Kilise çanlarını andıran o iğrenç sesiyle kapı çaldı birden
Zarife kaç defa değiştirmek istemişti oysa bu uğursuz sesi
Küçük tosun kapının çığlıklarına dayanamayıp uyandı beşiğinde
Zarife kocasına bir değiştirmedi şu kulakları delen lanet zili diye söylenerek mutfaktan çıktı yeşil mutfak önlüğünde ellerini kurulayarak kapıya yöneldi
Tosunun ağlaması ondaki annelik duygusunu kabartmış olacak ki tosunu da kucağına alıp
-baban geldi yavrum hadi şu kapı zilinden kurtulalım diyerek kapıyı açtı evdeşine
Daha kapıyı açar açmaz kocasında bir başkalık olduğunu sezen zarife nasılsın demeye gerek duymadı belliydi yunus’un canı pek sıkkındı
Tosunu tekrar beşiğine koyup sofra hazırlığı için mutfağa koyuldu
Yunus muttarit adımlarla salonda volta üstüne volta atarken sigarasını yakmış bacası tüten gemiler gibi oflaya pofluya adımlıyordu koltuk ve beşik arasında ki dört adımlık mesafeyi
Bir yandan da mırıldanarak küfürler ediyordu fabrikada ki ustabaşına canı çıkarcasına çalıştığı halde hiç çalışmıyormuş gibi kaypak muamelesi görmek haksızlıkların babası gibi geliyordu ona
Zarife bu mırıldanmalarını duymadı belki duysa umursama boş ver der ya da teselli bile edebilirdi kim bilir
Zarife mutfaktan başını uzatıp
-lütfen içeride sigara içme tosunu rahatsız ediyorsun bari bu sabiye iltimas göster diye seslendi
Yunus kes sesini be kadın zaten canım burnumda diyerek âdeta kızgın bir boğa gibi soluyarak hiddetli bir tehdit savurdu Zarife’ye
Zarife’nin aslında demek isteyip de diyemediği onlarca kelime aklından geçti birden hepsini kendi içinde cevaben usulünce söylemişti kocasına kısılarak bakan gözleriyle
Sesini çıkarmadı kendi içinde bir yerlere daha biraz acı doldurdu gözlerini cama çevirip gözleri dolu dolu sokağın loş ışıklarına baktı
Oysa böylemiydik biz diye mırıldandı içinden
Ve maziye daldı
Evet, böyle değildi yunus ve zarife aynı mahallenin çocuklarıydı akılları kesene kadar aralarında ki bağın aşk olduğunu bilmeden yıllar geçirmiştiler sokak oyunları oynamış kavga etmiştiler aynı okulda okuyup yan yana aynı sırada oturmuştular
Bazen ders sırasında ikisi birden sıranın üzerine kavuşturdukları kollarına yüzlerini birbirine dönük olarak birbirlerinin gözlerini severdiler ki böyle kaç defa öğretmen yakalamış hatta bir iki sefer yüzü duvara dönük kalmak şartıyla yunus’a tek ayaküstünde durma cezası bile vermişti
Zarife bu cezaları izlerken gözyaşlarına boğulmuş başını sıraya gömüp hıçkıra hıçkıra yunusun cezası bitene kadar ağlamıştı
Öyle severdiler ki birbirlerini eve gitmeyi gece olmasını istemezdiler çünkü gece demek ayrılık demekti
Gece demek hasret demekti bazen sabahı dar ederdiler
Bir gün okul çıkışında Zarife’ye birisi laf atmıştı ve yunus kavga etmiş o kavgadan dolayı yüzünde derin bir hatıra kalmıştı
Kavga sırasında diğer çocuk yerdeki kırık cam parçasını alıp usta bir savaşçı gibi yunusun yüzüne olanca gücüyle savurmuştu şakağından başlayıp dudağının kenarına kadar açılan yaradan sızan kanları gören çocuk sıvışmış yunus kanlı yüzüne aldırmadan çocuğu kovalamamışmıydı yıllar boyu yunus ne vakit öfkelense yüzündeki bu yara izini parmağının ucuyla okşar hala acıyormuşçasına dokununca irkilir fakat yinede dokunmaktan kendini alıkoyamazdı
Zarife kocasında en çok bu yara izini severdi çünkü kendisi için girilmiş bir savaşın tek kanıtıydı bu kocasında
Birden Zarife’nin yüreği acıdı bu günü yâd edince içinde tarifsiz acıdan olsa gerek gözyaşları çoktan yanaklarından süzülmüş dudaklarına koşmaya başlamıştı
Gözyaşlarını usulca sildi kızaran yanaklarından sofrayı tamam etti
Tek kelime konuşmadan yemeklerini zor bela yediler
Çayını alıp her zamanki köşesine kurulan yunus öfkeli sert bakışlarla haberleri takip ediyordu arda bir elindeki kumandanın tuşlarını kırarcasına basıp kanal değiştiriyordu
Hiçbir şey görmeden sadece baktığını fark eden zarife içinden kendine sorular yağdırmaya başlamış acayip acayip fikirler olması muhtemel olan durumlar yüreğinden aklına doğru akın akın akıyordu
Kaç kere sormak istediyse de kocasına neler olup bittiğini soramadı bir türlü
Şimdi Zarife’de dalmış kocasının durumunun neticesine kendi dünyasında kıyaslamalar hesaplamalar yapıyordu
Neden diye sorular aklında uçuşuyordu
Dayanamayıp neyin var diye sordu ses yoktu kocasından
Öyle bir dalmıştı ki duymuyordu zarife endişelenip gayri ihtiyari kocasının koluna dokundu kısık sesiyle ne oldu diyerek
Yunus bu dokunuşla irkilince elindeki çay bardağını kendi üstüne boca etti sağ bacağının iç kısmı haşlanmış birden içindeki acının vermiş olduğu öfkeden kurtulup bacağındaki sancımayı duyup fırlamıştı yerinden
-Ne yapıyorsun Allahın cezası kadın yaktın beni diyerek zaten hali hazırda olan öfkesi daha çoğalıp olanca kanı beynine sıçratmaya yetmişti
Yere düşen bardağı alıp Zarife’ye fırlattı Allahtan denk gelmemiş çevik bir hareketle zarife kendine doğru kurşun gibi gelen bardaktan son anda kendisini kurtarmayı başarmıştı
Yunus kendini kaybetmiş gibi küfürler yağdırıyor bir yandan pantolonunu tenine yapışan sıcaklıktan kurtarma çalışırken diğer yandan deli gibi evin ortasını dört dönüyordu
Zavallı zarife bilmeyerek kocasının canını yaktığı için mi yansın duyduğu hakaretler küfürlere mi yansın bilemedi korkuyordu
Yunus bacağını bırakmış Zarife’nin üzerine atılmıştı sanki karı koca değilmişçesine düşmana vurur gibi Zarife’ye öyle bir tokat indirdi ki Zarife olduğu yere kapaklandı burnundan ve dudağından kanlar sızdı birden acımasızca tokadın ardından
Canı yanıyordu fakat canının yanması tokadın ağırlığından değildi başını çevirdiğinde büyük oğlu Salih’in korkarak pustuğu yerden gözleri yaşlı halde yere düşen annesine acıyarak bakmasındandı
Bu masum korkan bakışların altında Zarife’nin yüreği dayanılmaz acılarla doldu o bir anneydi ve çocukların gözünde anne varlıkların en mükemmeli hatta bir melek ya da tanrıydı diye bile düşünülebilir
Çünkü çocuklar için anne baba en muazzam yaratıcıdır
Zarife yerden doğrularak kocasına
Çocuklarından utan diye haykırdı sonra köşeye saklanan Salih’i kucağına alıp tosunun yanına gitti beşiğin dibine oturup ağlamaya devam ederken Salih annesinin tokadın şiddetiyle ateş gibi yanan yüzüne elini koydu sonra sarıldı anacığını öptü öptü öptü
Zarife bu merhametli küçük ellerin tesellisine karşılık verip sakinleşti
Yunus ise mutfağa gitmiş sigarasını yakmış hem öfke hem pişmanlıkla derin derin nefesler alıyordu sigarasından
Sonra biraz kendine gelince durumu değerlendirdi haksız olduğunu anladı fakat ortalık sakinleşinceye kadar hiçbir şeyin artık işe yaramayacağını da anlamıştı
Çünkü zarife bunu bilerek yapmamış kendisi için endişelendiğinden yapmış olduğu şimşekler gibi beynine çakılmıştı bile
Birden öfkeli yüzü düştü karardı kızardı ne yapacağını bilemedi en iyisi dışarı çıkmak diye düşünüp bir an önce kendini sokağa atmak için harekete geçti
Zarife’nin önünden geçerken kanlı yüzüne bakmaya çekindi daha doğrusu utandı hem Zarife’den hem çocuklarından başı önünde kapıya doğru ağır ve kararlı adımlarla yürüyüp kötü geçen bir akşam yemeğinin ardından çıktı evinden
Ardında gözü yaşlı bir kadın ve iki çocuk bırakarak
Bütün ev darmaduman olmuş esip gürlemiş ne varsa dağıtmıştı
Sarhoş değildi aklı gayet başındaydı fakat yenik düşmüştü öfkesine
Gecenin sisli puslu sokaklarından geçip giderken gözyaşları da kesik yara izinden dudaklarına koşuyordu…
İşinizde olanı evinize
Evinizde olanı işinize götürmeyin
Küçük öfkeler büyük yıkımların başlangıcıdır…
Semavi