Gönderi

Konuşamayanlar, sükûta sarılanlar annelerinden aldıkları bedeni sarmalayan ruhlarıyla şiirler okurlar ve de annelerinde bıraktıkları dilleri, küçük evrenlerinde saklı tutuarlar. Dil varlığın eviyse, sükûta gömülenler evlerini altından inşa ederler. Altından duvarı gören ahali, evin ocağında kaynayan acılardan bihaber, duvarın yani altının cazibesine kapılır. Şairler işte bu yüzden kıskanılır ve işte bu yüzden şiirleriyle susar ve işte bu yüzden şiirleriyle sustururlar. Dünya ekonomisi altına endeksliyse, bu ekonominin harcıâleminin eleştirisi şairin sükûtuna endekslidir. Şair sustukça şiiri konuşur, şiiri sustukça bedeni. Ateş şeytanın sükûtudur. Kıskançlığı ve kibriyse sağırlığıdır. Duymayan, sâdece uyduran ve hissetmeyen, sadece isyan edendir. Resim ressamın, müzik müzisyenin, İsa Meryem’in ve şiir şairin sükûtudur. Şiirinden çok bedenini konuşturan bir şiir varsa eğer bu, sükûta sarılmanın cazibesinden öte sağırlığın camları titreten bir çığlığıdır. Kızılderililer ellerindeki altını camlarla değiştirmişlerdir. Beyazlar altınları alıp şeffaflıklarını yitirmişler. Bedenini konuşturan bir şair, ruhunun şeffaflığından bihaber nefsinin cazibesine kapılan birini temsil eder. Sükût camdır, altın değil. Sözse sükûtun arkasına yapışan siyah bir bandajdır, gümüş değil. Söz sükûtun arkasına yapışarak onu aynalaştırır. Aynadan ahaliye güzel şiirler yansır, şiiri her bakan kendini görür. Şiiri gören kendini bulur. Ve Enrigue Banchs’ın şu dizesi gerçek olur: ‘’Ayna, yarı karanlıkta ay ışığına benzer.’’ (El espejo como un claro de luna en la penumbra) bense bu soneyi tersyüz ederk şöyle bir gerçeğe ulaşırım: ‘’Şiir karanlıkta ay ışığına benzer.’’ ( La poema como una clara de luna en le oskuro.)
3 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.