Gönderi

DUVAK
Rüveyda
Rüveyda
(Sayfa 111- 115) O maral, kölesi uygarlığımın O maral nihândır, dokunur bana Orda, bir ummanın dudaklarında O muhibbî gemilerden yayılan Segâh bir yalnızlık fırtınasıdır Kaptanların ölümüne son ağıt Son deniz feneri aydınlığında Kapanıp kalmışım, göçemiyorum Kendi hayalimden geçtim de artık Onun hayalinden geçmiyorum Orda bir pencere, tüller içinde Kerem'in âhıyla tutuşup yanmış Kırılan camları Aslı'yı arar Selvi'yi anlatır dağ türküleri Bir Şirin var orda, elleri bahar Dağlara vurayım kendimi artık Ateş olsam, söndürüyor karayel Kuş olsam, çare yok, uçamıyorum Alevden bir fanus içinde ruhum Orda bir pencere; açamıyorum Ordular mı tutmuş iki yanını Bir köprü var orda, kızıl kıyamet Yüzüm bin parçaya bölünmüş ayna Kimi bekliyorum yol kenarında Her yerde karanlık darağaçları Ne ay var içimde, ne de yıldızlar Susuz koydu beni ırmak ve bulut Çeşme başındayım, içemiyorum Ah çürüyen ayaklarım, ellerim Orda bir köprü var geçemiyorum Bir duvak, kaybolan ufkunda ömrün Kırmızı çiçekler topluyor yine O beni bekliyor tozlu yollardan Ben onun izinde, yâr dağındayım Birkaç kasımpatı, birkaç şakayık O sükûn evinde göz hapsindedir Ben duman dumanım uçurumlarda Bir istilâ, bir cehennem şarkısı Ne kadar baksam da kalbine aşkın Beyazı siyahtan seçemiyorum Kurşun dökülüyor parmaklarıma Orda bir duvak var, açamıyorum Sarı tarlalardan yürüyüp geldim Keklikler, sülünler ağladı bana Yağmur yağdı; sel gitti yüreğimden Ah, bütün selleri nasıl da sevdim Ey sonsuzluk bâkiresi, ey rüya Açamadım duvağını bir türlü Alevden perdeler girmiş araya Çehrende rüzgârı esiyor hüznün Kirpiklerin titrek; gözünde yaş var Ağlamak mı istiyorsun, gel bana Kapan ellerime sonsuza kadar
Nurullah Genç
Nurullah Genç
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.