Gönderi

Günümüzde bazı deist gençler soruyorlar: "Allah yaratırken bana mı danıştı? Danışmadığına, sormadığına göre, beni nasıl hesaba çekip imtihan eder? Neden intiharı yasaklıyor? O, her şeyi biliyor ve hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorsa neden insanı yarattı? Domuz niye haram kılındı? Namaz, Oruç niye farz? Vs." Bir Müslüman için bu soruların cevabı Allah'ın 'Fail-i muhtar' olduğuna inanmasındadır. 'Fail-i muhtar tabiri, insanların istemsel fiilleri dahil, tüm varlık, oluş veya olmayışların, gerçek sebebinin Allah'ın iradesine/isteğine bağlılığını ifade eder. Yani O, nedenlere göre hareket eden değil, nedenleri koyandır. Sebeplerin kendisine yön verdiği değil, Müsebbibu'l-Esbab'tır. Nedenlere göre hareket etmek zorunda olan, varsayılan nedenliliğin, ilâhî irâde ve kudreti öncelediği, Tanrı'ya yön verdiği anlamına gelir ki böyle bir durum, Allah'ın mutlak irâde ve mutlak kudretine nispetle düşünülemez. O, yegâne tek ilâhtır. İlâh, mutlak otorite demektir. Nedenlere göre hareket etmek zorunda olan, Fâil-i muhtâr değil mecburdur. İhtiyâr/irâde yoksa mecburiyet vardır. Mecbur olan, ilâh olamaz. Mecbur bir Tanrı'ya inanan kişi Allah'a inanmamış, O'nu tanımamıştır. Tabii ki bu durum, Allah'ın fiillerinin hikmetsiz olabileceği anlamına gelmez. Elbette O'nun her fiilinde, emrinde, yasağında hikmet vardır. Ancak hikmet, ilâhî fiil için yönlendirici illet konumunda değildir. Ayrıca hikmet, vücûben değil tefaddülen (lütfuyla) o fiilde terettüb eder (gerçekleşir). Teftâzânî, Allah'ın fiillerinin "hikmetliliği" konusunda "Eğer hikmet ile illet-i gaiyye ve garaz-ı bâis (tutum ve davranışlara zorunlu olarak yön veren gaye, sebep, amaç) kastediliyorsa, bu anlamda Allah'ın hiçbir fiili asla muallel (yönlendirici, zorunlu sebebe dayalı) değildir; yok eğer hikmetin, fiiller ve hükümler üzerine terettüp etmesi, her emir ve yasakta hikmetin bulunması kastediliyorsa, bu anlamda Allah'ın bütün fiilleri hikmetlidir." demiştir. Yani Fail-i muhtâr'a, irâde ve kudretini önceleyip yön veren anlamına geleceği için, "Neden...?" "Şundan dolayı...?" ifadeleri kullanılamaz. Allah'a inanan bir kişi, O'nun Fail-i muhtar olduğunu kabul etmiş demektir. Sebep O'dur. O'ndan başkası değil! Ayrıca "Beni yaratırken bana danıştı mı?" sorusu saçmadır. Yaratılmadan daha yoksun ki sana sorulsun. Yine bu kişi sorusunda hem yaratıldığını kabul etmiş hem de kendisinin 'mutlak otorite' olduğunu varsaymıştır. Kaldı ki hiçbir karşılık ödemeden var olmuş, kendisine pek çok nimetler verilmiş, bir de hesap sormaya kalkıyor! Allah "Malikü'l-mülk"tür, bütün kâinat O'nun mülküdür. "Fail-i muhtar"dır, yani mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. O'na hesap sormak, kimsenin haddine değildir. Evet, Allah istese insanı yaratmayabilirdi veya yaratıp sorumlu tutmayabilirdi. Ama öyle değil, böyle istedi. Ayrıca insana, cüz'î irâdesi kadar sorumluluk yükledi. Dolayısıyla insan, dünyaya gelişinden, irâdesi ve gücü yetmediği işlerden değil, hür iradesi ile yapıp ettiklerinden sorumlu tutuluyor. Tabii kanunları koyan O olduğuna göre, mesela bir Peygamberin insanlar tarafından tanınması gibi birtakım hikmetlere mebni, gerektiğinde söz konusu kanuniliği, mu'cizeler yaratmasıyla değiştirebilir. Kur'ân mu'cizesi ortadadır. Dolayısıyla İslâm düşüncesinde Allah ile âlem ilişkisi, kurulu saat misali, defaten olmuş, bitmiş ve artık konu edilmemesi gereken 'yaratan-yaratılan' ilişkisi değildir.
·
36 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.