Gönderi

Mustafa Kemal bir gün sonra Moskova’daki hükümete iş mektubunu anımsatır bir telgraf çekti. Mesajı “Emperyalist hükümetleri aleyhine harekâtı ve bunların tahtı tahakküm ve esaretinde (baskı ve köleliği altında) bulunan mazlum insanların tahlisi (kurtarılması) gayesini istihdam eden (amaçlayan) Bolşevik Ruslarla tevhidi mesai ve harekâtı (iş ve eylem birliğini) kabul ediyoruz,” sözleriyle başlıyordu. Eğer Bolşevikler sınırları içine katmak amacıyla Gürcistan’a yürüyüp İngiliz güçlerini oradan çıkaracaklarsa, Türkiye de “Emperyalist Ermeni Hükümeti’ne” karşı girişimde bulunmaya hazır olacak ve Azerbaycan’ın Bolşevik “zümre-i düveliyesine” (devletler topluluğuna) katılmasına yardımcı olacaktı. Bu arada Mustafa Kemal Bolşeviklerden, “ilk taksit olarak beş milyon altının (ruble) ve takarrür ettirilecek miktarda cephane vesair vesaiti fenniye-i harbiye ve malzeme-i sıhhiyenin ve yalnız şarkta icra-ı harekât edecek kuvvetler için erzakın” gönderilmesini de istiyordu. Bu, uzayıp gidecek bir pazarlık sürecinin daha başlangıcıydı. 27 Nisan’da, bu kez Mustafa Kemal’den telgraf alma sırası padişaha geldi. Başkanı olduğu meclisin sadakatini sunuyordu. “Pâdişâhımız; kalbimiz sadakat ve bağlılık duygusu ile dolu olarak, tahtınızın etrafında her zamandan daha sıkı bir bağlılıkla toplanmış bulunuyoruz,” diyerek sultana güvence veriyordu. Gerçi telgrafın alcısı Sultan Vahdettin idi ama esas hitap ettiği kitle Anadolu’nun muhafazakâr Müslümanlarıydı. Halide Edip sürgünde yazdığı anılarında Mustafa Kemal’i töre dışı, alaycı bir insan olarak nitelendirecekti; aslında savaşta her şeyin mubah olduğuna inandığını söylemek daha doğru olurdu. Üstelik daha farklı bir kültür evreninde yaşayan halkın lideri olarak, kendini herkesten uzak hissetmesi de doğaldı.
Sayfa 330Kitabı okudu
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.