Gönderi

lmparatorluğun başta gelen simgesi, günümüzde milyonlarca turist tarafından ziyaret edilen ve bütün dünyada pizza kutularını süsleyen Kolozyum'du. Bu stadyumu dolduran muazzam sayıda izleyici orada kitlesel vahşeti izliyordu. Çıplak kadınlar kazıklara bağlanarak tecavüze uğruyor ya da hayvanlara parçalatılıyordu. Tutsak orduları savaş gösterilerinde birbirlerini katlediyorlardı. Kölelere mitolojik öykülerdeki kesilip biçilme ve ölüm sahneleri gerçekten oynatılıyor, örneğin Prometeus'u oynayan adam bir kayaya zincirleniyor ve eğitilmiş bir kartal karaciğerini çıkarıp alıyordu. Gladyatörler birbirleriyle ölesiye savaşıyorlardı; baş parmağımızı yukarı ya da aşağı çevirme işaretimizin kökeninde, muzaffer bir gladyatöre rakibini affedip affetmemesi konusunda kalabalığın verdiği işaret olabilir. Roma yurttaşlarını oyalayan bu sözde eğlenceler uğruna yaklaşık yarım milyon insanın öldüğü tahmin ediliyor. Roma'nın görkemi şiddet içeren eğlencelerimize bir başka gözle bakmamızı sağlıyor (hele "uç sporlar" gibi eğlencelerden ya da "sudden-death" uzatmalar gibi terimlerden hiç söz etmeyelim). Sadede gelirsek, Hıristiyanların çarmıha germeden çıkardıkları ders neydi? Günümüzde böyle bir barbarlık insanların birbirine rakip canavarca rejimler altında birleşmesini tetikler ya da bundan böyle hiçbir canlı varlığa böyle bir işkence uygulanmamasını talep etmelerine yol açardı. Oysa Hıristiyanların çıkardıkları ders asla bunlar değildi. Hayır, İsa'nın öldürülmesi İyi Haberdi, tarih boyunca yaşanmış en harika olaya doğru zorunlu bir adımdı. Tanrı çarmıha gerilmenin gerçekleşmesine izin vererek dünyaya ölçülemez bir iyilik yapıyordu. Sonsuz derecede güçlü, merhametli ve bilge olmasına karşın, insanlığın günahları nedeniyle (özellikle de kendisine itaatsizlik yapan bir çiftin soyundan gelme günahını işledi diye) cezalandırılmasını önlemek için masum bir adamın (üstelik kendi oğlunun) kollarından bacaklarından çivilenmesi ve büyük acılar içinde soluksuz kalarak yavaş yavaş ölmesine izin vermekten başka bir yol bulamamıştı. İnsanlar bu sadistçe cinayetin ilahi takdirin sunduğu bir ödül olduğunu kabullenerek, ebedi yaşama kavuşabiliyorlardı. Bütün bunlardaki mantığı göremiyorlarsa, etleri ebediyen dağlanacaktı. Bu düşünce tarzına göre, işkenceyle ölüm akla hayale gelmez, dehşetengiz bir şey değil; bunun pırıl pırıl bir yönü var. Bu, kurtuluşa giden bir yol, ilahi planın bir parçası. Hıristiyanlığın ilk azizleri, İsa gibi ustalıklı yöntemlerle işkence edilerek, kendilerine Tanrı'nın yanında bir yer edindiler. Binyılı aşkın bir süre boyunca Hıristiyan şehadet kayıtlarında bu işkenceler pornografik bir zevkle betimlendiler. (Gallonio, 1903/2004; Kay, 2000) Şehadet kayıtlarındaki bu gibi gözetlemeci anlatımlara işkenceye karşı isyan duygularını uyandırma amacıyla değil, şehitlerin cesareti karşısında hayranlık duyulmasını sağlama amacıyla başvuruluyordu. İsa'nın öyküsünde olduğu gibi, işkence mükemmel bir şeydi. Bu dünyada acı çekmek öteki dünyada sonsuz mutlulukla ödüllendirileceği için, azizler bu eziyetleri hoşnutlukla karşılıyorlardı. Hıristiyan şair Prudentius şehitlerden biri hakkında şunları söylüyor: "Annesi oradaydı ve sevgili oğlunun öldürülme hazırlıklarının hepsini izlerken keder belirtisi göstermiyor, tersine zeytin odunları üzerinde çocuğunu kavurup kızartan tavanın her cızırdamasında yüreği sevinçle doluyordu." Aziz Lawrence komedyenlerin koruyucu azizi olacaktı, çünkü ızgara üzerinde yatarken, işkencecilerine şöyle demişti: "Bu tarafım pişti, beni çevirin ve bir ısırık alın." İşkenceciler ciddiyetle işini yapan düzgün figüranlardı; kötü gösterildiklerinde bunun nedeni başlı başına işkenceye başvurmaları değil, bizim kahramanlarımıza işkence yapmalarıydı.
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.