Gönderi

MÜRŞİDE MUHABBET ADI ALTINDA PUTLAŞTIRMA Aşırı sevgide bir nevi körlük ve bir çeşit sağırlık vardır. İnsan aşırı sevdiği kimsede kusur görmez, görmek istemez, onun hakkında anlatılan kusuru dinlemez olur. Fakat her zaman haddini bilmelidir. Yüce Allah ile aciz kulun sıfatlarını karıştıranlar, cahil ve gafil kimselerdir. Yüce Allah bütün sıfat, ve tecellilerinde tektir. Allah'a ait bir yetki ve mutlak tasarrufun herhangi bir insanda bulunduğunu düşünmek şirktir. Bu anlayışta olanların fikir ve kalpleri devamlı olarak bir kargaşa içindedir. Onlar hak yolunda sıhhatli bir adım atamazlar. Mümin kimse, yüce Allah'a rabbi olarak ibadet eder. Onun peygamberlerine ise yüce Allah'a giden yolda rehberi olarak itaat eder. Allah dostlarına yapılan hürmet ve itaat da Allah ve Resulu içindir. Müminlerin tabi olduğu kamil mürşit ne kadar yüksek derecelere ulaşırsa ulaşsın, elinde ne kadar büyük bir irşat faaliyeti gerçekleşirse gerçekleşsin, hiçbir zaman kulluk vasfından çıkamaz. Hiçbir veli, hiçbir zaman peygamberlere denk bir makama da sahip olamaz. Bütün alemlere rahmet kılınan, Allah'ın habibi, peygamberlerin sultanı Resulullah efendimiz (sav) bu konuda kendi zat-ı alisi için dahi önümüze şu ölçüleri koymuştur: "Hristiyanların İsa bin Meryemi batıl yere methettikleri (ilah derecesine yükselttikleri) gibi beni yükseltmeye kalkmayın. Ben ancak bir kulum. Bana: "Allah'ın kulu ve Resulü" deyin. (Buhârî, Enbiya, 48) Tasavvuf ehlinin vazifesi, önündeki mürşidi aşırı derecede överek oyalanmak, lafta kalan sevgiyle avunmak değil, onda bulunan ilahi ahlak ile ahlaklanmaktır. Çünkü, Resulullah efendimiz (sav) derki: "Ameli kendisini geri bırakanı, nesebi (soyu) ileri geçiremez." (Ebu dâvud, ilim, 1) Veli kişi, kendisini öveni değil, izinden gideni sever. Kendisine verilmiş olan ilahi nur ve edebin herkes tarafından paylaşılmasını ister. Allah dostları talebelerinden hediye değil, Allah’tan hayâ ve O’na dostluk yapmalarını beklerler. Demek ki, müridin mürşidine olan sevgisi, zahirde kalan eğilip bükülmeler, el öpüp yerlere serilmelerle değil, kalpteki samimiyet, haldeki istikamet, sözünde sadakat ve insanlara Allah için hizmetle ispat edilebilir. Özellikle bilmemiz gerekir ki: Bir şeyhin, her şeyi bildiğini, müritlerini rızıklarını taksim ettiğini söylemek küfürdür. Şeyhim bütün alemi elinde tuttuğunu, nizama soktuğunu, istediği gibi tasarrufta bulunduğunu iddia etmek küfürdür. Mürşidi adına keşif ve keramet uydurmak, bununla onu kalplerde yücelttiğini sanmak, koyu bir cehalettir. İlmi, edebi, takvayı, taatı, hizmet ve cihadı hiç önemsemeyip, gördüğü rüyalar ve hülyalar ile şeyhini tanıtmaya, tasavvufu anlatmaya çalışmak, tertemiz olan tasavvuf yoluna büyük bir ihanettir. Görünen hallerden ve yaşanan fiillerden bir şey anlamayıp perde arkasında hikmetler aramak feraset değil gaflettir.
·
80 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.