Gönderi

İbnü'l Arabi'nin eserini incelersek, onda tasavvufun büyük bir evren şemasına dönüştüğünü görürüz: Bu sistemde en yukarıda Plotinos'un "Bir"ine benzeyen hiçbir belirleme almamış, hakkında hiçbir yüklemin tasdik edilemeyeceği "gizli," "kapalı," "belirsiz" bir varlık bulunur. Bu, Mutlak Varlık veya Tanrı'dır. "Gizli bir hazine" olan bu varlık, "bilinmek istemiş," yani açılmış ve görünür hale gelmiştir. Tüm evren işte bu gizli varlığın safha safha açılması, bir bakıma Hegel'in geist'ına benzeyen bu kapalı sonsuz tözün içinde bulundurduğu sonsuz imkânların birer birer gerçekleşmesidir. Yalnız, Hegel'in geist'ından farklı olarak, bu açılma veya "tezahür" etmenin bir "tarihi yoktur. Sözünü ettiğimiz bu gerçekleşme yine Plotinos'un "Bir"inden veya Fârâbî'nin Tanrısından geri kalan varlıkların çıkışı sürecine benzer bir süreç içinde meydana gelir, yani o zamansal bir açılma, "zuhur" etme değildir: Her şey başlangıçsız ve sonsuz varlıkta ve bu varlıkla birlikte vardır. Evren sürekli, fakat ansal bir gizlilikten açıklığa çıkıştır. "Yaratılmış doğa," "yaratan doğa"yla eşzamanlıdır. Öte yandan bu gerçekleşme, Plotinos'un Akıl, Ruh, Madde üçlemesinde olduğu gibi birbirlerinden belli bakımlardan ayrılan farklı varlık planlarına göre veya bu varlık planları içinde kendini gösterir. Bu varlık planları, aynı gerçekliğin farklı görünüşleri olarak birbirlerinin aynasıdırlar ve hem var olan biricik tözü hem de birbirlerini yansıtırlar. Madde âlemi, duyulur âlem, gizli varlığın en son "tezahür"ü, tam görünür hale gelmesidir. Tüm varlıklar tam belirsiz, gizli, kapalı, mutlak varlık veya töz ile tam açık, belirli, duyulur âlem arasında çeşitli kademelerde dizilirler.
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.