Gönderi

Ben yalnızca kılıcımın üzerine düşmüştüm...
Arkun‘a göre intihar düşüncesi, girişimi ve eylemi bütün canlılarda var olan yaşam içgüdüsüne karşıt bir durum olarak görülmektedir. İntihar bilinçdışının ortasında oluşan bir yarıktır, bu yarıktan akan haz verici bir şarapı tatmaktır, anne karnıdır, hiç doğmamış olmaktır ya da anne rahmine tekrar dönmektir, bunu arzulamaktır. Bu dünya’da yaşamak bir işine yaramamıştır onun. Cennet, katlanılabilir bir yer olsaydı belki de ilk insan oraya alışırdı, bu dünya da katlanılabilir değil. Çünkü burada başka bir cennetin olmasını arzuluyoruz, anlamadan baktığımız bir yer. Bu resim beni çok etkilemiştir sebebi kişinin yalnızca intihar etmesi değil. Kim olduğunu bile bilmiyorum ancak intihar ettiği dönemin arkasında yatanlar beni oldukça etkilemiştir. Gördüğünüz gibi buradaki kadının soylu olduğu apaçık ortadadır. Orta Çağ Avrupası'nda intihar etmek ,teoride, herkese suçtur. Eğer bir kimse intihar ederse ,ya da intihar ettiği anlaşılırsa, servetine devlet tarafından el konulurdu. Bu da soylu kesmi oldukça endişelendirdi. Teoride dedim çünkü uygulamada işler tabii ki her şeyde olduğu gibi farklılık gösteriyor. Statü farklılığı bu kanunlarda işlemiyor. İntihar eden soyluların cesedine açılan herhangi bir dava olmamasından da açıkça anlaşılmaktadır. Bu dönemde köylüler cezalandırılırken soylular ceza almazdı. Soylular turnuva, av, savaş, sefer gibi durumlarda intihar edebilirdi ve buralarda ölmek erdemli bir davranış olarak kabul ediliyordu. Onların intiharı mazur görülebilirdi ama köylüler bencilce ve korkakça, sorumluluklarından kaçmak için intihar ediyordu. Onlara şeytan yol gösteriyordu ya da şeytana uyuyorlardı. Başka bir deyişle intihar şeytanla o insan arasındaki bir olaydı. Baktığımızda koyulan kanunlarda katı bir tutum söz konusu iken uygulamada soylular üzerine bu katı tutumu görmek zor. Bu dönem özellikle hristiyanlık kabul edildikten sonra 'intihar' etmek bir kenara ağzına almak ondan bahsetmek dâhi günah sayılırdı (Aziz Augustinus tarafından söylenmiştir). O yüzden o dönemki filozoflar ve yazarlar intihardan ya hiç bahsetmez ya da üstü kapalı bir şekilde "Mortem sibi consciscere (kendisini ölüme attı), manus sibi inferre (kendisine el kaldırdı) " ya da "kahrından ölmek veya kaza" intiharı yumuşatmak için kullanılırdı. Aslında o dönem intihar kelimesi diye bir kelime yoktu. Kökü Latince'ye dayanan "suicidium" ilk olarak Fransa'da kullanılmışsa da Thomas Brown'a kadar hiçbir yerde rastlanılmaz. Sadece bununla mı kaldılar tabii ki de hayır. Avrupa'da bir dönem intihar edenlerin bedenlerine işkence etmek oldukça yaygındı. Cesedi ipe bağlayıp meydanda gezdirmekten tutun, hiçbir parmağı veya tırnağı kalmayana kadar koparrtılması ve üstüne üstlük yeniden asılması gibi insanlık dışı cezalar vardı. Yalnızca intihar eden kişi değil onun ailesi de bu cezalardan nasibini alırdı. Paradan çok çevredeki saygınlıklarını kaybederlerdi. Bu yüzden aileden birisi intihar ettiği zaman aile bunu gizlemek için elinden geleni yapardı. Yani anlayacağız insanın yaşamına son vermesi dâhi devlet tarafından belirleniyordu. İnanmayacaksınız ama Roma'da intihar edebilmek için ilk önce senatodan izin almak gerekliydi. İntiharların büyük bir çoğunluğunun sebebi sucluların işledikleri suçlardan kaçmak içindi, köylüler içinse yoğun çalışma, berbat hayat şartları, ekonomik yetersizlik gibi durumlardır. Delilikten intihar edenlerde vardır ancak o dönemde insanın sadece kendini öldürmesi intihar sayılmıyordu ( buraya bir parantez açmak istedim çünkü yanlış anlaşılabilir. Yani bir kişinin kendini uçurumdan atmasıyla kazara düşmesi aynı seviyeydi) ya da hepsi kayıt altına alınmıyordu. Hastalıktan intihar edenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Peki bu kadar 'günah' sayılan bir eylemi gerçekleştiren kişilerin cenaze töreni düzenleniyor muydu? Aslında onca şeyi yaptıktan sonra sanki merhamet ediyorlarmış gibi intihar eden kişinin cenazesi düzenleniyor ancak 'kutsanmış toprakları' verimsizleştirmemek adına başka yerlere gömülürlerdi. Hatta eğer o dönem hasatlar verimsizse o toparakta intihar eden kişinin bedeninin olduğuna inanılırdı. Oldukça absürt bir inanış. Buraya kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederim. ”Şu saniye ebediyen gitti, geri getirilemez olanın kimliksiz yığını içinde kayboldu. Asla geri gelmeyecek. Asla geri gelmeyeceğim. Buna hem üzülüyor, hem üzülmüyorum.” Kaynakça: akademiktarihtr.com/ortacagdaintihar
·
36 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.