Gönderi

kendinden vazgeçmek
"Dur. Bu çok önemli. Dominique, sen bir tek kere bile kendi düşündüğünü söylemedin. Hiçbir konuda. Hiçbir istek belirtmedin. Hiçbir türlü." "Bunun nesi kötü?" "Ama bu ölüm gibi. Gerçek değilsin sen. Bir vücutsun yalnızca. Bak, Dominique, sen farkında değilsin. Anlatmaya çalışayım. Ölüm nedir, anlıyorsun, değil mi? Vücut artık kıpırdayamıyorsa, hiç iradesi, anlamı kalmamışsa, ölüdür. Anlıyor musun? Yokluk. Salt yokluk. Senin vücudun hareket ediyor... ama o kadar. İçindeki öbür şey, yani senin ... şey, lütfen beni yanlış anlama, ben dinden söz etmiyorum, ama başka kelime bulamadığıma göre söyleyeyim ... senin ruhun yok. İraden, isteğin, anlamın da yok. Gerçek sen diye bir şey yok artık." "Gerçek ben nedir?" diye sordu Dominique. İlk defa olarak, gözleri dikkatli bakıyordu. Anlayışlı değil, ama en azından dikkatli. Keating cesaretlenmişti. "Gerçek herkes nedir ki?" dedi. "Yalnız vücut değil herhalde. Ruhtur." "Ruh nedir?" "Sen işte. İçindeki şey." "Düşünen, değer biçen, karar veren şey mi?" "Evet! Evet o ve hisseden şey. Sen ... sen vazgeçmişsin ondan." "Demek insanın vazgeçemeyeceği iki şey mi var? Düşünceleriyle istekleri mi?" "Evet! Ah, anlıyorsun! Çevrendeki herkese karşı ceset gibi bir hale geldiğini biliyorsun. Yürüyen bir ölü. Fiilen işlenen her suçtan kötü bu. Sanki..." "Ret mi?" "Evet. Bomboş bir ret. Burada yoksun. Hiç burada olmadın. Bana şu perdelerin çok çirkin olduğunu söylesen, onları yırtıp atsan, yerine kendi beğendiğin bir şeyler taksan, bir yanın gerçek olurdu. Burada, bu odada olurdu. Ama böyle şeyleri hiç yapmadın. Akşama hangi tatlıyı istediğini aşçıya hiçbir zaman söylemedin. Burada yoksun, Dominique. Yaşamıyorsun. İçindeki ben nerede? "Seninki nerede, Peter?" diye sordu Dominique yavaşça
·
247 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.