Gönderi

21 Eylül Dünya ALZHEİMER GÜNÜ Ömer Amcam…. İlk defa birkaç ay önce bir elinde bastonu, diğer elinde kendi ifadesiyle tüm eşyalarını koyduğu kocaman bir market poşeti ile güvenlik görevlisinin tüm engel olma çabalarına rağmen polikliniğe kan ter içinde girdiğinde görmüştüm onu. İlkbaharın sıcak günlerinde kat kat giyinmiş, bembeyaz sakalı, fırıl fırıl dönen maviş gözleri, neredeyse ağzının içine girmek üzere olan koca burnu, zayıflıktan tamamen ortaya çıkmış, her konuşmayla aşağı yukarı hareket eden boğazının ortasındaki adem elması ve kafasının iki katı genişliğinde yeşil takkesiyle hafızama kazınmıştı Ömer Amcam. Bir yandan bağırıyor bir yandan yürümeye çalışıyordu. ‘’Kimse benle ilgilenmiyor, insanlık ölmüş! Ölmek üzereyim ben, bir Allah’ı kulu yok mu burada be??‘’ cümleleri arasında içerideki hastayı bir eliyle kaldırıp çaktırmadan sandalyeye oturdu. Güvenlik görevlisi ‘’Hocam dinlemedi kimseyi, içeride hasta var dedik, ortalığı birbirine kattı, sekretere bastonuyla yürüdü. Af edersiniz engel olamadık ‘ dedi. Orada hüngür hüngür çocuk gibi ağlamaya başlayan Ömer Amca o kadar masumdu ki karşımda. ‘’Beni kovdular, başka hastaneye git dediler ‘’diye ağlıyordu. Sessizce güvenliği ve izin isteyerek içerideki hastayı çıkardım dışarı. Uzattığım peçeteyi bir hışım yere attıktan sonra derdini anlatmaya başladı. Tüm çocuklarının ona bakmadığını, günlerdir yemek yemediğini, bazen gece geç saatlere kadar sokaklarda gezdiğini, gelininin kötü davrandığını, onlarca kilo verdiğini, göğüs ağrısı ve baş dönmesi olduğunu, terlemekten ölmek üzere olduğunu, tüm eşyasını poşete koyup geldiğini anlattı. Her bir cümlesine maviş gözlerinden yaşlar eşlik etti. Uzattığım suyu alırken birden gözleri ışıl ışıl üç- beş diş sırıtarak ‘’Hazır su mu bu, musluk suyu içmem ben be ‘’ diye ekledi:) İçimden bu duruma vesile olan herkese, kendime, tüm diğerlerine saydırırken; beklenmedik çeviklikle muayene masasına geçti. Soyunmaya başladığında en az 7 kat üstünü lahana gibi çıkardı da çıkardı. Sanki son saatleriymiş de içinde biriktirdiği her şeyi anlatması gerekiyormuşçasına durmadan heyecanla konuşurken, kat kat pörsümüş derisi ve rahatlıkla saydığım kaburgalarını muayene ederken tüm kalorisini heralde konuşmayla yaktığını düşündüm. Diyebilirim ki bu kadar çok konuşan bir erkek hasta hiç görmedim hayatımda. Muayene sonrası acil durumu olmadığı halde, sosyal endikasyonla hem ileri tetkik hem de birkaç gün sıcak yemek yer niyetiyle servise yatırdım. Israrla sormama rağmen çocuklarıyla iletişime geçebileceğimiz herhangi bir numara bilmediğini söyledi. Hastanenin sosyal hizmetler uzmanına haber verdikten sonra hemşire arkadaşlara emanet ettim. Ertesi gün karşımda bambaşka biri vardı sanki. Odaya girdiğimde üç stajer kız öğrenciyi toplamış başına, kahkahalarla bir şeyler anlatıyordu. Kendini Türk Milletinin sağlığı için feda etmek istediğini, deney olarak kullanabileceğimizi, kanının sonuna kadar vermeye hazır olduğunu anlatırken maviş gözleri fıldır fıldır tüm uzuvları ile birlikte horon tepiyordu sanki. Derisine renk gelmiş, canlı canlı parlıyordu. Nefesi bile duygu durumu gibi öyle hızlı değişiyordu ki. Bir an hızlı nefes almaktan konuşamıyor tıkanıyor, sonra yavaşlıyor, sonra da sanki nefesi durmuş gibi uzunca sabit bakıyordu. Ama mutluydu. Öylesine mutlu görünüyordu ki gözlerini güneş doldurmuş gibi kocaman ışıldıyordu. Gene duraklamadan sağlığıyla ilgili o kadar çok şikayet sıraladı ki. Beynini matkapla deliyorlarmış gibi baş ağrılarının olduğunu, kafasından girip ayak küçük parmağından çıkan çılgın ağrılarını, bazen ateşte kaynatılıyor gibi eklemlerinin yandığını... Arada tam üç yıl askerlik yaptığını, korkmadan savaştığını??, kendine Çakı Ömer dediklerini, bir zamanların en iyi güreşçisi olduğunu, ilk karısıyla nasıl kaçarak evlendiğini, densiz damadına haddini bildirdiğini de sıkıştırdı onca şeyin arasına. Sonra birden sesi kesildi ve aniden horlamaya başladı. Hemşire arkadaşların dediğine göre tüm gece uyumamış, tüm öğünlerde 3 er porsiyon yemiş, oda arkadaşı dayanamamış oda değiştirmiş gece gece, sonra konuşacak kimse kalmayınca diğer odaları ziyaret etmek istemiş o saatte. Bu kadar değişikliği dinlemek beni bile yormuşken, öylesine yorulmuş ki 43 kilo 82 yaşındaki Ömer Amcam, uyuyakaldı konuşurken. 2 gün sonra poliklinik kapısında sabırla bekleyen beş erkek bir bayan, çıkışta konuşmak istediklerini söylediler. Ütülü takım elbiseli, temiz, kültürlü ve nezih olan hasta yakınları Ömer Amca’nın çocuklarıymış meğer. Tam söylenip kızacakken, büyük oğlu söz aldı. ‘Hocam…önce bir dinleyin, sonra kızabilirsiniz isterseniz, biz alıştık zaten’ dedi. Meğer Alzheimer tanısı ile takipli olan Ömer Amcayı bir ay içinde üç farklı hastanede sosyal endikasyonla yatırıldığı serviste, iki defa da farklı karakollarda bulmuşlar. Devamlı kaçtığı için dışarı çıkmasına izin vermeyince ‘ gittiğim bir camiim var, onu da engelliyorlar’ diye camdan bağırınca kadar… Ömer Amcaya mı gülsem, çocuklarına mı üzülsem derken, taburculuk işlemleri için çıktığımda Ömer Amcayı bastonla torununu kovalarken yakaldık. ’ Beni kaçırmaya geldi bu hırsız, organlarımı çalacak’ diye bağırıyordu. Apar topar epikriz yazarken bir elinde market poşeti, diğer elinde bastonuyla epikriz yazdığım bilgisayara vururken ’’ beni zorla yatırdılar, deney yaptılar üzerimde’ diye bir yandan bağırıyor bir yandan da çocuk gibi hüngür hüngür ağlıyordu, öylesine masum…. Ömer Amca gibi diğer tüm Alzheimer hasta ve yakınlarına kolaylık lütfetmesi için dualar gönderdim kendimce, o güne kadar hiç şükretmediğim zihin ve ruh sağlığımı tefekkür ederken.. Bugün ders çalıştığım kitabın satırlarında kitap okumanın, entelektüel aktivitelerin -genetik kökenli olanlar dışındaki- ALZHEİMER hastalığını engelleyebildiği yazıyor… Kitaplarla kalın efendim...
··
38 views
Uğur Ukut okurunun profil resmi
Zorla yürüyerek ihtiyar kişi Bir çocuk yerine koydular onu Vardı hastaneye beklerken ilgi Derdini sormadan savdılar onu Lokantaya girdi acıkmıştı çok Bekledi garsonu ilgilenen yok "Evladim" demişti "bir de bana bak" Taam ettirmeden kovdular onu Deniz kıyısında banka oturdu Dinmez açlığına mecal yetirdi İt puşt takımından biri götürdü Parasını alıp dövdüler onu Yeri yok yatmaya kubura girdi Ölmüşlere içten bir selam verdi Insan olmaktı ki onun tek derdi Eceli bilenler sevdiler onu Uğur yangınlarda hepsin biliyor Insanca yaşamak ağır geliyor Biçare ihtiyar orda ölüyor Yük diye dünyadan kovdular onu 17-08-2017
Zeynep Demir Kahraman okurunun profil resmi
Anılarınızı okumaktan çok zevk alıyorum Sueda Hanim. Lütfen yazmaya devam edin.
eskaza okurunun profil resmi
Hocam bir başkasının hastalığına bakarak şükür etmek ne kadar mantıklı, bu görüş de bir sıkıntı yok mu ?
5 previous answer
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
ahlaksızca???? Svgili Ali Bey, sizin gördüğünüz ya da yaşadığınız şükürde ahlaksızlık mevcutsa bilemem ama benim inandığım ve yaşamaya çalıştığım şükürde; paylaşmak, çalışmak, vefa, hatırlamak, nimetlerin Yaradanına hayran olmak vardır.... ayrıca şükür sadece bişeylerin eksikliğinde yapılan birşey de değildir...
13 next answer
K. okurunun profil resmi
Ay abla gülmekten gözlerimden yaş geldi :))) Annemle ikimiz kanepeden düşecektik, gülmekten bir saatte okuduk iyi mi :)) Yaa yerim yaa, dedeme gidem de kelinden öpem onun, yaşlıları ve huysuzluklarını, efelenişlerini çok seviyorum. Şapşikler yaa :) O kadar güzel ifade etmişsin ki, annem "Bu hanım kitap yazsın, roman gibi yazmış" dedi :)) Sevgilerimi gönderiyorum abla, iyi ki varsın <3
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
Rabbim dedene de, annene de sağlık sıhhat afiyet lutfetsin, ebedi beraber eylesin Kübra Sultan:))) Tskler...
1 next answer
Bu yorum görüntülenemiyor
Hatice okurunun profil resmi
hocam günün tüm yorgunluğunu attım varolun :)) Allah sizden razı olsun.. yaşlı olmak ve yakını olmak çok farklı ben bazen çocuk sever gibi gıdısından makas alıyorum annemin o kadar hoşuna gidiyor ki anlatamam :)
K. okurunun profil resmi
Günün yorgunluğunu atmak, içten bir kahkaha için bu yazıyı okuyun okutun. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.