Gönderi

"Gölgeye oturalım," dedi Lord Henry. Hem bu güneşte daha fazla kalırsanız cildiniz bozulur, Basil de bir daha resminizi yapmaz. Yanmamaya özen göstermelisiniz; bronzlaşmak size hiç yakışmaz." Dorian gülerek "Yanarsam ne olur ki?" dedi ve bahçenin neredeyse bittiği yerde bir banka oturdu. "Sizin için bu her şey demek Bay Gray." "Nedenmiş o?" "Çünkü genceciksiniz ve gençlik sahip olunabilecek en kıymetli şeydir." "Bana hiç de öyle gelmiyor Lord Henry." "Şimdi öyle gelmez. Günün birinde buruş buruş olup çirkinleştiğinizde, derin düşünceler alnınızda çizgiler bırakıp arzularınızın yangınları dudaklarınızı mühürlediğinde anlarsınız, hem de acı acı anlarsınız. Şimdi nereye gitseniz herkesi kendinize hayran bırakıyorsunuz. Bu hep böyle mi gidecek sanıyorsunuz? Olağanüstü güzel bir yüzünüz var Bay Gray. Asmayın yüzünüzü. Gerçekten öyle. Bir bakıma, güzellik de bir tür dehadır; hatta dehadan çok daha üstündür çünkü hiçbir açıklamaya ihtiyaç duymaz. Güzellik, tıpkı güneş ışığı gibi, bahar mevsimi gibi, karanlık sulara aksi vuran, adına ay dediğimiz o gümüş deniz kabuğu gibi bu dünyanın muazzam gerçeklerinden biridir. Sorgulanamaz. Yüceliği ilahidir. Ona sahip olanlara asalet bahşeder. Ah, şimdi gülüyorsunuz ya, güzelliğinizi kaybettiğinizde gülemeyeceksiniz... Bazıları güzelliğin yüzeysel olduğunu söyler. Belki öyledir ama yine de düşünce kadar yüzeysel olamaz. Benim için güzellik mucizelerin en büyüğüdür. İnsanları dış görünüşlerine göre değerlendirmeyenler sığdır. Bu dünyanın asıl gizemi görünmeyende değil görünendedir... Tanrılar size lütufkar davranmış Bay Gray, ama bilin ki tanrılar verdiklerini kolaylıkla geri alır. Şunun şurasında dolu dolu ve tam anlamıyla yaşayabileceğiniz birkaç yılınız var. Gençliğinizle beraber güzelliğiniz de sizi terk edecek; ya ansızın artık sizin için kazanılabilecek bir zaferin olmadığını anlayacak ya da geçmişin hatıraları aklınıza geldikçe yenilgiden daha çok acı verecek olan küçük zaferlerle yetinmek zorunda kalacaksınız. Geçip giden her ay sizi korkunç sona biraz daha yaklaştırıyor. Zaman sizi kıskanıyor; gençliğinizin gülleriyle, zambaklarıyla savaşıyor. Zamanla renginiz solacak, yanaklarınız çökecek, gözünüzün feri gidecek. Öyle çok acı çekeceksiniz ki... Ah, gençliğinizin kıymetini bilin. En güzel günlerinizi sıkıcı şeyleri dinleyerek, kaybetmeye mahkum olanı kurtarmaya çalışarak, kendinizi cahil, kaba, adi insanlara adayarak heba etmeyin. Bunlar çağımızın hastalıklı amaçları, yanlış idealleri. Hayatınızı yaşayın! İçinizdeki o muhteşem yaşama sevincini açığa çıkarın! Hiçbir şeyi ıskalamayın. Hep yeni heyecanlar arayın. Hiçbir şeyden korkunuz olmasın... Yepyeni bir hedonizm; işte çağımızın ihtiyaç duyduğu şey budur. Siz bu felsefenin kanlı canlı sembolü olabilirsiniz. Sahip olduğunuz bu kişilikle yapamayacağınız şey yok. Dünya yalnızca bir mevsimliğine sizin... Sizi görür görmez, tam olarak ne olduğunuzun ya da ne olabileceğinizin farkında olmadığınızı anladım. Size dair öyle çok şey beni cezbetti ki size kendinizle ilgili anlatmam gereken şeyler olduğunu hissettim. Heba olup giderseniz çok yazık olacağını düşündüm. Gençliğiniz öyle kısa sürecek ki... Alelade kır çiçekleri solsa dahi yeniden açar. Şu sarısalkım seneye haziranda yine böyle sapsarı açacak. Şu asmanın üzerinde mor yıldızlar açacak; her sene yapraklarının yeşil gecesini mor yıldızlar kuşatacak. Oysa giden nazlı gençliğimiz bir daha geri gelmeyecek. Yirmi yaşımızın o kıpır kıpır neşesi sönüp gidecek. Elimiz ayağımız tutmaz olacak, duyularımız körelecek. Çirkin, zavallı birer kuklaya dönüşeceğiz. O çok korktuğumuz arzuların ve işlemeye bir türlü cesaret edemediğimiz günahların düşüncesi aklımızdan hiç çıkmayacak. Ah gençlik ah! Şu dünyada gençlikten ötesi yalan."
·
84 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.