Gönderi

ÖNSÖZDEN ALINTILAR
Haremde binlerce kadını kendi keyfi için tutmaktaydı. 1908'de "oğullar zalim babaya karşı bir olup ayaklandılar". Genç Türkler sultanı tahttan indirerek ulusal bir toplum düzeni kurdular. Osmanlı İmparatorluğu'nda sanatların ve düşüncenin bir anda yeşerip geliştiği gözlendi. Geçici, örgütsüz kitlelerin yanı sıra dayanıklı ve yapay olan kitleler de vardı. Bunların örnekleri kilise ve ordudur. Burada bireyin öndere olan bağı bir sevgi bağıydı ve önderin de kendisini sevdiği aldanışıyla bu bağ güçlenmekteydi. Bireyler kendilerini önderle özdeşleştiriyorlar ve böylelikle ortak kimlikleriyle birbirlerine bağlanıyorlardı. Libidonun bu belirtileri daha temelde olan bir şeyi örtmekteydi. Bu örtülmekte olan da saldırgan dürtülerdi. Grup çöktüğünde saldırganlık şiddet boşalımları şeklinde ortaya çıkmaktaydı. Ya da güvenin yitimi panik biçimini alan bir kaygıya yol açıyordu. Bireyleri gerçekten birbirine bağlayan, temeldeki imrenme ve saldırganlık duygularıydı. Popüler bir şarkıcı bir genç kız sürüsünü kendine çektiğinde, bu kızları birbirlerinin saçını başını yolmaktan alıkoyan tek şey, onların o genç adama karşı ortaklaşa duydukları hayranlıktı. "Sosyal duygular böylece önceden düşmanca olan duygunun, özdeşleşme niteliğinde olumlu bir yapışmasına dayanmaktadır... bütün bireyler hem eşit olmak, hem de bir kişi tarafından yönetilmek istemektedirler." Freud'un bu sonucu, Hobbes'un toplumun kökenine ilişkin kuramından pek de farklı değildi. Thomas Hobbes'un 1651'de kaleme almış olduğu Leviathan, Freud'un aynı düşünce sürecinde daha ileride de izlenebilecektir. Ona göre baba, oğlu için ilk tanrı, ilk rahip ve ilk modeldi. Oğulun babayı taklidi toplum biçimlenişinin köklerinde yatan ilk olguydu. Bu süreç baskı ya da zora değil prestije dayanmaktaydı. Ona göre kalabalığa katılan bir kimse kendi bireyselliğini bırakmakta ve kalabalıktan bir parça "kalabalık ruhu" ödünç almaktaydı. Bu durum ancak insanlığın ilkel bir zihinsel konumuna hipnozda olduğu gibi gerilemiş olmakla açıklanabilirdi. Freud'a göre dinsel tasarım ve algılamalar "bir uygarlığın servetinin belki de en önemli parçasıdır". O halde dinsel tasarımların değeri yalnızca işlevlerinden değil aynı zamanda içerdikleri gerçekliktendir. Freud işte bu psikolojik gerçekle ilgilenir ve dinsel öğretilere, ispatlanamaz oldukları için asla inanmamaları gerektiği sonucuna varır. Bunlar deneyimlerin ya da düşüncenin sonuçları değil, yalnızca yanılsamalardır; insanlığın en eski, en güçlü, en zorlu dileklerinin doyumudur. Güçlerindeki giz, bu dileklerin gücüdür. "Ben kendim insan sevgisine, duygusallıktan ya da ideallerden dolayı değil, soğukkanlı, ekonomik nedenlerden tutunuyorum, çünkü bizlerin dürtü donanımımız ve çevremizin koşullarında insan türünün yaşamda kalabilmesi için en az teknik kadar vazgeçilemez buluyorum" (Ges. Werke XIV).
36 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.