Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

304 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
31 saatte okudu
Evet, kitap bir İmamı Gazali romanı. Bir şahsiyet hakkında kitap yazmak hele de roman yazmak, onu, fikrini, ideolojisini, genel yaşantısını yansıtmak zordur. Ve bu şahsiyet İmamların İmamı, Huccetüİslam, Zeynüddin İmamı Gazali ise iş bin kat daha zorlaşır. Kitap bittiğinde, olmuş dedim. Kitap vermesi gerekeni usulünce vermiş. Bir roman olmaktan çıkmış, bir öğüt kitabı, yaşantısıyla dünyaya seslenen bir zatın kitabı, bir dönem kitabı olmayı başarmış. Bu anlamda gayet başarılı. Kitap iki yönlü ilerliyor. Gazali ile birlikte, yeni dönem ırak savaşında Bağdat'a giden alman bir gazeteciyi anlatıyor. İlk başlarda ne gerek? demiştim. Muhtemelen gazetecinin Bağdat ve Selçuklu devleti hakkındaki sorularıyla konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olmuş bu bölüm. Hicri 450, miladi 1058. Selçuklu devleti. Horasanın TUS vilayetinde bir bebek doğuyor. Adı Muhammed koyuluyor. İşte bu bebeğin gelecekte, Bağdat medreselerinde başmüderris olarak, o dönemin en yaygın görüşleri olan Felsefe, Batınilik ve kelemcılığa dair yazdığı eserler ile son noktayı koyacağını kim bilebilirdi ki? O bebek büyüyor. Hafızlığını bitirip, kardeşiyle birlikte Cürcan'da beş yıl medresede eğitim görüyorlar. Bu sırada geri dönüş yolunda eşkiyalara kaptırmaktan son anda kurtardığı beş yıllık ders notlarını, önce hepsini ezberleyip, sonra Talikat adıyla telif ediyor. İlim merakı ve aşkı öyle çoktu ki bu onu Nişabur'da ki daha büyük medresede ilme gitmeye kadar götürüyor. Orada okuyup, orada müderris oluyor. Kitaplar telif ediyor. Telif ettiği eserler, okuduğu medresesinde okutuluyor. Daha talebeyken zekasıyla, hitabetiyle, kitap telif metoduyla dikkat çeken Gazali, o dönemin talebeyi ve alimi gözetmekle meşhur veziri Nizamülmülk'ün dikkatini zaten çekmişti. Sekiz yılın içinde medresede ulaşabileceği en yüksek makama da ulaşan İmamı Gazali'yi, vezir Nizamülmülk, alimleri, düşünürleri topladığı şehri Samarra'ya yanına danışman olarak alıyor. Beş yıl Samarra, akabinde hilafetin ve ilmin merkezi Bağdat'a başmüderris olarak gitmek. Herşey çok güzel. İlmin ve şöhretin zirvesinde bir Gazali. Adını bilmeyen, şanını işitmeyen yok. Bağdat'ta bağrına basıyor Gazali'yi. Herkes ondan konuşuyor, sohbetleri, dersleri dolup taşıyor. Ve birden içini bir sıkıntı, bir şüphe dolduruyor. "Fıtratın üzerine sonradan öğrendiğim şeylerin hangisi hak, hangisi batıl aceba?" Ve artık geceler bu soruya cevap aramakla geçiyor. Bu vehamet hali derslerini bırakmaya kadar götürüyor onu. Kitabın buralarında Gazali ile birlikte şüphelerini nasıl izale ettiğine tanık oluyorsunuz. Arada söylemediğim, yazmadığım çok şey var. Evlilik hayatı, Nizamülmülk ile alakası, halife ile alakası, gazeteci tarafından adım adım sorulan ve anlatılan Selçuklu Tarihi, o dönemin yaygın ideolojileriyle özellikle Hasan Sabbah'ın adamlarıyla nasıl mücadele ettiği. Püf noktalar, önemli Akaid sorularına cevaplar. Hepsi bu kitaba, 300 sayfaya sığmış. Ama İmamı Gazali'in hayatı yarım kalmış. Tam başmüderrisken, herşey emrine amadeyken, Gazali'yi Bağdat'ı, makamını, mevkisini bırakıp yola çıkmaya zorlayan neydi? İlimde bu kadar zirveyken, içini kasıp kavuran derde çare ne olacaktır? Kitap burda bitiyor. Ve devam edecek yazıyor. İkinci kitabı hemen okumaya başlıyorsunuz zaten. Sonuç. Okuyunuz efendim. Bende sizin gibi Gazali'yi önceden bir çok kitaptan, biyografi olsun, ansiklopedi olsun, düşünce yapısı hakkında olsun okumuştum. Ama en iyi böyle aklımda kaldığına eminim. Güzel. Kesinlikle.
Akıl Kalbi Ararken
Akıl Kalbi ArarkenMürsel Gündoğdu · Nesil Yayınları · 201270 okunma
·
79 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.