Gönderi

dikizcilik kültürü
Octavio Paz, daha dilimize çevrilmemiş olan bir kitabında, çağımızın düşkünlüğünü "imge tapıncı" diye niteliyor. "İmge" sözcüğü ile anlatmak istediği de sinema, televizyon, afiş... gibi gözle ilişkili sanatlar ya da becerilerdir. Bu bakımdan çağımız, keyfine düşkün bir çağ sayılabilir. Bu keyif düşkünluğüne "hédonisme" denir, ya sinemayı sanat yapanlar ve sayanlar, onu kullanan televizyonu da bu açıdan yararlı görenler kızacaklardır buna: "Müzik, yazın, resim, yonut neden keyif verici olmuyor da sinema, televizyon oluyor?" diyeceklerdir. Hele afiş'in de bu sırada sayılması, kızgınlıkların sayısını artıracaktır elbet Oysa Octavio Paz'ın niyeti başka; kullandığı Fransızca bir söz-lcük bu niyeti daha kapsamlı olarak ortaya koyuyor, "voyeuris- me" demiş. Ben Cumburiyet gazetesindeki bir yazımda bundan söz etmiştim, bugün aynı sözcüğü bir başka bakımdan ele almak istiyorum. Bu Fransızca sözcük, "dikizcilik", "röntgencilik" anlamlarına gelit, ama burada yozlaşan kültürümüzün tanımına yardım edici bir görev verilmiş ona, kadın gözetlemek, sevişme dikizlemek gibi ediniyoruz kültürümüzü, kaçamak, esrar gibi gizli bir kültür neredeyse, hatta buna kültür demek yanlış sayılsa yeridir, bir keyif olayı bu, gözle yakalanan, gözle içilen, gözle tadına varılan, ama okumaya benzemeyen bir olay. İşte konumuzun bamteli burada: Göz, artık başka bir görevle cihazlandırılmıştır, dikizciliğe, röntgenciliğe benzeyen bir iş. Oysa bu organımız, uygarlığın üç büyük eylemini, yazını, resmi, yonutu algılama onurunu kazanmıștı, doğal işlevinin dışında. Biz şimdilik yazın üzerinde duralım. "Yazı"dan yapılma "yazın" aşağı yukarı beş bin yıldır insanın en büyük sorunu olmuştur. Sorun deyişim boşuna değil; çünkü yazı başlangıçta ve sonra çok uzun bir dönem, yukarı kat insanlarının kullandığı bir tılsım, bir büyü yerini tutmuştu. ... "Yazı"dan yapılma "yazın" aşağı yukarı beş bin yıldır insanın en büyük sorunu olmuștur. Sorun deyişim boşuna değil; çünkü yazı başlangıçta ve sonra çok uzun bir dönem, yukarı kat insanlarının kullandığı bir tılsım, bir büyü yerini tutmuştu. Nasıl tutmasın ki hiyeroglif resimdi, çivi yazıst ise başlarda soyut bir süsleme sayıldı çağımız bilim adamlarınca. Bu yazıların okunması bu yüzden uzun zaman almıştır. Sümer yazısı, temel birimi hece olan bir yazı idi. Finikelilerin bulduğu harf yazısı insanlığın ișini yalnızca kolaylaştırmakla kalmadı, uygarlık kültürünün yeni biçimini de oluşturdu: Bir okuma yazma kültürü başlıyordu artık. Okunan kitap bir yandan da kopya edilerek çoğaltılıyordu. "Okuryazar" deyiminin tam anlattığı iş. Gülün Adı romanının konusu da budur. Rahipler kitapları kopya ediyorlardı. Bu kitapların tümü yararlı mı idi? Bunların içlerinde zararlı olanlar da yok muydu? Evet, insanın elinden çıkmış kitap böylece insana yabancılaşıyordu. Korku, kuşku, yasak başlıyordu. Ama onun çekiciliği de artıyordu bu yüzden. Uygarlığımızda ilerleme savaşımları bir bakıma, "kitap" çevresinde geçmiştir. Bu savaşımların başarısı, okumanın yaygınlaş masını sağlamıştır. Dün okuma yazma bilen parmakla gösteriliyordu ve bu yüzden el üstünde tutuluyordu. Hatta bu ayrıcalık bir sömürü aracı olarak da kullanılıyordu. Fakat bugün dünyadaki anlayış, okumasızlığı ortadan kaldırmanın ilkeleşmesini sağlama bağlamıştır. Binlerce yıl süren ayrıcalıklar yok olacaktır ve herkes okuyacak yazacaktır, okumanın yazmanın nimetlerinden yararlanacaktır. İlk kez bu kültür bütün insanlığa yaygın duruma gelmektedir. Göz bize bu mutluluğu sağlayacaktır. Derken... Okuma yazmanın modası mı geçiyor ne? Octavio Paz'ın ele aldığı konu üzerinde düşünürken, böyle bir tehlikeyi sezmemek olanaksızdır sanırım. Doğal işlevi dışında yazından, resimden, yonuttan estetik haz almamızı sağlayan "göz" şimdi artık bir dikizci kültürün hédonisme'ine mi yarayacaktır? Sorun budur. Sinema ve televizyon gözümüzü büyük ölçüde buyruğuna almış gibidir ve sinemanın ne denli büyük bir sanat olduğunu benimsesek de, onu okuma kültürünün yerine getirmeye hakkımız yoktur. Üstelik sinema bu hakkı tümden kazanmış da değildir. Okumanın resimli romanla da yozlaştığı söylenecek olursa, buna verilecek yanıt, resimli romanın da sinemadan esinlendiğini belirtmekle oluşur. Yok, söz konusu olan sinemanın, televizyonun saldırısı dışında bir bunalım ise, okuma yazma çağının sona ermek üzere olduğu gerçeği ile yüz yüze geliyoruz demektir. Eğer böyle ise, bundan en büyük zararı görecek olan, azgelişmiş ülkelerdir. Çünkü bu ülkelerde okuma yazma yaygınlaşmış, fakat okuma dönemine tam olarak girilmemiștir. Örneğin biz bu durumdayız. Okuma yazma bilenimizin yüzdesi oldukça yükselmiştir, ama kitap okuma bakımından durumumuz çok geridir. Şimdi buna bir de dikizcilik kültürünün hédonisme'ï eklenirse, yazık olur. ÇERÇEVE, ARALIK I987
·
151 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.