Gönderi

208 syf.
5/10 puan verdi
Özgür Rosto, okulumuzun kütüphanesine gelen hediye kitaplardan biriydi. Dikkatimi çektiği için bir süre önce okumaya karar vermiştim. (Her zaman olduğu gibi içimden geldiği şekilde tazecik bir inceleme yazmayı istiyorum.) Öncelikle kitabın kahraman bakış açısıyla yazılması ve keyifli, akıcı bir anlatıma sahip olması çok güzeldi. İçerisinde farklı birçok konunun olması da ayrıca dikkatimi çekti ve kitabın başkahramanı; dili kullanırken kendi akranlarına kullandığı deyimlerin, kavramların açıklamalarını yapıyor. Söz varlığı açısından da besleyici bir içeriği var, diyebiliriz. Yani kitabı elinize aldığınızda hemencecik kapatıp kenara koyamıyorsunuz ama sayfalar ilerledikçe bunun bir çocuk kitabı olduğunu unutmayan yanımla okuduğumda beni rahatsız eden bazı detaylara rastladım. Şöyle ki: s.68’de babası, kızıyla güzellik algısı hakkında konuşurken “Seda’yı düşün, epey kiloludur ama hayatta tanıdığım en zarif ve alımlı kadınlardan biri odur.” Baba-kız (7) sohbetinde bir babanın “alımlı” ifadesini, bir arkadaşı hakkında bu yaştaki bir çocuğuna bahsetmesi beni okurken düşündürdü. Bir başka durum ise akrabalık ilişkilerinin ve isimlerinin çok karmaşık verilmesi belki de bana çok karmaşık geldi, bilemiyorum. İki tane Kadriye ve Orhan var, Kaş Kadriye-Kaş Orhan ve Kaşlı olmayan diye ayrılmış. Günlük hayatta da elbette aynı isimde birden fazla tanıdığımız var ama bu durum; kitapta daha anlaşılır verilebilirdi, diye düşünüyorum. Esin, Serdar, oyuncu olan ahbaplar, yazarlar, Mehdi Dede, Tonton, Naynay Dede, Tati, Lolo, Mine ve daha nicesi… Bu kişiler ve diğerleri de olaylarda adı geçen ama çok da diyaloglarda olmayan kişiler olduğu için ben de kısa sürede okumama rağmen olayları okurken bazı kısımlarda karakterleri hatırlamakta güçlük çektim. Bir başka mevzu ile izahıma devam edeyim. Kitabın bir kısmında başkahramanın nenesi vefat ediyor ve (yedi sekiz yaşlarında) başkahraman olan küçüğümüzü, ailesi üzücü ve korkutucu olma gerekçesiyle cenazeye götürmüyorlar. Üzücülük kısmına hak vermekle birlikte cenazelerin korkutucu olma algısında bir duraksadım. Neden? Sevdiğimiz birini, son kez uğurlayıp dua etmenin nasıl bir korkutucu tarafı var, hâlâ düşünüyorum. Bu olayın devamında ölüm ve sonsuzluk hakkında sohbet eden baba-kızın konuşmasındaki bir başka yer de beni düşündürüyor. s.143’teki cümleler: “Babam gülümsedi. ‘Bilmem, eğer Cennet diye bir yer varsa eminim oradadır…’ Ben şaşırmıştım: ‘Nasıl yani? Cennet diye bir yer yok mu yoksa?’ Babam başımı okşadı: ‘Eğer var olduğuna inanıyorsan vardır.’ Benim iyice kafam karışmıştı...” Bu diyalog ve devamı bir sorgulatma sonucunda inandığımız bilgiye ulaştıran bir araç değil ne yazık ki. Bu konuşmanın çok az sonrasında babası, Naynay dedesini Ay’a bakınca gördüğünü söylüyor ve kızının bu kafa karışıklığı giderilmiyor ve daha yedi sekiz yaşlarında! Düşündürülerek ve merak duygusuyla bilgiyi gerek buluşla bazen de olması gerektiği şeklinde sunuşla verilmesi gereken yerde aklımızdaki soru, kuş olup uçarak gidiyor. Lal -adını söyleyebilirim sanırım, bu kadar içerik bilgisinden sonra başkahramanın adındaki gizemi de kaldırıvereyim.- iletişimi kuvvetli ve meraklı bir kız. Hayal gücü zengin ve ilgisi kızların genel olarak sevdiği oyuncaklardan farklı olarak dinozorlar üzerine. Bu çok dikkat çekici ve hoştu, elbette. Ancak burada bile kadınlar, anne olup evde temizlik yapmak için yaratılmamış diyerek fıtrata dair yapılan bir eleştiri sezdim. Düşündürücü cümleler çantama bunu da ekleyerek yoluma devam ettim. Boşanan çifler, başka aileler kursa bile hâlâ dost olabilirler, önermesi sebebiyle aile olarak görüştükleri bir kadının babasının ilk eşi olduğunu öğrenmesi ve babamla Selma evliyken birbirlerini çok severlermiş, tarzında ifadeler ilkokul 1.sınıf çocuğunun ağzından dökülmesi gereken ve “Özgür Rosto” merkezli bir kitapta ne kadar önemli bir yere sahip? Bu detaylarla Kıymetli Sevim Ak’tan naklen “Saçlarımda Soru İşaretleri” biriktikçe birikti. Bahsi geçen detaylar, muhteva olarak dikkatimi çeken kısımlar, bir de kitapla ilgili şunu eklemek istiyorum: Rosto, Lal’e ailesinin hediyesi olarak alınmış bir kara kaplumbağası. Okurken bu yaşımda kaplumbağa alıp arkadaş olasım geldi çünkü Lâl, Rosto’yu çok sevdi. Onunla futbol oynayamasa bile yaramazlık yapıp bir yerlere tırmanıp kaçsa bile çok sevdi. Bu bağ, kitabı okurken içimi sıcacık etti. Bununla birlikte bu bağın, çok çeşitli konularda mesajlar verme tercihiyle biraz hırpalandığını düşünüyorum. “Bir hayvan sahiplenmek ciddi bir sorumluluktur ve onu gerçek bir dost gibi görerek ona en konforlu yaşam alanı oluşturmak için her şartta elimizden geleni yapmalıyız; çocuklar bizim geleceğimizdir bu sebeple onları geleceğin yetişkinleri sıfatıyla çokça önemsemeli ve onlarla ilgilenmeliyiz.” hissiyatının da çok hoş ve boğmadan kitaba yedirildiğini de eklemek isterim. Lal’in gözünden esprili bir anlatımla bize çok doğal gelen ancak aslında bazen içinde birtakım çelişkiler barındıran davranışlara da dikkat çekilmiş, bazen Lal’e hak vermeden edemedim. Kola, fast-food vb. madem çok zararlı; niçin, bazı zamanlarda mesela kutlamalarda bunları tüketmeye bir günlük izin veriyor ebeveynler? Ben sormuyorum, Lal soruyor. :) Kitabın adındaki “Özgür” vurgusu ise son sayfalarda kendisini gösteriyor ve artık insan doğasına ayak uyduramayan Rosto, Lal’in ailenin detaylı araştırması ve özeniyle doğal yaşam alanına salınıyor. Lal, Rosto’yu uğurlamadan önce bağasının üstündeki minik bir bölümü kırmızıya boyuyor. Olur da bağasının üstünün minik bir kısmı kırmızı boyalı bir kaplumbağa görürseniz Lal’den selam söylemeyi unutmayın.
Özgür Rosto
Özgür Rosto
Yiğit Bener
Yiğit Bener
Özgür Rosto
Özgür RostoYiğit Bener · Can Yayınları · 201414 okunma
·
108 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.