Gönderi

Madenin tükettiği, işletmenin iliğine kemiğine dek sömürdüğü, yüz yıllık didinmeden sonra hali aç ve çıplak yaşayan bu aileyi gözler önüne seriyordu; sonra onların karşısına göbeklerinden ter yerine para fışkıran yö­netim kurulundaki ensesi kalınları, yüz yıldır hiçbir iş yapmadan sırtüstü yatan, bu zavallıların emekleriyle keyfeden, hanım kızlar gibi el bebek gül bebek yaşayan hissedar sürü­sünü koyuyordu. Korkunç değil miydi bu görünüm: Bakanlara cep harçlığı verilebilsin diye; kentsoylu beyler, kuşaklar boyu hovardaca yaşayabilsin, sıcacık odalarda göbek büyü­tebilsin diye bir sürü insan, yedisinden yetmişine yerin dibinde çürüyordu! Kömür işçilerinin hastalıklarını incelemişti, korkunç ayrıntılarıyla bir bir hepsini saydı döktü: Kansızlık, sıraca, kara bronşit, insanın soluğunu kesen astım, bacakları kötürüm eden romatizma. Bu zavallı insanlar makinelerde öğütülüyor, hayvan sürüleri gibi daracık evlere tıkılıyor, büyük işletmeler tarafından sömürülüyor, kölelik kitabına uyduruluyor, emekçi yığınları, milyonlarca yarancı kol ve kafa asker gibi çalışnrılıyordu. Ama maden işçisi de o eski bilgisiz, yerin dibinde ezilen akılsız adam değildi artık. Kö­mür ocaklarının derinliklerinden bir ordu, gür bir ekin tarlasını andıran bir yurttaş ordusu fışkırıyordu, anlan tohum yeşermekteydi, günün birinde toprağı delip çıkacak, yeryü­zünü aydınlığa kavuşturacaktı. O zaman kırk yıllık hizmetten sonra balgam yerine kapkara kömür tüküren, bacakları dehlizlerdeki suyla davul gibi şişmiş, altmış yaşında bir ihtiyara yüz elli frank aylık bağlamaya cesaret edebilecekler miydi bakalım! Evet, emek sermayeden hesap soracaktı o gün! Bilmem neredeki otağının karanlık köşesinde çöreklenmiş yatan, kendisini besleyen karnı aç, sırtı çıplak insanların kanını emen o insanlık dışı Tanrıdan hesap sorulacaktı!
Sayfa 302Kitabı okudu
·
1 artı 1'leme
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.