İlkin şunu söylemek istiyorum. Emrah Serbes'i eleştirebilecek kadar Emrah Serbes'in kitaplarını okudum. Yaşadığı olayı bir kenara bırakalım. Kitaplarına bakalım...
Ben bir edebiyat öğrencisiyim. Bize üniversitede ilmek ilmek işlediler edebiyatı. Tüm incelikleriyle anlattılar. Bazı hocalarımız magazinsel yönüne değindi yazarların, bazıları ise sadece kitapları hakkında bizi bilgilendirdi. Akademik platformda bir geçmişim olsa bile, bir yazarı eleştirmenin sınırı olduğunu düşünüyorum. Kitap yazmak, kendini ifade etmek demek ve biz şuan bile kelimelerle kendimizi ifade edemez haldeyken başarılı yazarlar, farklı üsluplarla bunu başarıyor.
Gelelim "delikanlı" dediğimiz şu "adamın" kitaplarına. Edebiyat öğrencisi olunca ister istemez çok okuyorsunuz. Ben bir yazar hakkında eleştiri yapılacaksa ilk önce kitabının okunması gerektiğine inananlardanım. Mesela dini eleştiren biri iseniz mutlaka din kitaplarını okumanız gerekir. Öyle ucundan kıyısından değil; hepsini.
Bu "delikanlının" kitaplarını okudum ve inanın bana geçirebileceğim en boş vakti geçirdim bu adam yüzümden.
Birçok genç okuyor bu adamı. Tolstoy'un dini romanlarını değil ama bu adamı okuyorlar, Flaubert'in psikolojik romanlarını değil ama bu adamı okuyorlar, Dali'nin resimlerine bakmak yerine Youtube'dan bu adamı izliyorlar. Gördüğüm videolarda ne mi yapıyor? Gündemdeki konulara muhalefet oluyor. Bu gençler diyor ki; "Aaaaa bak adam farklı düşünüyor, sisteme karşı geliyor. Adam anarşist." Oysa Dali de bir anarşist. Bu kadar sığ düşünmeye itiyor insanları. Gezi'den söz ediyor mesela. Bizzat tanık olduğum bir olay Gezi. Ben orada gördüklerim üzerine bu kadar rahat konuşamadım kimseyle. Orada o insanların linç edilişini gören kimse bir Serbes kadar rahat konuşamaz. Bizim boğazımızda bir düğüm gezi. Ölü sayısının yalan bir haber olarak az tutulduğu bir düğüm. Rabelais okumuyor bu gençler, Rabelais'nin eğitim anlayışını benimsemek yerine, Serbes'in eğitime ayaklanışını benimsiyorlar. Ha, sistemimiz çok mu düzgün? Hayır, kesinlikle değil fakat Rabelais okusalar sistemin olmadığı bir memlekette kendilerini nasıl eğiteceklerini bilirler. Cervantes'in maceraları yerine, Serbes'in uyuşturucu maceraları dikkatlerini çekiyor. Kimseyi yadırgamıyorum ben. Yeter ki insanlar okusun. Okusun ama böyle adamları, böyle "delikanlı" diye tabir edilen adamları örnek almasın. Shakespeare'in ahlak anlayışını benimsesin ama Serbes'ten babasıyla küfürlü konuşabileceğini öğrenmesin. Montaigne'den korkaklığı öğrensin ama kendini Montaigne gibi savunabilsin. Serbes gibi kendini savunacağı yerde "soy" adındaki ismin son harfinin eksikliğine vurgu yapmasın...
Az önce Serbes hakkında yazan bir üyenin yazısını okudum. Demiş ki: "O hep farklıydı. Sonunda "t" yok demesine mi şaşırdınız? Babasının öldüğü gün bir kadına aşık olduğunu yazmış." Sonra dedim kendi kendime; iyi ki Camus'nün Yabancı kitabını okumuştum. Çünkü kitabın ana teması Serbes'in "yaşadığı" bu duygu karmaşası üzerine kurulu. Velhasıl bu duygu karmaşı aklı başında olan Camus için sadece bir tema olarak kalırken, çılgın "delikanlımız" için yaşamsal bir olay örgüsü olmuş. Ne yazık... Kendisi parazit gibi beslenmek ve örnek olmak arasındaki o ince çizgiyi aşıp parazit olmaya karar vermiş ki olay gecesi en az ölen insanlar kadar masum olan arkadaşına suçu üstüne almasını söylemiş veyahut arkadaşı böyle bir teklifte bulunmuş olmuş ve "delikanlı" bir tavır sergileyerek kabul etmiş.
Bir yuva yıkılmadı, bir aile dağılmadı o kazada. Bir aile öldü. Yaralarını sarabilecek biri kalmadı o annenin.
Şimdi geçmiş diyorlar ki "vicdan". Vicdanı el vermemiş. Şimdi Serbes hakkında konuşan herkes -buna kendimi de dahil ederek- kendi zihnindeki "vicdan" anlayışını ölen bir aile olduğu gerçeğini göz bulundurarak sorgulamalı. Eğer "delikanlının" vicdan anlayışıyla örtüşüyorsa; bence hiç ama hiç konuşmamalı.
Şuan bu yazıyı yazarak belki ona istediğini vermiş oldum. İstediğin gibi prim yapabilirsin; sonunda "T" harfi olmayan Emrah Serbes... Hapishanedeki uyuşturucu, dayak, taciz maceralarının olduğu kitabın yayınlanmasın kaç ay var acaba?