Gönderi

415 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Irvin David Yalom 3 Haziran 1931 doğumlu , Yahudi asıllı Amerikalı psikanalist, psikiyatrist, psikoterapist ve yazar. I. Dünya Savaşına kadar Rus sınırındaki küçük bir kasabada yaşayan Yalom ailesi olumsuz şartlardan dolayı daha sonra Amerika’ya göç etmeye karar vermiştir . Burada parlak bir öğrenci olan Yalom, Washington Üniversitesin de Tıp eğitimi alır ve uzmanlık olarak psikiyatri seçer . Ekonomik açıdan oldukça zorlanmalarına karşın Yalom’un kitaplara olan ilgisi hiç azalmadı. Kitap yazmak küçük yaşlardan itibaren hayaliydi ve bir insanın yapabileceği en iyi şeyin bu olduğunu düşünüyordu. Yazdığı kitaplar üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmaktadır ve hasta- doktor ilişkisine getirdiği yeni yaklaşımlarla adli suç konusunda eğitim veren kurumların da başvuru kaynaklarındandır. Yazdıklarında kullandığı genel metafor psikanalitiktir ve felsefeyle de iç içedir – özellikle Nietzsche Ağladığında- . Grup terapilerinde uyguladığı varoluşçu yöntem, klasik bir yöntem olsa da Yalom, bunun günümüz psikanalizinde deforme olmasını engelleyen çok daha sonuç alıcı bulgularla devam ettirmiştir. Kendi psikoterapi tecrübelerini anlattığı kitaplarda grup terapisinin sık başvurduğu bir tedavi olduğundan bahseder . Yazın kariyerine adım attığı ilk eser olan Nietzsche Ağladığında benim bu ödev için seçtiğim kitap. ABD'nin en etkili psikanalistlerinden biri olarak kabul edilen Yalom'un, kendine akıl hocası olarak kabul ettiği kişi Jerome D. Frank olduğu araştırmalarda yer alsa da kitabın baş karakteri ve aktarıcısı rolü ile karşımıza bir karakter olarak çıkan Joseph Breuer ile hayat hikayelerinin şaşırtıcı derecede birbirine benzemesi oldukça dikkat çekici. İkisi de birer Yahudi , doktor ve eşlerine bağlı erkekler . Elbette bu bir tesadüf değil, kitabın karakteri olmasının sebebi tam olarak bu gibi gözüküyor. Kitapta Nietzsche, Freud, Salome , Breuer gibi önemli kişilerin kader ipleri birbirine karışmış vaziyette . Gerçek hayatta bu dörtlünün bir araya gelemediği bir gerçek . Aşk , dostluk, rekabet gibi ilişkileri farklı pencerelerden seyretmemize yardımcı oluyorlar . Fakat kitapta geçen bir alıntı ile bu ilişkileri şöyle yorumlanabiliriz : ‘Köpeklerde hem bit hem de pire olabilir,’ (sf.54) Bu yakışıksız ifadenin argoluğunu göz ardı edersek bu insanların, ilişkilerinin tek boyutlu olmadığını ifade edeceğim ; örneğin Salome – Nietzsche arasındaki ilişki sadece aşk değil onlar aynı zamanda çok iyi birer dost olmuşlardır . Zira Nietzsche'nin de bir kadına kuracağı bağda aradığı şey bu: kadim birer dost ve aşık. Freud ve Breuer arasında da sadece dostluk yoktu misal , onlar aynı zamanda birer rakiptiler. Hal böyle olunca duygular ve beklentiler birbirine girmiş oluyor. Keza aynı şekilde Nietzsche ve Breuer terapiye – o zamanki ismiyle tedaviye- ilk başladıklarında birbirlerini rakip olarak görüyorlardı. Breuer hem kendine hem Nietzsche'ye kendisinin ondan daha zeki olduğunu kanıtlamaya çalışarak uzun zaman geçirdi . İşte Doktor Breuer ve Profesör Nietzsche ne zaman bu savaşı bıraktı o zaman dostluğa adım attılar ve ilişkilerinde yeni bir perde açıldı. “Ama Friedrich, siz de ölüm ve tanrısızlık korkusunu duyuyor olmalısınız. Ta baştan beri size aynı soruyu soruyorum, buna nasıl dayanıyorsunuz? Bu dehşetle yüz yüze gelmeyi siz nasıl başarıyorsunuz? “Josef, ben, insanın gerçeğe nasıl ‘dayanacağını’ ya da nasıl ‘yüz yüze’ geleceğini öğretmiyorum. İşte size vereceğim ders: Doğru zamanda öl!” “Doğru zamanda öl!” Bu cümle Breuer’i derinden sarsmıştı. “Doğru zamanda ölmek mi? Ne demek istiyorsunuz?” “Yaşarken yaşayın! İnsan, yaşamını tamamlayıp öldüğü zaman, ölüm, taşıdığı dehşeti yitirir! İnsan doğru zamanda yaşamazsa, asla doğru zamanda ölemez.” “Bunun anlamı nedir?” Breuer düş kırıklığı artmış bir halde sorusunu tekrarladı. “Kendinize sorun Josef: Yaşamınızı tamamlayabildiniz mi?” (S.f.256) Doktor Breuer 40lı yaşlarına gelmiş ve ölümün yakasına yapıştığını daha sık hisseder olmuştu. İçinde bulunduğu hayat onu boğmaya başlamıştır zira bir hayat değilde bir mahkumiyet yaşıyordu . Onu buna sürüklediğini düşündüğü her şeyde nefret eder olmuştu hastaları , öğrencileri , eşi , çocukları hepsinden nefret ediyordu. O bu hayatı seçmemişti, onu bu hayat için seçmişlerdi . Çevresindeki insanlar onu anlamıyordu 5 güzel çocuğa , Viyana’nın en güzel kadınına , saygınlığa, şöhrete , paraya her şeye sahipti . Neden mutlu değildi? İşte burada Berta Pappenheim çıkıyor sahneye . Bertha Doktor Breuer’ın takıntısıydı. Hummalı bir kadın olan Bertha’nın çok büyük psikolojik sorunları vardı. Dr. Breuer onunla konuşma tedavisi dediği bir tedavi türü deniyordu . Birlikte konuşarak yaşadığı sorunların neden kaynaklandığını ve zihninde bunla ilgili bir anı olup olmadığını buluyorlardı. Bu konuşma tedavisi onların saatlerini alıyordu ve Breuer’un karısını çıldırtıyordu. Sonunda Bertha’yı başka bir doktora devretmek zorunda kalan Josef için işler şimdi çığırından çıkmaya başlamıştı ve kendini buna mahkum ettiği için karısından nefret etmeye başlamıştır . Kitapta Nietzsche’nin de Josef’e sıkça sorduğu bir soru vardı “neden Bertha? “ bu sorunun net bir cevabı kitapta yok . Ben ise Bertha’nın Breuer için başka bir olasılığı temsil ettiği için olduğunu düşünüyorum. Onun kendi seçtiği bir kadınla yaşayabileceği bir ilişki olasılığı onu mahkum olduğu hapisten uzaklaştırıyordu. Ayrıca Bertha güvenli limandı, hali hazırda doktora tapıyor ve onun hayatımdaki tek erkek olarak kalacağını söylüyordu . “O halde Josef, kimseyle yarışa girmeden yarışmayı kazanmış oluyorsunuz!” “Evet, bu da Bertha’nın benim için taşıdığı başka bir anlam; güvenli rekabet, kesin zafer. “ sf245 *** “Yazgımı sevebilmek için kendimi eğittim, daha doğrusu teslim oldum diyelim. Ama şimdi, sizin sayenizde, açık yüreğiniz sayesinde bir seçim yapabileceğimi anladım. Ben hep yalnız biri olarak kalacağım, ama bunda fark var, yaptığım şeyi seçmek son derece farklı. Amorfati; yazgını seç, yazgını sev.”(s.f.337) Hani klişe bir söz vardır “ Her seçim , bir vazgeçiştir” . Bazen klişeler zor durumları ifade etmek için kusursuz tamlayıcılardır . Nietzsche ve Breuer birbirlerinin hayatlarında bunu temsil ediyorlardı . Nietzsche yanlız , gezgin , soğuk, sorumluluklardan uzak bir adamdı ve doktor Josef bu hayatın özlemi ile yanıp tutuşuyordu. Nasıl olurdu böyle bir hayat ? Fakat Nietzsche ise durum tam tersiydi o ise sıcak bir aile , etrafında onu düşünen arkadaşlar, zihni ve mevcudiyeti tamamıyla ona ait bir eş .Hayali ve “ya böyle olsaydı” diye kendini yiyip bitirdiği olasılık buydu. İkisinin de ortak yönü bunları çok istemelerine rağmen kavuşamıyor oluşları . Ve fark etmekten uzak oldukları şey ne seçerlerse seçsinler öbürünün özlemini çekecek oluşları .İki zeki adam elbette bunu kolaylıkla fark edebilirdi , fakat öylesine sıkışmış öylesine problemleri ile kör olmuşlardı ki bunu anlayamamışlardı . Doktor Breuer bu olasılıkları bir şekilde deneyimlemeyi başarmıştı . Hipnoz ile, evet kulağa oldukça ilginç geliyor ama dostu Freud ‘un yardımıyla bunu deneyimledi. Nietzsche’nin evlilik bağını korumanın en iyi yolunun o bağları koparmak olduğunu sunduğu bir öneri ile Breuer bunu deneyimledi. Karısı Mathilda’yı , çocuklarını, öğrencilerini, hastalarını terk etti. Tıpkı Nietzsche gibi hiçbir sorumluluğu olmayan bir gezgin oldu . Ve yaptığı ilk şey iste Bertha’nın kollarına koşmak oldu! İronik değil mi?. Fakat Bertha’nın artık onuniçin imkansız olduğu bir senaryo çıktı karşısına , biricik Berta’sı artık onun değildi ! Daha sonra eski Hemşiresi olan Eva’nın kollarına koştu , fakat o da ne! Eva da onu kabul etmedi . Tüm bunlar neyin peşinden koştuğunu ona gösterdi. Breuer özgür olmak istiyordu ama ilk fırsatta onu tekrar tutsak edecek başka bir kadını aramak istiyordu . Bunlar gözünü açtı , ufkunu genişletti ve tıpkı Nietzsche’nin dediği gibi yazgısını sevmenin belki de en iyi olasılık olduğuna karar verdi . Nietzsche ‘ye gidip Berta takıntısından artık kurtulduğunu söylediğinde Nietzsche hem şaşırdı hem üzüldü. Bunu öğrenmek istiyordu çünkü Lou Salome de onun Bertha’sıydı . Onu aklından çıkaramıyor , ona öfke duyuyor aynı anda seviyordu da . Fakat son sahnede Doktor Breuer ona aslında Lou ile tanıştıklarını , aralarında olup biten her şeyi kendisine anlattığını itiraf ettiğinde Nietzsche’nin içinde bir şeyler kayıp gitti . Aşkının kutsallığı, sevdiği kadının ilahiliği hepsi yıkılmıştı. Gözündeki perdeden kalkan sadece Breuer değildi artık. İkisi de en derinlerindeki takıntıların oraya kadınların değil , kendi elleriyle yerleştirdiklerini anlamışlardı. Ve yazgılarını sevmenin en iyi yol olduğuna karar vermişlerdi. Kitap boyunca , günlerce, saatlerce, derin felsefeler ile çözemedikleri iç sıkıntılarının bu kadar kolay çözülebileceğini görmek onları şaşırtmıştı. Esasında kolay olmamıştı sancılı bir süreçti, sadece beklemedikleri bir yoldan , beklenmedik zamanda karşılarına çıkmıştı.
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202453,3bin okunma
·
245 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.