Gönderi

Kelâm ve felsefe ilminin hükmü.
"Benim ümmetim sapıklık üzerinde ittifak etmez."(1) Süfyan (r.a.)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir müçtehit dağ başında da bulunsa, o tek başına bir cemaattır." Bunun manası şudur: O âlim bulunduğu yerde, cemaatın yolunda devam eder, böylece tek başına bir cemaat gibi olur Nitekim Hz. İbrahim hakkında Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: "Muhakkak İbrahim Aleyhisselam, hak dine yönelen, Allah'a itaat eden bir ümmet idi. O, müşriklerden değildi." Bu âyet-i kerimede ümmetten kasıt, yalnız başına bir ümmet manasıdır. İbn Abbas (ra) da şöyle buyurmuştur: "Cenab-ı Allah Kur'ân-ı Kerim'ı okuyup manası ile amel edenlerın dünyada sapıklığa uğramayacağı, âhirette de zahmet ve sıkıntı çekmeyeceğini taahhüt etmıştır." Bu sözü söyledikten sonra İbn Abbas Hazretleri delil olarak şu âyet-i kerîmeyi okudu: "Kim benim hidayetime uyarsa (dünyada) sapmaz, (âhirette de) zahmet çekmez. Selef âlimlerinın çoğunluğu ile sonradan gelen âlimlerden bir topluluk kelâm ilmi ve buna bağlı olarak, maksat itibarıyla mantık ilmine yakın olan ilimlerı çırkın görmüşlerdir. Hatta İmam Ebû Yusuf Bişr el-Merisî'ye şöyle demıştır "Kelâm ilmini bilmek cehalettir, kelâm ilmini bilmemekse ilimdir." İmam Ebû Yusuf bu sözü ile, yani kelāmı bilmemek sözü ile kelām ilminin sağlam bir bılgı olmadığını itikat etmeyi kasd etmiştir. Zira kelâm ilmi faydalı bir ilimdir. Yahut bu sözü ile keläm ilminden yüz çevirmeyi ve çok iltifat etmemeyi kasdetmıştır. Yoksa kelām ilmi insanın aklını ve bilgisini korur, bu itibarla kelâm, ilimdir. Yine İmam Ebû Yusuf'tan şöyle bir söz nakledilmıştır "İlmi, kelâm yolu ile arayan zındıklaşır, malı, kimya yolu ile arayan iflas eder, hadislerin garībini arayan yalan konuşur." İmam Şafii Rahmetullahi Aleyh şöyle buyuruyor: "Kelamcılar hakkındaki hükmüm şudur: Hurma dallarından yapılmış çubuklarla ve nalinlerle dövülmeli. sonra da kabile kabile, aşiret aşiret dolaştırılmalıdırlar." İmam Şafiî'nın bu sözünü tevil sadedinde şöyle denilmiştir. bu türlü ceza, Kitap ve Sünnet'i tetkik edip sırf bid'at ehlinin ve sapıkların yapıştığı kelâm ilmine teveccüh gösteren mütaassıplara karşı söylenmiştir. İmam Şafiî bu konuda yine şöyle diyor: "Kulun, Allah'a, şirkten başka bütün günahlarla kavuşması, onun için, Allah'a ilm-i kelämdan bir kısım bilgilerle kavuşmasından çok daha hayırlıdır." (Burada da kelâm ilmini gayeye ulaşmak için bir vasıta değil de maksat edinenler kasdediliyor. Yoksa kelâm ilmı inançları korumak için bir vasıta kılınırsa buna hıçbir müçtehit karşı çıkmaz. Mütercim.) İmam Şafiî'nin yine şöyle bir sözü vardır: "Kelamcılardan, bir Müslüman'ın söyleyebileceğine inanmadığım sözler işittım." Hanefi müçtehitleri, fetva kitaplarında şöyle bır fetvayı zikretmişlerdir. Bir kimse, bulunduğu şehrin âlimlerine, bir konuda vasıyyette bulunsa, kelâmcılar bu vasıyyete dahil değildir. Yine bir insan kütüphanesinde bulunan ilmi kitapların vakfedilmesini vasıyyet etse, Selef âlimlerine göre, orada bulunan kelâm ilmine ait kitaplar vakıf değildir, satılabilirler. Bu söz akıl sahiplerince güzel bir sözdür. Zira Hz. Peygamber'in getirdiği vahye dayanmadan usul ilmine ulaşmak nasıl taleb edilebilir? Bu konuda bir şair ne güzel söylemiş: Hocalar hocası Celaleddin es-Suyûtî, mantık ilmi gibi felsefe ilminin de öğrenilmesinin haram olduğunu söylüyor. Çünkü bu hususta Selef âlimleri ile, sonradan gelen güvenilir müfessirlerin ekserisinin icmaı vardır. Bu konuda açıklama yapanlar arasında İbn Salah, Nevevî ve benzeri sayısız âlimler vardır. Ben ise, felsefe ve mantık ilminin haram olduğu hususunda bir kitap yazdım. Kitapta felsefenin terk edilmesi hususunda müçtehitlerin ileri sürdükleri delilleri zikrettim. Hanefi müçtehitlerinden Siracuddin el-Kazvini, felsefenin haram olduğu hususunda telif ettiği bir kitapta zikrettiğine göre, İmam Gazali de "Münteka" adlı kitabının baş tarafında önceleri felsefeyi medhetmiş fakat, sonradan felsefenin haram olduğu görüşüne dönmüştür. Bizim mezhebimizden Selef inancında olanlarla Mälikîlerden İbn Rüşd, felsefe ilmi ile meşgul olanın rivâyetinin kabul edilmeyeceğine hükmetmişlerdir. Huccetü'l-İslam İmam Gazali "İhyâu'l-Ulûm" adlı kitabında bu konuyu açıklayarak şöyle demiştir: "Eğer cedel ilmi ile kelâm ilmi, astronomi ilmi gibi kötü müdür, yoksa mubah mıdır, yahut mendup mudur diye sorarsan, bunun cevabı şudur: Bilmiş ol ki insanlar bu konu etrafında aşırı düşünmüşler ve bu hususta israfa dalmışlardır. Felsefe ilmi bid'attır diyen vardır, haramdır diyen vardır, şüphesiz bir kulun Allah'ına şirkten başka bütün günahları ile kavuşması, onun için Allah'a kelâm ilmi ile kavuşmasından daha hayırlıdır. Kelâm ilmi içın farzdır, diyen vardır; ya farz-ı kifaye, yahut farz-ı ayndır. Bu ilmi elde etmek ibadetlerin en faziletlisi, Allah'a yaklaştıran amellerin en mükemmelidir, şeklinde düşünenler de vardır. Çünkü kelâm ilmi tevhid ilminin gerçekleşmesine yardımcıdır, Allah'ın dinini öğrenmek ve muhafaza etmek isteyenlerin kuvvetli yardımcısıdır." İmam Gazali, İmam Şafii, İmam Malik, İmam Muhammed, Imam Ahmed b. Hanbel, Süfyan-ı Sevri ve Selef inancına bağlı hadis imamlarının hepsi felsefe ilminin haram olduğuna kail olduklarını söyleyerek onların bu konudaki sözlerini nakletmiştir. Onlar demişlerdir kı; gerçekleri daha iyi bildikleri ve konuşma usulü bakımından diğer insanlardan daha fasih bir anlatışa sahip bulundukları halde kötülük doğuracak hususlarda konuşmayıp sükût etmişlerdir. Bu sebeple Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem: "Bahsin derinliğine dalarak haddini aşanlar helâk olmuştur.(2) buyuruyor. Felsefenin haram olduğu görüşünü savunan mezkür ilim adamlarının dayandıkları delillerden biri de şudur: Eğer felsefe dinden sayılmış olsaydı onun, Hz. Peygamber'in önemle emrettiği hususlardan biri olması ve felsefenin yolunu da bize öğretmesi, felsefe ile meşgul olanları medhetmesi gerekirdi. İmam Gazali, sonra bu âlimlerin diğer delillerini, daha sonra da başka bir firkanın delillerini zikrederek şöyle diyor: "Şimdi eğer, sana göre en doğru görüş hangisidir? dersen bu soruya şöyle cevap veririm: Felsefede fayda da vardır, zarar da.. Kendisinden faydalanmak icabettiği zaman faydası dokunması itibarıyla helaldır, yahut menduptur, yahut duruma göre vacibdir. Felsefeden zarar geldiği zaman, zararı dokunması itibarıyla da haramdır. Felsefenin zararı şüpheyi yaymak, inançları sarsmak, kesin hükümler karşısında düşünceleri ve inançları sarsmak, imanları samimiyetten uzaklaştırmaktır. Bu da başlangıçta şüpheli delillere dayanmak suretiyle meydana gelen zarardır. Bu hususlar şahıstan şahısa değişir. İşte bu, felsefenin, hak yolda bulunan kişinin inancında meydana getireceği zarardır. Sapıkların inancını kuvvetlendirmek, bu sapık inançları kalplerinde yerleştirme yönünden felsefenin büyük zararları vardır. Öyle ki felsefe sayesinde dâvaları korunur, bâtıl inançları üzerinde ısrar etmek ihtirasları kuvvetlenir. Yalnız, bu zarar, münakaşa etmekten doğan taassub vasıtasıyla olur. Felsefenin faydasına gelince, felsefenin bulunduğu yerde hakikat, olduğu gibi bilinir ve keşfolunur zannedilirdi. Fakat, heyhat! Sözün bu güzel maksada hiç vefası yoktur. Muhakkak ki felsefenin sapıtma ve çarpıtması, hakikatleri açıklama ve tanıtmasından daha fazladır. Bu sözü bir hadis âliminden, yahut bir haşiyeciden duyacak olsan, insanlar bilmediklerinin düşmanı oldukları sözü hatıra gelebilir, dedikten sonra: "Bu sözü kelâmcıların en yüksek mertebesine ulaşıp kelâm ilmi dışında kalan başka ilimlerde de derinleştikten sonra felsefenin içine girerek gerçek bir tecrübeden sonra kelâm ilmini tecrübe eden kimseden işit. Gerçekten ortaya çıkmıştır ki, bilginin hakikatına felsefe yolundan ulaşmak için yollar kapalıdır. Ömrüme yemin ederim ki, târif ve izah sadedinde kelâm ilmine ihtiyaç vardır. Fakat çok az..." diyor. 1- İbn Mâce, c. ll, sayfa 1302, hadis no: 3950 2- Müslim, c. IV, sayfa 2055, hadis no: 2670; Ebû Davud, Kitabussünne, bab 5.
Çağrı yayınlarıKitabı okudu
·
149 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.