Gönderi

Oğuz kitleleri 11. yüzyılda nüfus artışı ve otlakların daralması sebebiyle Ön Asya'ya ve Anadolu'ya göç etmeye başladılar. Bu göç dalgası, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletlerini yarattı. Bu feodal devletlerin kurulması, bağrında feodal ilişkilerin filizlenmeye başladığı Türkmen-Oğuz kitleleri için, feodalizm aşamasına sıçramayı ifade ediyordu. Anadolu toprağı, Oğuz kitleleri içindeki sınıflaşmanın, tarihsel bir sıçramayla derinleşmesine sahne oldu. Anadolu'yu fetheden Oğuzlar, eğer feodalizme geçecek belli bir gelişme düzeyine ulaşamasalardı, ne İran'ın devlet geleneğini, ne İslam ideolojisini, ne de Arapların ve Bizans'ın çeşitli ekonomik ve toplumsal kurumlarını benimseyebilirlerdi. Çünkü hiçbir toplum, kendi iç gelişmesinin elvermediği bir toplumsal aşamaya sıçrayamaz. Her toplumun yapısı, bir önceki toplumun bağrında filizlenir. Çeşitli tarihsel olaylar, boy veren bu ilişkilerin hâkim duruma geçmesi ve eskiyi yenmesi için elverişli şartları yaratabilir. Marx'ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'nın önsözünde belirttiği gibi, "yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin varlığı için gerekli maddi şartlar bizzat eski toplumun bağrında filizlenmedikçe eskisinin yerini almaz". Selçuklu ve Osmanlı feodalizminin doğuşu da böyle olmuştur. Feodal ilişkiler, Asya'dan gelen Türk topluluklarına dışardan aşılanmış değildir. Bu feodal devletler, bazı tarihçilerin iddia ettiği gibi, çok geri bir tarihsel aşamadaki "üç-beş yüz çadırlık" aşiretler tarafından kurulmadı. Anadolu'ya göç eden Oğuz kitlelerinin sosyal ve ekonomik ilişkileri konusunda yapılan ciddi araştırmalara dayanarak bu yargıya varıyoruz. Türklerin 11. ve 13. yüzyıldaki iki göç dalgasını inceleyen Fuat Köprülü, devlet kuruculuğu aşamasındaki Türklerin kabile toplumu aşamasının ötesine geçmiş olduklarını bütün tarihsel kanıt ve belgeleriyle açıklar. Orta Asya’daki sınıflaşma süreci, feodalizm yönünde bir sıçrama yapacak olgunluğa gelmişti. Bu nedenledir ki, Yakın Doğu’ya göç eden Türkmen kitleleri, buralarda eriyip kaybolmadılar; tersine büyük feodal devletler kurdular. Örneğin, Büyük Selçuklu devletinin kuruluşuna bakalım. Tuğrul ve Çağrı beylerin başında bulunduğu göçebe aristokrasisi, gerek Gazneli devletine karşı mücadelelerinde, gerekse İran'a yönelmelerinde belli bir amaç gütmüşlerdir. Bu amaç, yağmanın ötesinde yeni bir feodal devlet yaratmaktır. Tarihçilerin yazdıklarından, Selçuklu aristokrasisinin daha Maveraünnehir boylarında iken bu amaca yöneldiklerini anlıyoruz. Feodal bir toplum kurma hedefi, gittikçe daha belirgin bir hal almış ve uzun yıllar süren kanlı sınıf kavgalarına yol açmıştır. Askeri-demokratik örgütlenmeyi korumak isteyen ve yağma peşinde koşan bir kısım kabile şefleri ve bunların etrafında toplanan göçebe Türkmen kitlesi, feodalleşmeye karşı direnmiş ve isyan etmiştir. Selçuklu aristokrasisi, uzun yıllar süren bu isyanları kanlı bir şekilde bastırarak uygarlaşma sürecini ilerlettiler. Feodal devletin kurulması, göçebe halkın silahtan arındırılması ve Selçuklu aristokrasisi çevresinde silahlı bir kamu gücünün oluşturulması temelinde gerçekleşti. Selçuklu aristokrasisi, fethettikleri topraklardaki feodal mülkiyeti ele geçirdi, bu toprakları kabile şeflerine "ikta" olarak dağıttı, bu yolla Oğuz boylarını parçaladı, yağma ve talanı yasaklayarak, yerine feodal sömürü üzerine oturan yeni bir devlet kurdu. Fethedilen toprakların tasarrufunun yurtluk olarak göçebe aristokrasisine dağıtılması, daha Orta Asya'da iken görülmekteydi. Ne var ki, göçebe aristokrasisinin bu topraklar üzerindeki hâkimiyeti, henüz özel mülkiyet düzeyinde değildi. Özel mülkiyete konu olan, toprak değil, hayvan sürüleriydi. Selçuklular’ın dirlik sistemi, aristokrasinin toprak üzerindeki hâkimiyetinin daha da derinleştirilmesini ifade ediyordu. Bu sistem, dağıtılan topraklar üzerinde tarım yapan köylülerin ürettiği ürünün bir kısmına Selçuklu aristokrasisinin el koyması sistemiydi. Selçuklu Sultam Melikşah'ın ünlü veziri Nizamülmülk'ün yazdığı Siyasetname, bu yeni sistemin esaslı bir açıklama ve savunmasıdır. Yeni feodal düzen, göçebe Türkmen kitlelerinin bir kısmını merkezi feodalitenin emrinde düzenli bir ordu haline getirirken, geniş kitleleri silahsızlandırıyor ve toprağa yerleştirerek seriler (toprağa bağlı köylüler) haline getiriyordu. Eski göçebe aristokrasisi, köylü kitlelerini sömüren ve pazardan vergi alan, yeni bir feodal aristokrasiye dönüşüyordu.
Sayfa 62 - Feodal Devlete SıçrayışKitabı okudu
·
81 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.