Gönderi

Arz-ı Mev’ud gerçek mi yoksa efsane mi? Günümüzde İsrail devlet aygıtını kontrol eden yapının, Tora’da geçen efsaneleri kasıtlı olarak entegrist ırkçı ve anakronik bir mantığa büründürdüğü; Filistinlileri, Amalek ile özdeş kıldığı ve onları şeytanlaştırdığı açıktır. Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Tarihin her döneminde, kimi zaman gerçek olaylardan esinlenilen ve kimi zaman da sosyal yapıları, dinî pratikleri, liderlerin güç kaynaklarını veya toplumun gelecek hedeflerini yansıtan sözlü ve/ya yazılı gelenekler oluşturulmuştur. Bu büyük anlatılar, bir ilahın veya efsanevi bir kahramanın başarılarının hikâyelerinden yola çıkarak, insanların/toplumların güçlerini ve yeteneklerini ortaya koyma anlarını anlatmaktadır. Bu efsaneler, insanların bir araya gelmesinde ve toplumların gelişiminde önemli bir rol oynamakta, insanlara gelecekteki mutluluk ve kurtuluş umutlarının en son halini yansıtmaktadır. Örneğin, Hindistan’ın Ramayana’sı, kahraman Rama ve eşi Sita’nın hikâyesiyle en mükemmel erkek ve kadın modelini sunar ve binlerce yıl boyunca halkları etkilemeye devam etmektedir. Bhagavad Gita’da, Mahabharata’nın en yüksek noktasında, Arjuna’nın yaşamın ve savaşın anlamını sorguladığı görülmektedir. Benzer şekilde, Homer’in İlyada’sı, insanın en yüce örneğini Hektor aracılığıyla sunar. Bu destanlar, insanlık tarihinde özgürlük ve adalet mücadelelerinin sembolü haline gelmiştir. Antigone’un “yazılı olmayan yasaları” çağrıştırması gibi, bu efsaneler, insanların güç, adalet ve özgürlük arayışlarını yansıtan kalplerinde ve zihinlerinde yankılanmaya devam etmektedir. FİLİSTİN TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ OYUNLAR Tarihte yapıcı misyonlara sahip anlatıların yanında zulüm, sürekli savaş hali ve kaos ortamı yaratan anlayışlar da görülmektedir. Siyonizm mantığı çerçevesinde İsrail’in kendilerine vadedildiğine inandıkları Nil ve Fırat nehirleri arasındaki bölgenin bir parçası olan Filistin’de dini gelenek ve metni referans göstererek giriştiği şiddet ve katliam bu durumun en net ve bir o kadar da acı örneğidir. Tevrat’ın, Hz. Musa’nın ve Yahudilerin yaşam alanının Siyonist yorumuna göre Filistin toprakları kutsal İsrail’e vadedilmiş alanlardan bir parçadır. Oysa kim, kime, kimin topraklarını kimin adına vadetmiştir? Topraksız bir halka (Yahudiler) halksız bir toprağı (Filistin) kim vaat etti? Oysa yüzyıllar önce Mısır’da zulüm altında yaşayan İsrailoğulları, özgürce yaşamlarını sürdürebilmek gerekçesiyle Hz. Musa liderliğinde Filistin topraklarına yönelmiştir. Zulümden kaçış rotası bugün yeni bir zulüm yaratmıştır. Bugün, kendini kutsal sayan bir devlet yine kendine kutsal bir şekilde vaat edildiğine inandığı topraklarda Firavun zulmünü aratmayacak bir politika izlemektedir. O günün Musa’sı (Yahudiler) ve bugünün Firavun’u (İsrailoğulları) nasıl aynı kişi olabilir? Onların tanrısı nasıl aynı tanrı olabilir? Oysa bizim dinimize göre Firavun ve Musa, zulüm ve mazlumiyette belli oluyor. Bu nasıl bir Tanrı ki sadece Siyonistlere hizmet ediyor? Tüm insanlığı yarattığı halde sadece Siyonistleri seçilmiş halk kabul ediyor? Bugün Gazze’de 7 Ekim 2023’ten itibaren savaş hukukunun ve insanlık değerlerinin ihlali, binlerce masum bebeğin ve çocuğun katliamı, meşru savunma hakkının ihlali ve sivil tesislerin, hastanelerin ve okulların hedef alınması gibi sebeplerle Filistin’de İsrail zulmü yaşanmaktadır. Bu acı, yüreği olan herkes için derindir. Bu acının temelinde insanın kutsal olanı algılama ve ona yüklediği anlam yatmaktadır. ÖZGÜRLÜĞE YOLCULUK Hz. Musa’nın yaşamı ve liderliği, İsrailoğulları’nın tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Hz. Musa, hem Kur'an-ı Kerim’de hem de Eski Ahit’te sıkça bahsedilen bir figürdür ve İbrahimî dinlerin (Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam) ortak bir lider kişiliğidir. Hz. Musa’nın hikayesi, İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışı, Tanrı Yehova’ya olan bağlılık ve özgürce yaşayacakları topraklara doğru yolculukları gibi temel unsurları içermektedir. Hz. Musa’nın hayatının başlangıcı, İsrailoğullarının Mısır’daki kölelik döneminde gerçekleşmiştir. İsrailoğulları, Mısır’da Firavun’un hüküm sürdüğü bir dönemde zor koşullar altında yaşamaktaydılar. Bu süreçte, Hz. Musa’nın doğumu önemli bir olaydır. Hz. Musa’nın ailesi, O’nu Firavun’un ölüm emri altında gizlice büyütmüş ve tanrının bir lütfu olarak Hz. Musa hayatta kalmıştır. Hz. Musa’nın yetişkinliği, kendi kimliğini keşfetme ve İsrailoğulları’na liderlik etme yolculuğunun başlangıcıdır. Onun önderliğinde İsrailoğulları, Mısır’dan çıkabilmek için birçok zorluğa karşı kararlılıkla mücadele etmişlerdir. İsrailoğulları, Firavun’un direnişi, denizlerin aşılmazlığı gibi engellerle karşılaşmalarına rağmen Hz. Musa’nın liderliği altında tanrının onlara gösterdiği özgürce yaşayacakları topraklara doğru ilerlemeye devam etmişlerdir. HZ. MUSA’NIN LİDERLİĞİ Bu yolculuk, İsrailoğulları’nın inançlarını, dayanıklılıklarını ve birliklerini test ettiği bir süreçtir. Hz. Musa’nın liderliği, sadece askeri zaferlerle değil, aynı zamanda manevi rehberlikle de ilişkilendirilmektedir. O, İsrailoğulları’na tanrının buyruklarını ileterek onları manevi olarak güçlendirmiştir. Hz. Musa’nın önderliği altında, İsrailoğulları’nın hem fiziksel olarak hem de manevi olarak özgürleştiği söylenebilir. Ancak, Hz. Musa’nın liderliği sadece zaferlerle değil, aynı zamanda zorluklarla da doludur. İsrailoğulları, bazen Hz. Musa’nın liderliğine karşı direnç göstermiş ve hatta isyan etmişlerdir. Hz. Musa’nın liderliğinin öne çıkan özelliklerinden biri, O’nun Tanrı ile olan doğrudan iletişimidir. O, tanrının iradesini İsrailoğulları’na aktaran bir aracı olarak hareket etmiştir. Hz. Musa Yahudiler için hem bir insani lider hem de manevi anlamda bir peygamberdir. Hz. Musa’nın liderliğinin bir diğer önemli yönü de O’nun adalet duygusudur. O, İsrailoğulları arasındaki anlaşmazlıkları çözmek ve haksızlıklara karşı koymak için adil bir yaklaşım benimsemiştir. Bu durum, O’nun liderliğinin toplum içinde saygı ve güven uyandırmasına katkıda bulunmuştur. Hz. Musa’nın liderliği, İsrailoğulları’nın özgürce yaşayacakları topraklara ulaşmasını sağlamıştır. Bu, O’nun liderliğinin sonucu olarak kabul edilmekte ve İsrailoğulları’nın tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Yahudilikte Hz. Musa, Mısır’da köle ve onun öncesinde göçebe olan bir kavmin, millet olma düzeyine çıkışı anlamına gelmektedir. AKILLARDAKİ SORU İŞARETİ Hz. Musa’ya üç semavi dinin kutsal kitaplarında geniş yer verilmiştir. Tevrat’ın “Çıkış” bölümünde Hz. Musa’ya dair bilgiler yer almaktadır. İncil’de ise yasaların yeniden anlatımı ve peygamberlerin işleri adlı bölümlerde Hz. Musa ile ilgili bazı bilgiler bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de de Hz. Musa hakkında Allah ile olan konuşmaları, Firavun ile verdiği mücadele, Hz. Hızır ile gerçekleştirdiği seyahatler ve Firavun’un zulmünden kavmini kurtarmış olmasına rağmen kavminin kendisine sırt çevirmesi gibi konular yer almaktadır. Hz. Musa hakkında bazı kutsal metinlerde ve rivayetlerde detaylı bilgilerin yanı sıra, tarih kaynaklarında ve bağımsız kaynaklarda da birçok bilgi bulunmaktadır. Ancak, İslam kaynaklarındaki bilgilerin bir kısmı Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerle uyumlu olsa da Hz. Musa’nın hayatına dair abartılı anlatım yapan bilgiler bu temel kaynaklarla uyuşmayan hatta çelişen özellikler içerebilmektedir. Bu detaylı bilgiler genellikle İsrailiyat kaynaklarından, bazı yazarların abartılı yorum ve açıklamalarından ileri gelmektedir. Konuyla ilgili Mevzû’at eserlerinde Hz. Musa hakkında bulunan rivayetler “Uydurma Olduğu İddia Edilen Hadisler” başlığında kayda alınmıştır. Tüm bu kayıtlardan sonra akıllara “Hz. Musa’nın rolü Yahudileri vaat edilmiş topraklara ulaştırmak mı yoksa özgürce yaşayacakları topraklara ulaştırmak mıydı?” sorusu gelmektedir. EMPERYALİST SAFSATA Eski Ahit’te Hz. Musa hakkındaki olaylar İsrailoğulları'nın tarihi kökenlerini verirken kronolojik açıdan sınırsız bir devirler zinciri içinde anlatılmaktadır. Oysa 2000 yıldan fazla bir süredir orada Yahudiler, azınlık durumundadır. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sorumlu tutulmuş ve daha sonra Romalılarca iki kez dağıtılmışlardır. Eğer, bugün her toplum eski yerine dönecek olsa orası öncelikle bize miras olmalıdır. Hayır… Hayır. Siyonistlerin, iki nehir arasındaki (Nil’den Fırat’a) vaat edilen toprak iddiası sadece ve sadece emperyalist bir safsatadır. Mezopotamya’dan Nil havzasına kadar uzanan topraklar çeşitli halklar için hep kutsal olmuştur. Sezar bu topraklarda egemenliğini ilan etmiştir. Ardından onun generalleri hüküm sürmüş, Roma, Bizans, Pers İmparatorlukları burada hakimiyet kurmuştur. Romalılar, Mısırlılar, Araplar, Persler ve Türkler bu coğrafyanın hâkimi olmuştur. Hititlerden başlayarak birçok halka, tanrıları tarafından Mezopotamya’dan Mısır’a kadar geniş topraklar vaat edilmiştir. Gazze’den başlayıp Mekkido’ya, hatta Fırat üzerindeki Karkamış’a kadar uzanan seferleri boyunca kazandığı zaferleri anmak amacıyla, Mısır’daki Karnak tapınağında (MÖ 1480 ile 1475) yer alan Tutmozis dikilitaşında Tanrı şöyle buyurur: “Benim emrimle, araziyi tamamen sana veriyorum. Ben geldim ve Batı’nın topraklarını senin için açıyorum.” Babillerde ise, Bereketli Hilal (Fertile Crescent) olarak bilinen bölgenin ucunda, Mezopotamya’da, “Yaratılışın Babil Şiiri”nin 6. tabletinde Tanrı Marduk “Her birinin payını belirler.” (46. ayet) ve Babil’in inşası ve Babil Tapınağı’nın yapılması için antlaşmaya imza atmıştır. Diğer bir ifade ile tarihi kayıtlara göre, bugün siyonizmin Nil ve Fırat arasını Yahudilere tanrı tarafından vaat edilmiş topraklar şeklinde değerlendirmeleri kutsal bir vaatten çok yüzyıllar öncesinin yaşam alanı tanımlamasına dayanmaktadır. Filistin, Yahudilerin kutsal vaadi değil orada yaşayan halkların ortak mülküdür. İsrail devletinin bu vaat doğrultusunda Filistin’de uyguladığı şiddet ve gerçekleştirdiği katliam, gerçekliğin tek yanlı ve acımasız bir yorumudur. FİLİSTİNLİLERİ ŞEYTANLAŞTIRDILAR Bütün bunların yanında, yeniden yapılandırmacı (Reconstructionist), Reformist ve hümanistik yapıya sahip Yahudiler gibi Tanah’ta anlatılan katliamcı, yayılmacı, ırkçı ayetleri antik dönemde Yahudi halkını bir araya getiren ve onları motive eden mitoslar, efsaneler olarak anlamak gerekmektedir. Diğer yandan, Yahudi kutsal kitabını, Hz. Davud’un Mezmurları’nı, Hz. Süleyman’a atfedilen Neşideler Neşidesi’ni ve Hz. İbrahim gibi büyük peygamberlerin mesajlarını barış, adalet, merhamet, sevgi ve paylaşmayı önceleyen bir anlayışla da yorumlamak mümkündür. Fakat, günümüzde İsrail devlet aygıtını kontrol eden yapının, Tora’da geçen efsaneleri kasıtlı olarak entegrist ırkçı ve anakronik bir mantığa bürüdüğü, Filistinlileri, Amalek ile özdeş kıldığı ve onları şeytanlaştırdıkları açıktır. Bu durum, aynı zamanda peygamberlere de ihanettir. SOYKIRIMI TanrıYLA MEŞRULAŞTIRMAK Tevrat’ın, tarihi metinlerin, özellikle Yeşu, Samuel ve Krallar kitaplarının Siyonist yorumunu eleştirmek, Kitab-ı Mukaddes’in değerini azaltmak veya insanın ilahi yüceliğe ulaşma hikayesine getirdiği açıklamaları küçümsemek anlamına gelmemektedir. Hz. İbrahim’in kurban olayı gibi, bu metinler insanın içgüdülerini ve düşüncelerini sorgulayarak, onları evrensel değerler adına aşmasının ebedi bir modelidir. Benzer bir şekilde, Mısır’dan Çıkış hikayesi de tüm köleliklerden kurtuluşun simgesi olarak devam eder. Temel eleştiri noktası, bu metinler üzerinden yapılan siyonist, kabileci ve milliyetçi yorumlardır. Çünkü söz konusu yaklaşım, Allah’ın insanlarla ilişkisini ve tüm insanların kalbinde var olan evrensel bir görüşü basite indirger ve tarihin en kötü fikirlerinden birini doğurmaktadır: Tanrı tarafından seçilmiş bir halkın, tüm hegemonyaları, sömürgeciliği ve katliamları meşru görmesi. Bu kaynaklardaki bilgilere göre İsrail’in kutsal bir devlet olarak görülmemesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Çünkü o topraklar, Avrupa topraklarına yerleşen Fransızlar, Almanlar ve diğer halklar gibi sadece fethedilmiş ve orada yaşayan halklara herhangi bir kutsal vaatte bulunulmamıştır. Mesele, tarihi yeniden yazmak değil, gerçeğin ve uluslararası hukukun herkes için geçerli olmasını sağlamaktır. yenisafak.com/dusunce-gunlugu...
·
416 views
Yusuf okurunun profil resmi
Çok önemli bir paylaşım olmuş hocam, Allah razı olsun #239734619
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.