Temel kaygının nevrotik birey için taşıdığı sonuçları tartışmadan önce, birçok okurun kafasını kurcalayabilecek bir sorunu tartışmak zorundayız. İnsanlara yönelik temel kaygı ve düşmanlıktan oluşan ve nevrozların asal bir bileşeni olarak tanımlanan bu durum, belki de daha az ölçülerde olmasına karşın hepimizin gizliden gizliye sahip olduğumuz "'normal’ bir tutum değil midir? Bu soru ele alınırken iki bakış açısının birbirinden ayrılması gerekmektedir.
Eğer "normal" terimi genel bir insan tutumu anlamında kullanılırsa, temel kaygının gerçekten de Alman felsefe ve dininde geçen Angst der Kreatur (Alm. "Varlık Kaygısı", Ç.N.) terimleriyle tanımlanan şeyin normal bir sonucu olduğu söylenebilir. Bu deyimin dile getirdiği şey, bizden daha güçlü olan, örneğin ölüm, hastalık, yaşlılık doğal afetler, politik olaylar, kazalar gibi güçler karşısında gerçekten de çaresiz olduğumuzdur. Bunu ilk kez çocukluğun çaresizliğinde tanırız ama bu bilgi içimizde bütün yaşam boyunca kalır. Keratur'un (varlığın) bu kaygısıyla temel kaygı arasında daha büyük güçlere yönelik çaresizlik öğesi ortaktır, ancak ilki, bu güçlerin tarafındaki bir düşmanlığı ima etmez.
Ama eğer "normal" terimi kültürümüz için normal olan şey anlamında kullanılırsa, ancak şu kadarı söylenebilir: yaşamı fazla koruma altına alınmamış olması koşuluyla genel olarak deneyim, kültürümüzdeki bir insanın, olgunlaştıkça insanlara karşı daha dikkatli, onlara güvenme konusunda daha sakınımlı olmasına, insanların eylemlerinin çoğu kez dürüst ve içten olmadığı, ancak döneklik ve çıkarcılık tarafından belirlendiği gerçeğini daha iyi tanımasına yol açacaktır. Eğer dürüst bir insansa buna kendini de katacaktır; eğer değilse bunun tamamını başkalarında daha net olarak görecektir. Kısaca temel kaygıya açıkça akrabalık gösteren bir tutum geliştirecektir. Ne var ki arada şu farklılıklar vardır: sağlıklı olgun birey bu insan özürleri karşısında çaresizlik duymaz, temel nevrotik tutumda bulunan kişi ya da bir gerçek dostluk besleme ve bazı insanlara güvenme yetisini konur.