Gönderi

Yetim olduklarını sezinleyen insanlar birbirine daha bir sıkı, sevgiyle sarılabilirlerdi. Birbirleri için her şey olduklarını anlayıp el ele verebilirlerdi ! Yüce ölümsüzlük ülküsü yitip giderdi, yerini başka şeyler alabilirdi. O an, ölümsüzlüğe beslenen o eski aşırı sevgi herkeste doğaya, barışa, insanlara, her çeşit bitkiye yönelebilirdi. Kendilerinin gelip geçici, ölümlü olduklarını anladıkları ölçüde, bambaşka, hiç de eskisine benzemeyen, önüne geçilmez bir sevgiyle severlerdi toprağı, hayatı. Doğada, o zamana dek akıllarına gelmeyen oluşumlar, sırlar görür, sezinlerlerdi. Çünkü doğaya yeni gözlerle, sevenin sevilene baktığı gözle bakarlardı. Sabahları uyanır uyanmaz, sevmek için acele ederek, günlerin çok kısa olduğunu, onlara yalnızca sevginin kalacağını sezinleyerek birbirlerini öpmeyi koşarlardı. Birbiri için çalışırlar, herkes elindekini, avucundakini çevresindeki insanlara verir, mutluluğu yalnızca bunda bulurdu. Her çocuk tüm insanların anneleri babaları olduğunu bilir, bunu hissederdi. Herkes batan güneşe bakarak, “Varsın yarın son günüm olsun,” diye geçirirdi içinden, “ölsem ne çıkar ki, onlar, onlardan sonra çocukları yaşayacak ya, bu yeter bana.” İşte bu onların birbirlerini böyle severek, birbirleri için içleri titreyerek yaşayacakları düşüncesi öteki dünyadaki buluşma üzerine düşüncelerini de değiştirirdi. Yüreklerindeki büyük hüznü çıkarıp atmak için bir an önce sevmeye çalışırlardı. Kendileri için mağrur, gözü pek, ama birbirleri için ürkek olurlardı. Herkes herkesin hayatının, mutluluğunun üzerine titrerdi. Birbirlerine karşı kibar olmaya başlarlar, şimdi utandıkları şeylerden utanmazlar, birbirlerini çocuk gibi okşarlardı. Yolda karşılaştıklarında içten, anlamlı bakışırlardı. Bakışlarında sevgi olurdu…”
Sayfa 559 - İletişim yayınlarıKitabı okudu
·
51 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.