Gönderi

Oynayan çocuklar, habersiz yaşamın zorlu ve çıkmaz sokaklarından. Belki de bu göz yaşları yarınlar içindir, habersiz ve şımarıkça. Bedenler kendisine hapsolmuş karanlık ruhlar taşırken, tüketerek kendini katlediyorlar. Zor bir sınav mıdır yaşamın en gerçekçi yüzüyle her gün kucaklaşmak ve biraz biraz daha kendi girdabında boğulmak? Baş döndüren bir yorucu hareketlilik belli belirsiz anlamlarla gecenin en zirvesinde karmaşık bir düşünce derinliğine dönüşünce, belki bir şeyleri anlamlandırabilme çabasıyla çıkılan düş yolculuğu da bir ilmek gibi geçiyor boyunlara. Meydanlar uzun ve geniş meydanlar, ne kadar da dar. Bir nara atsan birkaç saniye dikkat çekici şekilde duyulacak kadar küçük. Manzara yok, anlam yok. Koşmayın çocuklar, durun, izleyin ve dinleyin; belki sizler o saf yüreğinizle kavrayabilirsiniz. Yüreğiniz kirlenmeden ve katılaşmadan. Şimdi dönüp bir kez daha bakıyorum bu soğuk manzaraya; kahpelikler sinmiş kaldırım taşlarına. Adımları taşıyan kaldırımlar yorgun, yollar bıkkın; her gün içi sahteliklerle dolu beden yığınlarını taşımaktan. Sanki sitemkar bir dille haykırıyor gibiler ve kusmak istiyorlar altını üstüne getirmek istercesine şehrin. Ben bunları görmemeliydim. Bilmemeliydim. Ve hissetmemeliydim. Şimdi bir fırça alıp elime yeniden resmetmeye kalsam bu şehri. Bir uçurum kenarı çizerim önce. Bütün samimiyetsizlikleri tekmeleyip boşluğa fırlatmak için. Ve ardından tüm vefasızlıkları, kibirleri, zorbalıkları, haksızlıkları. Cehaleti bir köşede saklanmış olarak görüyorum. Yakalayıp yakasına yapışacakken, boşvermişlik ayaklarıma kapanıyor, “dur, yapma” diye yalvarıyor. Onu da bir çırpıda uçurmadan fırlatıyorum. İşte şimdi kaldık baş başa. Avazı çıktığı kadar bağırabilir cehalet. Zaten cehaletin sesi hep yüksek çıkmıştır. İrfan ve erdem hep boynu bükük gezerdi bu semtte. Şimdi gururla adımlarını atsın, gül yüzlü çocuklara doğru; onlara hediye diye.
·
100 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.