Gönderi

172 syf.
8/10 puan verdi
Sil, Unut, Yaşa...
Ünlü matematikçi John Nash’in hayatını anlatan “Akıl Oyunları” isimli filmde Nash şizofreniden mustariptir. Bu yüzden filmde Nash’le birlikte başrolde halüsinasyonlar ve hayaller de vardır. Aslında şizofreni mağlup edilmesi zor bir düşmandır. Ama filmin bir yerinde Nash gördüğü hayallerin gerçekliğini sorgulayarak (Hayallerinde sürekli gördüğü kızın hiç büyümediğini keşfeder) o yenilmesi zor düşmana karşı kazanır. Hayatı manidar kılan ona karşı yaptığımız sorgulamalarda saklıdır. Bıçakçı’nın ismi mahfuz karakteri de iç sesini okuruna duyururken gözünün önünden akan hayatı anlamlandırmaya çalışır. Aslında kahramanın mantığı basittir. Gözüne gelen her sahnenin analiz edilmesi ve o hayat görüngüsü üzerine bazı sonuçlara ulaşılması gereklidir. Böylelikle hayat daha anlamlı olacağından süregelen analitik değerlendirmelerin ardı arkası kesilmez. Tabii gerçeklik- illüzyon- sahtelik üçgeninin arasında kalan kahramanın sıradan bir işleyişle devam eden hayatı da söz konusudur. Böylelikle bir günlüğe içini dökercesine yazılan hayat parçaları ironik, komik, trajik, garip şekillerle okurun önünde arz-ı endam eder. Bu özgün ve doğal iç dünyaya ait sunumda ilginç olan kahramanın mesleğidir. Aslında yazar iç dünyasında hayal ve halüsinasyona bulanmış bazı sahneleri görmezlikten gelerek silmeye çalışır. Gerçek dünyasında ise TV vasıtasıyla izleyiciye ulaşan sahnelerin bazılarını sansürleme işini yapar. Ekranın üzerindeki düzenleme mi zor yoksa kapatılan gözlerin arkasındaki sahneleri mi silmek daha zor bilinmez ama kahramanın bocalamaları bile çok şey anlatır. Bir kere kahraman iç sesini okura duyururken olmadığı kadar doğaldır. Üstelik bunu test etmek de çok kolaydır. Misal anlatılan olaylara saçma denilebilecek anekdotlar en yalın halleriyle katılırlar. Böylelikle metnin deli saçmasına döneceği düşünülebilir. Ama yazar buna müsaade etmeksizin hayata dair olağan görüngüleri okurun yanından eksik etmez. En nihayetinde kahramanın anlamlandırma çabası kuyunun içinden çıkma mücadelesine döner. Tabiidir ki kuyunun dibinden görünen hayat parçasına müdahale etmeye imkan yoktur. Fark edilmesi gereken Platon’un mağara alegorisinde olduğu gibi kuyunun dışına çıkmakla mümkündür. İşte basit gibi görünen olay örgüsünün nirengi noktası buradadır. Hayat bulmacasını çözenlerin görüş açısı genişler. Bıçakçı’nın kahramanı da iç dünyasıyla çevresindeki dünyanın uyumlu parçalarını birleştirerek lüzumsuz parçaları kesip çıkararak yeni bir hayat modeli ortaya koyar. Aslında her hayat biçimlendirilmesinde yapılması gereken budur. Bazen bazı şeylerin rahat unutulduğu bazı görüntülerin hatırlanmak istemediği anların varlığı bilinir. Görmezden gelme sanatının kişisel kusurlara rağmen mümkün olabileceğini Bıçakçı’nın kahramanı kanıtlar. Tıpkı şizofreniyi yenen John Nash gibi… Bu değişik tecrübeyle birlikte; okur, yazar, sanatsal kimliği olan kahramanla duygudaşlık oluşturmak bile olasıdır. Çünkü Bıçakçı’nın kahramanı okura kendisini anlatırken elleri boş gelmez.
zafer saraç
zafer saraç
Silinmiş Sahneler
Silinmiş Sahneler
Hakan Bıçakcı
Hakan Bıçakcı
bidünyakitapgrubu
bidünyakitapgrubu
Silinmiş Sahneler
Silinmiş SahnelerHakan Bıçakcı · İletişim Yayınları · 0238 okunma
··
272 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.