Gönderi

368 syf.
·
Not rated
·
Read in 20 days
Altın Değerinde Tavsiyeler Veya Savaş Uçakları da Kaosun Ejderhası Sayılır Mı ? İyi bir okuyucu olduğunu düşünen insanların büyük bir kısmına sorsak kişisel gelişim kitaplarına burun kıvırırlar. Bunların kitap satışını arttırmak için okuyucuyu pozitif duygulara boğan, pohpohlayan kitaplar olduğunu söyleyeceklerdir. Hele o evrene mesaj göndermeli şeylere kesinlikle "zırva" diyeceklerdir. Haksızlar mı peki? Elbette haklılar. Fakat şöyle bir durum var. Kişisel gelişim kitapları da porno filmler gibi, herkesin bildiği ama kimsenin tenezzül etmediği bir şey olarak karşımızda duruyor. O halde sormak lazım. Madem öyle bunca kitabı kim okuyor? Belli ki modern insanın yoga, meditasyon, nefes terapisi vs şeylerle iyi hissetme açlığı var. Kişisel gelişim kitapları da bu sektörün bir başka ayağı diyelim. Burada tartışacak pek bir şey yok. O halde soruyu değiştirirsek belki daha verimli olabilir. Kişisel gelişim kitabı sayılabilecek ama aynı zamanda ‘iyi’ olan bir kitap yok mu? Jordan Peterson’un popülaritesine, söyleşilerine, kitaplarına vs bakınca ‘evet var galiba’ denilebilir. Belli ki Amerika’da da , ülkemizde de ve dünyanın birçok yerinde de tutuyor. Açıkçası yazar bana ilk başta ‘Bir şeyin tam terini söyle, al sana orijinal fikir’ yöntemini uyguluyormuş gibi görünüyordu. Fakat sonra daha detaylı okumayı düşündüm. Birilerinin bu kitapları okuması gerekiyordu. Gençlerimizi kimlerin zehirlediğini bilmek lazım… Klasik kişisel gelişim kitaplarından tamamen farklı şeyler yazdığını ve diğerlerinin aksine daha birikimli olduğunu peşin peşin söyleyelim.Uzun uzadıya neler söylediğine bakmaksızın Peterson’un olumlu ve olumsuz taraflarını kendimce yazmak bana daha mantıklı geliyor o yüzden. İcap ederse örneklerle destekler, hatta verdiği tavsiyeleri de yazarım belki.( Ne işinize yarayacaksa artık) Öncelikle Peterson’un en beğendiğim özelliklerinden ilki politik doğruculuktan zerre nasibini almamış olması. Bu çok iyi çünkü sansürsüz yazabiliyor. Aman şu kesimi karşıma almayayım, aman şu taraf beni yanlış anlamasın diye yazmıyor. Bazı şeylerin adını koyarken çekinmiyor. Sağcılar,solcular, feministler, çevreciler, liberaller, muhafazakarlar vs hepsi de kendilerini eleştirilirken bulacaklar. Bir diğer iyi özelliği de günümüz psikologlarının aksine sorunu dışarıda aramak yerine bizzat kişiye sorumluluk vererek meselelere yaklaşması. ‘ Narsist insanlar şöyle şöyle davranır, onlardan uzak durun’ benzeri cümleler asla çıkmıyor. Aksine sisin içinde kaybolup sürekli tehlikelerden kaçmak yerine bizzat sisin içine dalıp tehlikelerle yüzleşmeyi salık veren o kadim görüşü savunuyor. Başarılı olmak için önce başarısız olmak gerekir, o yüzden sorunları halının altına süpürmekten vazgeçmemiz gerektiğini belirtiyor. Bunlarda orijinal olan ne var ki? Ortalama bir kitap açsak da bu tarz şeylerden bahseder diyeceksiniz. Sorunlarla yüzleş falan… Peterson’u farklı kılan şey; en eski anlatı ve masalları, mitolojik şablonları günümüze uyarlaması. Ya Habil ile Kabil iki kardeş değil de kendimizin iyi ve kötü taraflarıysa, ya Nuh’un gemisi eski bir masal değil de , büyük yıkımlara önceden hazırlanmamız gerektiğini, insanın ne kadar kırılgan olabileceğini çarpıcı bir şekilde aktaran bir metafor ise. Örneğin ejderha güçlü bir simgedir. Kozmosun, dünya hayatının , doğanın kontrol edilemezliği ve kaosunu yansıtan güçlü bir imge. Birçok masalda yer alır. Kahraman ejderha ile yüzleşmek zorundadır.(Evet Jung da var işin içinde). Her ejderha bir hazinenin yahut kurtarılması gereken değerli birinin (genç kız,prenses, kral,sevgili,baba vs) başında bekler.Yazar tüm bu imgeleri açıkladıktan sonra bize ‘Senin ejderhan hangisi?’ diye soruyor. Aslında Ali Şeriati’nin kurban bayramı için söylediği ‘Senin İsmail’in hangisi? ‘ sorusuna paralel. Nedir senin ejderhan? Bitmek bilmez hırsların mı? Sevdiklerine aşırı bağımlılığın mı? Saygı ve şöhret görme sevdan mı? Açgözlülüğün mü? Geceleri seni uyandıran ve yapman gerektiğini bildiğin halde yapmadığın şeyler mi? Dünyaya ve adaletsizliklerine kırılıp gücendiğin için içerlemen , kalbini acılaştırıp sinik ve ümitsiz biri haline gelmen mi? Böyle yazınca didaktik olma tehlikesi beliriyor ama emin olun yazarın üslubu da bu şekilde, açıp bir videosunu izlemeniz yeterli. Yine günümüz modern öğretilerinin aksine bireye büyük anlamlar vermek yerine , bireyin toplumla olan etkileşimiyle değerli olabileceğinin altını çizip işbirliği yapmanın hatta pazarlık etmenin inceliklerini öğretmesi de takdire şayan. Gelgelelim , yazarın bunca vasıfları arasında ısrarla doğru olduğunu belirttiği bir fikri var ki, çıldırmamak elde değil. Çalışarak , emek vererek, nefret etmediğin şeylerde vakit harcayarak başarılı olunabileceğini söylüyor ve sanki yeryüzünde kapitalizm diye bir şey yok gibi habire bunu tekrarlıyor. Çok çalışarak , hatta mesleğini de çok severek yapan ama hiçbir yere de varamamış insanlar yokmuşçasına… Zaten Peterson’un en büyük sorunu, dedikleri şeylerin ilk başta kulağa harika gelmesi, yanlışlanamaz gibi görünmesi ama biraz istatistiğe vurunca denilen şeylerin pek işe yaramaması. Tamam; kaosun ejderhasıyla yüzleşelim. Tepesinde savaş uçakları geçen insanlara da anlatabilir miyiz acaba korkularla yüzleşmeyi, ya da kaçtığımız şeylerin tam da aradığımız şeyleri sakladığını falan. Açlıktan kırılan insanlara ‘Nefret ettiğiniz işlerde çalışmayın’ demek … Ne yaparsa yapsın sınıf atlayamayacak olanlara ‘sorumluluk al, depresif olma ‘ demek ‘ Tüm ıstırabınıza rağmen şükran duyun’ demek çok Amerikan kalmıyor mu sence de bay Peterson, Hele de Amerika yüzünden hayatlarından olan binlerce insanın olduğu Ortadoğu, Güney Amerika gibi topraklarda yaşayan insanlar için? Bu cümleyi duysa ‘Alaycılık ve sinizm harekete geçmenizi engeller, alay edip beklemek yerine bir şeyleri düzeltmek için harekete geçin, başaramazsanız bile işleri daha kötü hale getirmemiş olursunuz en azından. Sürekli olarak işini çok iyi yapmak ve hep şükretmek toplumu ve dünyayı değiştirmeyin demek değildir. Dünyayı asıl böyle değiştirebilirsiniz. Madem bir şeylerin kurbanısınız; cahilliğinizi fark edin ve onu düzeltin, dünyada herkesin başına kötü şeyler geliyor ve gelecektir de, lanetlemek yerine bir şeyler yapın. ’ benzeri şeyler derdi kesin. Harekete geçelim ama o sırada ölebiliriz ya hani ? Yok yok siz yine de yüzleşin korkunuzla , bakın ne kadar güzel olacak her şey... Bu diyalog böyle sürer giderdi. Tüm bunların dışında Peterson’un çağımızın kırılgan erkeklerine iyi gelen, cesaret verici konuşmalarının giderek popüler hale gelmesi, gururu incinen erkeklerin bu söylemleri olabildiğince yanlış anlama potansiyeline rağmen yazarın bunu ısrarla sürdürmesi pek masum gelmiyor. Cesaretin bu kadar yüceltilmesi ve bunun erkek egemen hikayelerin en iyileriyle aktarılması nasıl baş döndürücü olmasın ki? Herkes etrafta kurtarılacak prenses aramaya başlamazsa iyidir. Müthiş zeki bir adam olduğunu düşünüyorum. Bunları da es geçmiş olamaz. Peki tavsiye edilir mi? Edilir. Çünkü saçma bile olsa inanmadığı bir şeyi yazmamış duygusu veriyor. Kaçınılmaz olan rastgeleliğe, ölüme, umutsuzluğa, depresyona kapıyı kapatmıyor, aksine kucaklanmasını ve her birimize bu kadar yakın oldukları için yadsınmamasını salık veriyor. En azından her zaman ‘iyi hissetmek ‘diye bir şeyin olmadığını bilen bir yazar var karşımızda. Bu da kişisel gelişim kitapları için bir dönüşüm en azından. Bu kadar laf ettikten sonra bari Peterson gibi ben de kendi kişisel gelişim tavsiyelerimi vereyim, Hayatta kalmak için 13 kural -Ne yaparsan yap şansın yaver gitmezse yine başarısız olabilirsin, ayrıca başarılı olmak ne demektir bunu düşün. -Eğer sonunda aç kalacaksan, nefret ettiğin işlerde çalışmamazlık etme, öyle olur olmadık herkese atarlanma yani; -Özel ve önemli olmadığını kabul et, hiçbirimiz değiliz zaten, tanrının lütfundan nasiplenmiş muhteşem şeyler değiliz. Anlayınca rahatlayacaksın. -Girişken olacağım diye her boka atlayıp milleti de yorma kendinle, azıcık utangaç olmayı dene, içinden geldiği gibi yaşama her şeyi, toplumda bir tek sen yoksun. -Bir şeyi seviyor olman onu iyi yapacaksın anlamına gelmiyor. -Cesaret büyük bir erdem değildir, türümüzün çoğu üyesi korkaklığı nispetinde hayatta kalmıştır, bizler de onların torunlarıyız. -İnsanlara hayır diyememek utanılacak bir şey değil, olabilir yani sen de öylesin demektir. Seni de öyle severiz yani nolcak ki! -Şartları seninle aynı olmayan insanlara olur olmadık yerde nasihat verme(ben de dahil tabii), aklın varsa kendine sakla. Tam tersi de geçerli. Sonunda yine kendi bildiğini yapacaksan insanlardan nasihat almaktan vazgeç, başkalarının da zamanını çalma bari. -Arada sırada kendinden utanıp suçlayabilirsin, yapmaman gereken şeyler yapmışsan hele, geçmişinden utan azıcık, orantısız zenginliğinden de , bunca şeyi hak ediyor muyum diye düşün, sürekli övünme, bırak başkaları övsün seni -"Elalem ne der"diye düşün azıcık, her haltı yiyip ‘Aman, başkalarına göre de yaşayacaksak' minvalinde laflar etme, bir gün ağzına tokadı yersin, "Toplum gerici, beni anlamıyor"diyerek ortalıkta geziniyorsun ama toplum hep gericiydi zaten. Fırsat sana geçtiğinde genelde sen de öylesin. Görüyoruz. -Mütevazı ol. Ama gerçekten ol. " Bir ortamda mütevazı olmaya kalkarsanız saygı hemen azalmaya başlar" zırvalıklarından vazgeç. Kimsenin anlamadığı aydın insan pozlarından da. Üç beş ahmak kötüye kullanacak diye mutevazilikten vazgeciyorsan yakında sen de onlardan biri olursun zaten. - Basmakalıp cümlelerle hayatını kurma. ( Ör: Kadınların hepsi güce, paraya tapar ağbiii) Fikirlerinin ne kadarı sana ait öğren. Seni rahatlatan, olduğun konumu sağlamlaştıran şeyler sadece "düşünce obezi " olmana yarar. -Seçimini yapmadığın şeyler için övünmeyi ya da utanmayı bırak. Çünkü bu kadar salak olmaya hakkın yok. - Son olarak ; Kişisel gelişim adı altında nasihat veren birilerinden ;eğer başarısız tavsiyesi karşılığında herhangi bir ceza alınmıyorsa boşuna tavsiye alma , eminim babaannenin çok daha sağlam öğütleri vardır. Onu dinle daha iyi. Buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim.
Düzenin Ötesinde
Düzenin ÖtesindeJordan B. Peterson · Butik Yayıncılık · 202252 okunma
·
228 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.