Gönderi

Ortaçağ Batı ve Doğu toplumları, esas olarak teosantrik, yani merkezi değeri din olan bir değerler sistemi etrafında biçimlenmiş toplumlardır. Bu tür toplumlarda akla dayanan etkinliklere, yani felsefe ve bilimlere meşru bir zemin, sağlam bir yer kazandırılabilmesi için, bunlarla din arasında veya başka deyişle akıl ile iman arasında inandırıcı bir uzlaşmanın gerçekleştirilmesi zorunluydu. Bunun için ya akıl ile imanın alanlarının tam bir uyum içinde birbirleriyle birleştirilmeleri veya onların etki ve nüfuz sahalarının birbirlerine ters düşmeyecek bir biçimde birbirlerinden ayırt edilmeleri gerekmekteydi. Batı Hıristiyan dünyasında Aziz Thomas ikinci türden bir model üzerinde bu uzlaştırmayı başarmıştır. O, aklın alanı ile imanın alanını birbirinden kesin bir biçimde ayırmış, Hıristiyan dininin temel inanç öğelerinin (örneğin teslisin, yani Baba, Oğul ve Kutsal Ruhun tek bir töz, ama üç ayrı şahıs teşkil ettiği tezinin) ispatı ve tartışılması konusunu felsefenin uğraş alanı içinden çıkarmıştır. Öte yandan, bu çözümünü, kendisinin en yüksek derecedeki temsilcilerinden biri olduğu Hıristiyan kilisesinin resmi görüşü olarak tüm Katolik dünyasına kabul ettirmeyi başarmıştır. İslamda ise daha önce söylediğimiz gibi felåsife, felsefe ile dinin aslında aynı hakikatin iki ayrı düzlemden ifadeleri olduğu; aralarındaki farkın sadece hitap ettikleri zümrelerin, yani filozofların hitap ettikleri "seçkinler" (hassa) ile dinin hitap ettiği zümre, yani halk veya avamın (amma) birbirlerinden farklı olmasından ötürü sadece bir ifade farkından ibaret olduğu konusu üzerinde ısrar edilmiştir. Yine daha önce söylediğimiz gibi onlar sadece bu kuramsal büyük varsayımla kalmamışlar, bu varsayımlarını fiilen kanıtlamak üzere İslam dininin bazı temel kavramları veya inançla ilgili öğeleri ile kendi felsefi öğretileri arasında somut bazı uzlaştırmalar gerçekleştirmeye de çalışmışlardır.
·
171 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.