Gönderi

344 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Uzun bir araştırma dönemi sonrası okumaya karar verdiğim okunmaya müsait bir kitap ve kişiliktir ; Hanefi Avcı ve kitabı. İlk bölüm ‘Neden İkinci Kitap’ başlığı altında toplanmıştır. Yazar burada cemaate dair neden yazdığını, niye bu durumları açıklaması gerektiğini anlatıyordu. Kendisine yapılan suçlamalar ve önceki kitabından da akıntılarıyla kendini savunduğu bir yazı yazmış. İkinci bölüm ‘Cemaate Dair Değerlendirmeler' başlığı altında toplanmıştır. Cemaat denilen bu örgütün sadece Hükümet değil, “Demokrat ve Liberallerin” de desteğini nasıl aldığını, bütün ülkenin bunlara inandığını anlatıyor. Tabi bende buna hak veriyorum. Çoğu kişi yok ben yapmadım falan dese en kötü bi ders kitabı ya da bi kurşun kalemleri mutlaka evimize girmişti bu insanların. Bunun yanı sıra bu teröristlerin askeriyeye el atmaları, sahte belgeler düzenlemeleri ve sahte Bülent Arınç suikasti üzerinde duruluyor. Jandarma'da bir Hüseyin Albay komplosu var ki hem devlet idaresine hem de soruşturma açan İnsanlara (!) oldukça güldük bu sefer. Ortada kanıt yokken adamı montajla tutuklamak mı dersin, yoksa ortaya atılan ses kayıtlarına inanıp da ‘Ulan bunlar Jandarma Genel Komutanlığını nasıl dinledi' mi dersin, kıskaca yargının bunu farketmemesini görünce gene devletçe ucuz kurtulmuşuz diyorum. Gene bu bölümde Hanefi Avcı'nın kendisi de dahil dinleme olaylarını cemaatin nasıl yaptığı, neleri kullandığı, yazar dili döndüğünce vermeye çalışmış ve aslen güzel bir anlatım sunsa da bazı cümleler tamamlanmamıştır kanımca. Benim bu cemaat ile ilgili uzun zamandır bir düşüncem vardı. Bana göre bir terörizm olayında da bu geçerlidir. Bir şeyi öğrenmek için birinin sadece duyduklarını yazması veya söylemesi durumu vardır. Bunun yanında suçsuz yere bu olaydan etkilenen insanların söyleyip yazdıkları vardır ve bir de -bana göre en önemlisi- bu grupların içerisinde bulunmuş -ama masum olması şartıyla- bu grupların zararlı olduğumu görünce buradan kaçmaya çalışmış ve bir de üstüne zarar görmüş kişilerin anlattıkları vardır ki ve bu üçüncü gruba giren birinci sınıf insanların söyleyip anlattıkları sadece biz okuyanlar vs için değil devlet için de oldukça önemlidir kanımca. İşte Hanefi Avcı da bu grubun içerisine bulaşmış, kaçmaya çalışmış, zarar görmüş ki -çocuk pornosu ile suçlanmak bir vatan hainliği ile eşdeğerdir namuslu biri için- aralarından sıyrılıp aklanınca ilk işi bunlara yüklenmek olmuş birisidir. Her ne kadar bilmediğimiz bir şeyi yazmasa, gizli belgeler ortaya koymasa da olanları onun gözünden görmek ve ondan duymak bile bu konuda oldukça yeterli ve aydınlatıcıdır. Üçüncü bölüm ‘Cemaatin Eski Operasyonlarında Yeni Gelişmeler' başlığı altında toplanmıştı. Burada çok güldüğüm bir nokta vardı. Aslında cemaatin aciz görevlilerin uyuduğu bir noktaydı. Osman Yıldırım hem sanık hem tanık hem de gizli sanık olarak dinlenmiş ve sonra da farklı iki kişiymiş gibi gösterilmiş. Kendi aleyhine tanıklık etmiş kendini savunmak için gizli tanık olmuş, saçma sapan bir dikkatsizlik yaşanmıştır. İnsan şöyle bir bakınca bilmeden edemiyor maalesef her ne kadar içler acısı bir durum olsa da. İşlenen bir diğer konu da “Balyoz Davası” ve burada da bir gariplik kimsenin dikkatini çekmiyor. Ordu da önce Kara sonra Hava en son da Deniz donanması gelir. Tabi iç müdahale olacağı zaman. Ancak Balyoz da yargılanan 325 kişinin 150 tanesinin denizci olması gene bilirkişilerin (!) dikkatini pek çekmemiş gibi. Ya da havalara bakıyorlardı emin değilim.  Bir diğer güldüğüm nokta da Balyoz davası bilgisayar verileri 2003 yılında ortaya çıkıyor. Bilgisayar kurdu arkadaşlar vardır aramızda bayağı gülecekler. ‘Calibri’ isminde genelde Word açıldığında otomatik olarak yazı şekli ayarlanmış bir format vardır. Biliyorsunuz ki bu format 2006 yılında üretilmiş ve 2007 yılında yanlış hatırlamıyorsam Office 2007 adı altında Türkiye pazarına sürülmüştü. İşte bu yazım formatının 2003 yılında kullanılamayacağını o çok akıllı (!) yüksek merciiler anlamamıştı. Bu da acayip komik gelmişti bana. Burada işlenen konularda ilgimi çekenlerden birisi de hepimizin en azından ismini duyduğu ve eğlenceli kişiliğiyle de bilinen Cübbeli Ahmet Hoca’nın davasıdır. Kendisinin cemaati hedef alması üzerine hedef olmasını anlatan bölüm çok sade ve açık anlatılmıştı. Dördüncü bölüm ‘Cemaatin Yeni Operasyonları' başlığında toplanmıştır. Burada özellikle MİT üzerinde ir baskı görüyor, orayı da ele geçirmeye çalışıldığı anlatılıyor. Burada sizlerin de hatırlaması muhtemel MİT tırlarının aranması halen akıllardadır. 17 Aralık Operasyonu da bu bölümde kendi nasibini almış desek yeridir. Bunun yanında bazı olaylara da değinilip bölüm tamamlanmıştı. Muhsin Yazıcıoğlu vefatı, Özal Ölümü ve Grant Dink ölümü ve bu ölümleri Cemaatin ve medyasının nasıl kullandığı anlatılmıştı. Beşinci ve son bölüm ise ‘Cemaat-Neden-Sonuç” başlığı altında toplanmıştır. Burada bir söz oldukça dikkatimi çekti ve hak verdim de. Meselenin particilik olmadığı oldukça açıktı çünkü. Herkes bugün, Hükümet Ak Parti, Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan olduğu için kavga onunladır sanıyorlar. Aksine kim gelirse gelsin hükümet etmek, toplumu yönetmek isteyen herkesi cemaat ya sinsice ya da açıktan hedef yapacaktır. Kitabın esasına baktığımızda aslında oldukça kısa ve sade bir şekilde cemaatin girişi, yapılanması ve gelişimi, darbe girişimi sonrası iyice güçten düşmesi ancak yıllardır yerleştikleri devlet sisteminden de bir anda çıkarılamayacağı ve kimin ne olduğunu görmemiz açısından oldukça değerli bir kitap. Sadece siyaset değil, hatta muhafazakar grup da değil, hem yakın tarih hem de ülkemiz üzerinde yapılmak istenen kötülükleri görmek isteyen, özellikle internet ortamından başka şey görmemiş ve buna rağmen bilmiş bilmiş konuşan ve terör örgütü propagandalarına alet olan Türk gencinin okuması gereken ya da en azından bilmesi gereken konularda yazılmış bir eser. Okuma şansı olan herkese tavsiye ediyorum..
Cemaat'in İflası
Cemaat'in İflasıHanefi Avcı · Tekin Yayınevi · 2015236 okunma
·
34 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.