Gönderi

Kurban Bayramı'mız mübârek olsun... KURBAN BAYRAMI'NIN TÂRİHİ Hazreti İbrâhim (عليه السلام), Allâh’ü Teâlâ (جَلَّ جَلَالُه)'dan kendisine sâlih bir evlat vermesini istedi. Cebrâil (عليه السلام) geldi ve bir oğlan çocuğu olacağını müjdeledi. Hazreti İbrâhim (عليه السلام)'de aşırı sevincinden, onu, Allah (جَلَّ جَلَالُه) rızâsı için kurbân edeceğini nezretti. Sonra İsmâil (عليه السلام) dünyâya geldi. Yedi veyâ on üç yaşına geldiğinde Halil-İbrâhim (عليه السلام) Celîl olan Rabbinin emriyle Hazreti İsmâil (عليه السلام)'in de yardımı ile Kâbe’yi binâ etti. Kâbe’nin inşaası bitince Beyt-i Şerîfi haccetti. Hac vazîfelerini bitirdikten sonra Zilhiccenin sekizinci gecesi rüyâsında: “Rabbin sana şu çocuğu kurbân etmeni emrediyor” denildiğini gördü. Sabahleyin tefekkür etti. “Allah (جَلَّ جَلَالُه)’dan mı, yoksa şeytandan mı?" diye iyiden iyiye düşündü. Bu güne “Tevriye günü” denildi. Sabahleyin koyunlarının en iyilerinden yüz tâne seçti ve onları kurbân etti. Bir ateş geldi, onları yok etti. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) de bunların kâfî olduğunu zannetti. İkinci gece (dokuzuncu gece) aynı rüyâyı tekrar gördü. Bunun Allah (جَلَّ جَلَالُه)'dan olduğunu anladı. Onun için dokuzuncu güne “Arefe” adı verildi. Bu sefer develerinden yüz tânesini seçti ve onları da kurbân etti. Üçüncü gece (kurban bayramı gecesi) tekrar aynı rüyâyı gördü ve; -“İlâhî, benim kurbânım nedir?” dedi. Cenâb-ı Hakk (جَلَّ جَلَالُه): -“Sevgide bana ortak ettiğin oğlundur,” buyurdu. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) istiğfâr ederek uyandı. Oğlunu kesmeye karar verdi. Zilhiccenin onuncu günü olan bu gün “Nahr” kurban kesme günü diye isimlendirildi. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) oğluna şefkat eder vaziyette Hazreti İsmâil (عليه السلام)’in annesi Hacer vâlidemizin yanına geldi, dedi ki: -“Başını yıka, koku ve yağ sür, en güzel elbiselerini giydir. Onunla koyun gütmeye gitmek istiyorum.” İbrâhim (عليه السلام) yola çıkarken yanına ip ve bıçak aldı. Kesilecek yere yöneldiklerinde Şeytan Hazreti İbrâhim (عليه السلام)’in yanına geldi. Gönlüne fitne ve fesat sokmak istiyordu. Dedi ki: -“Bu işte acele etme. Belki Allah (جَلَّ جَلَالُه) bu kesim işinden sizi muaf tutar. Çocuğun boyunu, endâmını, sîret ve sûretinin güzelliğini görmüyor musun?” Hazreti İbrâhim (عليه السلام): -“Bu bana Rabbimin emridir. Bu hayırlı bir iştir. Hayırlı iş geciktirilmez,” dedi. Hazreti İbrâhim (عليه السلام)'den ümîdini kesen Şeytan Hazreti İsmâil (عليه السلام)’in yanına geldi, şöyle dedi: -“Sen sevinip duruyorsun. Ama babanın yanında bıçak var. Rabbinin emrettiği zannıyla seni kesmek istiyor.” Hazreti İsmâil (عليه السلام) şeytana şöyle cevap verdi: -“Peygamberlerin vahyinde yalan olmaz. Eğer böyle yapmak isterse dinler ve itaat ederim.” Şeytan başka sözler de söylemek istediğinde Hazreti İsmâil (عليه السلام) eline taş aldı ve ona attı. Sol gözünü kör etti. Şeytan Aleyhillâne eli boş ve üzüntülü olarak oradan kaçtı. Onun içindir ki Hazreti Allah (جَلَّ جَلَالُه), şeytanı kovmak için taşları atmayı (hacılara şeytan taşlamayı) vâcib kıldı. Mel'un, bundan sonra Hacer vâlidemizin yanına geldi. Çeşitli şekillerde gönlüne vesvese vermek istedi. Onu aldatmaya da muvaffâk olamadı. Hayret içinde kaldı ve perişân oldu. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) ve Hazreti İsmâil (عليه السلام) bir vakit sonra Minâ’daki kesim yerine ulaştılar. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) oğlunu imtihân için şöyle dedi: -“Oğulcağızım! Rüyâda seni kesiyor görüyorum. Sen buna ne dersin, nasıl bir yorumda bulunursun?” Hazreti İsmâil (عليه السلام): -“Babacığım! Emr olunduğun şeyi işle, İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın,” dedi. Babası kesmeye azmettiğinde Hazreti İsmâil (عليه السلام) dedi ki: -“Babacığım, ellerimi bağla ki hareket etmeyeyim. Yüzümü yere doğru getir ki bana bakıp da merhamete gelmeyesin. Gömleğimi de anneme götür de ona hâtırâ olsun. Ayrıca ona benden selâm söyle ve “Allâh (جَلَّ جَلَالُه)’ın emrine sabret” de.” Hazreti İbrâhim (عليه السلام), daha sonra oğlunu sağ yanı üzerine yatırdı. Ellerini bağladı. Hazreti İsmâil (عليه السلام) kendi kendine düşündü. Dedi ki: -“El ve ayaklarımı çöz babacığım. Tâ ki Allâh’ü Teâlâ (جَلَّ جَلَالُه)’nın emrini zorla yaptığımız zannedilmesin. Bıçağı da boğazımın üzerine süratle çekmek için koy ki, melekler Allâh (جَلَّ جَلَالُه)’ın emrine itaatkâr olduğumu bilsin.” Hazreti İsmâil (عليه السلام) elleri ve ayakları bağlanmamış vaziyette uzandı. Yüzünü de yere doğru çevirdi. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) bıçağı onun boğazına koydu ve bütün kuvvetiyle çekti. O anda Hazreti Allâh'ü Teâlâ (جَلَّ جَلَالُه) meleklerin gözlerinden perdeyi kaldırdı. Bir de ne görsünler, Hazreti İbrâhim (عليه السلام) oğlu Hazreti İsmâil (عليه السلام)'i kurbân ediyor. Bu manzarayı görünce hemen secdeye vardılar. Allâh’ü Teâlâ (جَلَّ جَلَالُه) meleklere buyurdu ki: -“Dostum İbrâhim’e bakın, benim rızâmı kazanmak ve emrimi yerine getirmek için oğlunun boynuna bıçağı nasıl sürüyor? Hâlbuki siz: “Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek bir kavim mi yaratacaksın? Hâlbuki biz sana hamd etmek sûretiyle tesbih ve takdis ediyoruz,” (Bakara-30) demiştiniz..." Hazreti İbrâhim (عليه السلام) bıçağı her çekişinde bıçak tersine, sırtı üstüne döndü ve Allâh (جَلَّ جَلَالُه)’ın izniyle kesmedi. Hazreti İsmâil (عليه السلام) şöyle haykırdı: -“Babacığım! Bana olan sevginin şiddetinden dolayı, korktuğum başına geldi. Elinin kuvveti gitti, kesmeye gücün yetmiyor. Babacığım, bıçağını tekrar bile," dedi. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) kayaya dayandı. Bıçağını tekrar biledi. Bıçak sanki bir ateş parçası gibi oldu. Sonra tekrar sürdü. Allâh (جَلَّ جَلَالُه)’ın izniyle yine kesmedi. Oğlu: -“Sana ne oluyor da tembel davranıyorsun?” dedi. Bunun üzerine Hazreti İbrâhim (عليه السلام) öfkelendi ve bıçağı bir taşa vurdu. Taş iki parçaya ayrıldı. Hazreti İbrâhim (عليه السلام); -“Çok acâib bir iş yaptın. Taşı kesiyor, ama et parçasını kesmiyorsun” dedi. Bıçak onun öfkesinden korktu. Allâh'ü Teâlâ (جَلَّ جَلَالُه)’nın kudretiyle konuştu ve şöyle dedi: -“Yâ İbrâhim! Sen “kes” diyorsun, âlemlerin İlâhı ise “kesme” diyor.” Daha sonra Hazreti İbrâhim (عليه السلام)'e şöyle nidâ edildi: -“Ey İbrâhim! Gerçekten sen rüyâna sadâkat gösterdin.” O anda Allâh’ü Teâlâ (جَلَّ جَلَالُه) Cebrâil (عليه السلام)’e şöyle emretti. -“Cennet'e gir, boynuzlu, alaca bir koç al, İbrâhim’e götür ve benim tarafımdan ona de ki: “Oğlunu sana hîbe ettim. Oğlunun yerine şu dağdan inip gelen koçu kurbân et.” Cebrâil (عليه السلام) Cennet'e girip de koçun boynundan tuttuğu vakit bunu görenler, Hazreti İsmâil (عليه السلام)’in Rabbi yanındaki kerâmetine, kadrü kıymetine hayret ettiler. Bunun üzerine Hazreti Allah (جَلَّ جَلَالُه) şöyle buyurdu: -“İzzetim ve celâlim hakkı için, bütün melekler boyunlarını İsmâil’e fidye olarak koysalardı yine de onun “babacığım, sana ne emredildiyse yap, İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın” sözüne mükâfât olamazdı.” Cebrâil (عليه السلام) dünyâ semâsına geldiğinde Hazreti İbrâhim (عليه السلام)’i, oğlunu kesmek için aceleyle bıçağı boynuna çekerken gördü ve; -"اَللّهُ اَكْبَرُ" (Allâh’ü Ekber) diye tekbir aldı. İbrâhim (عليه السلام) de başını dağa doğru kaldırdığı zaman Minâ’ya yakın olan dağdan boynuzlu, alaca bir koçun aşağıya doğru yavaş yavaş indiğini gördü. Bunun Allah (جَلَّ جَلَالُه)’dan bir müjde olduğunu anladı ve: -"لا اِلهَ اِلاَّ اَللّهُ وَاللّهُ اَكْبَرُ" (Lâ İlâhe İllallâhü Vallâhü Ekber) dedi. Hamd ve şükür makâmında bulunan Hazreti İsmâil (عليه السلام) de: -"اَللّهُ اَكْبَرُ وَ لِلّهِ الْحَمْدُ" (Allâh’ü Ekber ve Lillâhi'l Hamd) diye hamd etti. Cebrâil (عليه السلام) Hazreti İbrâhim (عليه السلام)'e: -“Şu kurbanlık, oğlun için bir fidyedir, onu değil, bunu kes,” dedi. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) koçu alıp getirmesi için oğlunu gönderdi. Koç kaçtı. Hazreti İsmâil (عليه السلام) tâkip etti, koç “birinci cemre” denilen yere kadar çıktı. Hazreti İsmâil (عليه السلام) yedi adet taş attı ve oradan çevirdi. Koç “ikinci cemre” ye geldi. Orada da yedi taş attı ve çıkardı. Hazreti İbrâhim (عليه السلام) koçu tuttu ve kesti. Koçun kaçmasının faydası, kurban kesim yerinin izhar edilmesi idi. Bu da Minâ mevkii idi. Taşların atılması sünnet, teşrik tekbiri vâcip olarak kaldı...
·
69 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.