Kamuoyu, başkasına ya da topluma yapılan haksızlığa hayır demekle,
toplu gösteri gövermekle oluşmaya başlar.
Abdülhamit'in Mithat Paşayı Tayfta boğdurması, memlekette
kamuoyu bulunmamasındandır. O, daha T ay fa gönderilmeden, kalabalıklar
homurdanmaya geçseydi Abdülhamit onu T ay fa bile gönderemezdi.
Ama nedense, bizde herkes, çuvaldız kendisine batırılmamışsa,
bir köşeye sığınıp sesini çıkarmamayı bir yaşam biçimi olarak seçiyor.
Bu gerçeği Abdülhamit de zamanla öğrenecek ve yıllarca sonra
bir yakınına " Eğer halk istemiş olsaydı Meşrutiyet onun elinden alınamazdı.
"diyecektir.
Halkın istemesi, halkın istememesi. Kamuoyu budur.
Gelin görün, toplumun en önde, en ileri üyeleri bile çokluk haksızlıkların
karşısında gıklarını çıkarmamaktadır.
Namık Kemal’in başına gelenler de varolmayan bir kamuoyuna
kapılmasındandır. Güllü Agop'un Gedikpaşa'daki tiyatrosunda
Vatan adlı oyunu ikinci kez oynandığında, arkadaşlarıyla tutuklandığı
vakit bile işin anhasını, minhasını çakamamıştır.
O gece, onunla birlikte tutuklananların bir süre sonra İstanbul'dan
uzaklaştırılması da aynı nedendendir.
Evet, Namık Kemal Gazi Magusa'ya, Ebüzziya Tevfik'le Ahmet
Mithat Rodos'a, sonradan Reji Komseri olacak Nuri Beyle, o vakitler
dört eliyle öğrenciliğe yapışan Temyiz Mahkemesi Reisi Bereketzade
İsmail Hakkı da Akka'ya sürülmüşlerdir.
Bu işi de Hıdiviye posta vapuru üstlenir.
O gün tutuklular vapura bindirilmek üzere Sultanahmet'teki
hapis damından alınırlar, Ayasofya Camii önünden, Sirkeci Tramvay
caddesinden geçirilerek Sirkeci İskelesine getirilirler. O hengameyi
Reji Komseri Nuri Bey sonradan şöyle anlatacaktır :
- Kemal hapishaneden Sirkeci İskelesine kadar yollara dizilen
halkın ayaklanıp bizi hükümetin elinden alacağını ümit eder, bunu
her adımda beklerdi. Dahası, yolda kimi kafasızların saçma sapan
laflarını işittiği halde bile, vapurun hareketine kadar yine bu ümit ve
bekleyiş içindeydi. Kimsede öyle bir niyet ve davranış görmeyince
de iyisinden üzüldü.