Benim kaybolma isteğimin aksine her şeyi bulmaya gayret eden bilim adamları henüz zaman makinesini icat edemediği için seni çabucak okuyamıyor, neler hissedeceğimi bilmiyorum. Bekleyişten ve belirsizlikten ne kadar kaçsam da bir türlü kurtulamadığım bir kovalamaca içindeyim. Kim bilir belki de bu mektupla başlar benim hikayemde... Bugün son birkaç haftadır hissettiğim gibi oldukça yorgun, telaşlı, karamsar ve çekingenim. Acabalar,nedenler, keşkeler bir örümcek ağı gibi sarıyor zihnimin tüm odalarını. Ben onları yok etmeye çalıştıkça elime yüzüme bulaştırıyor daha da bocalıyorum. Böyle söyleyince kulağa çok şikayet edici geliyor farkındayım. 'Farkında' daha doğrusu 'Fark-anda' olmak; bu terapilerin bana kattığı en kıymetli an nadide hediye. Evet önceden ne hissettiğinden bile bir haber ben; artık üzgünsem üzgün, neşeli isem neşeliyim diyebiliyorum. Yargılamadan, hoyrat davranmadan ben, kendimle konuşabiliyorum. Sanırım şu sıralar kendimi dinlemekten kaçtığım için böyle hissediyorum bilemiyorum. Bugün bir sahafa gideceğim, bu kararı almak benim için kolay olmadı. Gitmek için karar verip kıyafetlerimi ütülerken bile "acaba" tilkilerinin kuyrukları birbirini kovalıyordu. Günler sonra zorda olsa uyumayı başarmıştım fakat uyandığımda yine o soru. Gitmeli mi kalmalı mı? Sanırım bu soruyu yalnızca o sahaf için sormuyordum. Kendimden gitmeli mi kalmalı mı? Dua ediyorum ki bu satırları aylar sonra okurken dilimden keşkeler değil şükürler dökülür. Göz yaşlarımı tutamam biliyorum ama en azından mutmain olan bir kalbin inci taneleri dökülsün... Zamanın benden aldıklarına inat zamanın benden bana kattıklarına, en çokta bana selam olsun...