Tehdit ve aşınmadan uzakta; daha çetin, daha iptidai ve daha
umarsız kırabilmesi için; kemik kırıcı makinenin çarklarını
yağlıyorum. Nefret, intikam buudunda; asılsız özgüvenden
uzak!.. Makaralarından gelir korkudan ırak, çatırtılar senfonisi.
Neden ve niçin buradasın biliyorsun elbet, yalnız loş bir sevinç
arzusu; asli manalarından uzak... Direnmelisin yine de
boşanırken huzurun, kaybolurken aklın ve dolarken vehimler
zihnine; pençesinde avcıların!.. Göğsün amansızca çabalıyor,
korkudan çıldırmak; hatta çıkmak istiyor! Tüm kaburgalarını
çatırdatarak. Çocukça oturup bir yere, belki şehrin tenha
sokaklarında; ağlamak istiyorsun... Bir kartpostal misali
izliyorum yaşamın resmini; sen yaşıyorsun içinde!.. Bedbaht
hâlin... İleri geri, dön dolaş hayat; bir kemiğin kırılışından
uzaksa... senin ayıbın, benim ayıbım! Ağlamaklı suretim için,
suretin için çaba devşiriyorum; bir parça sevinç uğruna,
soğuklaşmış şehrimin kimsesiz sokaklarında... Hala nüksetse
de bir çetin dizginlenmeyen hüzün seli, bacaklarımda kaygıyı
çağrıştıran sanrılar... Hınç ve stres uğruna, yağlamak istiyorum
–makinenin- çarklarını! Zihninde ve huzurunu kaybetmiş
ruhunda, bir parça sevinç akıntısı yahut arzusudur son kalan!..
Öylesine korkutucu olmalı işte! Umudu için savaşmayan,
yaşamayan insanların, kırıcı bir ateşte kaynayarak
perçinleştiği; boşandıkları zamanda kan fışkıran damarlarının
demirlerle ezildiği! Şimdi çıplan vücudundan; kesikler
atılırken beynimize, aksıran öfkenin ağlamaklı sesi; çocukça el
eder uzaktan! Anne, görüyorum işte orada... Bu kırıcı
delüzyon!..