"Şimdi adını çıkaramıyorum, o arkadaştan özür dilerim.
Felsefe hocasıydı. Bir gün yanında iki arkadaşıyla çalıştığım
gazeteye geldi. Kendini tanıttı, çay içip konuşuyoruz.
O zamanlar TÖS var, Türkiye Öğretmenler Sendikası.
Laf aramızda, "Yahu bırakın artık böyle işleri.
Doğru dürüst öğretmen olun.
İş tutun, evlenin, çoluk çocuk sahibi olun" dedim.
Bana, "Anam gibi konuşuyorsun"; diye cevap verdi.
Dedim ki: "Ben bunu bir tariz, bir hakaret saymıyorum.
Anan böyle konuşuyorsa kurban olayım ona.
Onun da ellerinden öperim. Benim de anamdır o kadın.
Hapishanecilik bir meslek değil ki yani..."
"Bak Ahmed Abi" dedi, "Anamın bir hikâyesi var, sana onu anlatayım.
Hapisten çıktık, bizim evde oturuyoruz. Çay, kahve içiyoruz.
İşte meyhaneye gidiyoruz geliyoruz 7-8 arkadaş.
Hep birlikte hapis yatmışız. Anam, oğlum bırakın bu dedikoduları diyor.
Ev-bark sahibi olun, bir işe girin. Arkadaşlardan biri bir gün,
`Bak teyze' dedi. `Sana bir şiir okuyayım.'
Ve senin "Hasretinden Prangalar Eskittim" kitabını çıkardı, başladı
`Otuzüç Kurşun'u okumaya. Anam ne dedi biliyor musun:
`Girin ulan, hepiniz hapse girin. Ben hepinize bakarım.'"