Kirsch, “Şaşırtıcı bulacağınızı tahmin ettiğim bilimsel
bir buluşum sebebiyle bugün buradayım,” diye söze başladı.
“İnsanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma
ümidiyle yıllardır peşinden koştuğum bir şeydi.
Bu işi başarınca özellikle size geldim, çünkü bu bilginin
tüm inananları derinden etkileyeceğine inanıyorum.
Nasıl desem, ‘yıkıcı’ diye tanımlanabilecek bir değişikliğe sebep olabilir.
Şu anda dünyada sizlere açıklayacağım bilgiye sahip tek kişi benim.”
Elini ceketine sokup epey büyük bir akıllı telefon çıkarttı.
Benzersiz ihtiyaçlarını karşılaması için bunu kendisi tasarlayıp yapmıştı.
Telefonun canlı renklerde mozaik desenli bir kılıfı vardı.
Bunu üç adamın karşısında televizyon gibi açtı.
Cihazı, ultra güvenli bir sunucuya bağlanmak, kırk yedi haneli
parolayı girmek ve onlara canlı yayında sunum yapmak için kullandı.
“Birazdan görecekleriniz, dünyayla paylaşmayı umduğum
sunumun kaba bir kesiti. Bir ay kadar vakti var.
Fakat bunu yapmadan önce dünyanın en etkili din adamlarına danışmak,
en çok etkilenecek kişilerce nasıl algılanacağını öğrenmek istedim.”
Derin bir iç çeken piskopos kaygılanmıştan çok sıkılmışa benziyordu.
“İlginç bir girizgâh Bay Kirsch. Bize gösterecekleriniz
dünya dinlerinin temelini sarsacakmış gibi konuşuyorsunuz.”
Kirsch kutsal metinlerin saklandığı bu eski mahzende etrafına baktı.
Temellerini sarsmayacak, yıkacak.
Karşısında duran adamları inceledi.
Üç gün içinde bu sunumu, şaşırtıcı olduğu kadar titizlikle hazırlanmış
bir etkinlikle insanlara duyuracağını bilmiyorlardı.
Bunu yaptığında dünyadaki tüm insanlar, dini öğretilerin gerçekten
de ortak bir noktası bulunduğunu anlayacaklardı:
Hepsinin tümden yanlış olduğunu.