Gönderi

400 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 9 days
İyi ki Cumhuriyet var değil mi Aysel dedim
Bu kitap üzerine konuşmak için kadar geç kaldım ki. Kitaba dair heyecanım hala capcanlı olsa da ilk andaki duyguyu birebir yansıtamayacak olmanın üzüntüsünü yaşıyorum. Aylardır 20. Yy romanları okuyorum. Kuş bakışı dünya savaşlarının gölgesindeki coğrafyalara bakar gibiyim. Buğulu gözlerimle bombaların altında can veren çocukları, pılısını pırtısını toplayıp ülkesini terkeden sivilleri, düşman askerlerinin eziyetlerine maruz kalan sınır şehirleri insanlarını izliyorum. Yine bir savaş dönemi romanı var karşımda. Fakat bu seferki Avrupanın göbeğinde kana bulanmış, hep tasvir ettiğim kıpkırmızı bir lale bahçesinde değil de, yazarın deyimiyle “harbin kızıl alevleri ortasında bir gül bahçesi”nde geçiyor. İkinci dünya savaşına girmemiş, ve romanda bunun için sık sık şükredilen güzel Anadolumda. Cumhuriyetin ilk neslinin öyküsü
Ölmeye Yatmak
Ölmeye Yatmak
. Sancılı bir dönüşümün hikayesi. Tarih derslerinde devrimleri okuruz. Kaldırılan saltanatı, halifeliği, sonra harf devrimini, yeni kılık kıyafeti… Bir gecede oluvermiş gibi bir çırpıda çıkar dudaklarımızdan ve yeni konuya geçeriz. Halbuki bu kadar hızlı mı yaşanmıştı her şey? İnsalar yeni harflerle çatır çutur yeni metinleri okumaya başlamış, saltanatı savunan kesim öylece köşesine çekilivermiş, kadınların yeni kıyafetlerine toplum hemencecik alışıvermiş, her şeye hızlıca alışıveren insanoğlu tüm bunlara birgünde alışıp yoluna devam mı etmişti? Elbette hayır. İlber Ortaylı edebiyat tarihin satır aralarıdır der.
Adalet Ağaoğlu
Adalet Ağaoğlu
’nun
Ölmeye Yatmak
Ölmeye Yatmak
’ı tarihin en derinlikli satır aralarından biri işte. Şimdi yolculuğa çıkalım bakalım tarihin satır aralarına. Akran olan Aysel, Ali ve Aydın’ın hikayesini okuyoruz. Yıl 1940’lar falan. Cumhuriyet kurulalı çeyrek asır bile olmamış. Avrupa ikinci dünya savaşının pençesinde. Yeni kurulan Türkiye ise savaşa girmemiş. 1. Dünya savaşını görmüş toplum bundan çok minnettar. Öte yandan da Aydın kesim bebek Cumhuriyeti büyütme derdinde. Aysel kırsalda yaşayan bir ailenin kızı. Kız çocuğunun evde yalnızca 15-20 yıl yaşayıp kocaya verilecek, bu sebeple bir misafir bir emanet gibi görüldüğü, okutmak gibi büyük bir gelecek yatırımı sunmak bir yana tam olarak bir birey gibi bile görülmediği zamanlar. Kaderine boyun eğmeyip ben okuyacağım diye ailesine kafa tutan Aysel’i bekleyen bambaşka bir yol var tabi önünde. Ali de kırsalın çocuklarından. Bir Ali’m var elimde zaten kızları sayma diyor anası. Kızlar bir kaç seneye kocaya gidecek bir misafir bir emanet demiştik ya zaten. Tabi idealist Önder öğretmenin çabaları ile Ali de yaşadığı köyden bir çıkış yolu bulacak. Gelelim Aydın’a. Aydın koyu cumhuriyetçi, elit sınıfa mensup aristokrat bir ailenin rahat ve şımarık çocuğu. Galatasaray lisesinde okuyan, bir romanın türkçesini okuyup okulda arkadaşlarına fransızcadan okumuş gibi yapan modern zamanların tabiri ile sayko bir tip. İsimler çok düşünülerek konulmuş. Aysel ve Ali kırsala özgü ait isimler. Aydın da okumuş aydın kesimi simgeliyor haliyle. Romanda tabi belli bir kesimi küçümseme yok. Yazar her karaktere eşit yaklaşıyor, dümdüz gerçekleri seriyor insanın önüne. Aydın ve Aysel’in birbirlerine hiç itiraf edemedikleri aşklarının arasına sınıf farklılığı giriyor; “biz seninle olamayız Aydın, bizim ekmek karnelerimizin renkleri bile farklı; tabi siz beni anlamazsınız siz seküler, memur bir ailenin çocuğusunuz aileniz daha anlayışlı”. Aysel bir şekilde başkentte liseye başlıyor. İstikbalini kurtarmayı başarabilmiş cesur türk kızı. Aysel’in iki dünya arasındaki sıkışmışlığını okuyoruz romanda. Bir yanda kırsal değerlerine bezeli, cumhuriyet düşmanı olmayan ama geleneklerden de kopamayan muhafazakar bir taşralı aile öte yanda taze cumhuriyetin değerlerini sürekli parlatmaya çalışan, eski yönetimin hıncını eğitim seviyesi düşük, tabiri caizse dünyadan habersiz anadolu insanından çıkarmaya çalışan kraldan çok kralcı eğitimci aristokrat kesim. Aysel cumhuriyet değerlerini sahiplenmiş, aydınlanma tutkunu ve yeni toplum değerlerine ayak uydurmaya can atan bir genç kız. Lakin gelenekçi duygular ile bu değerleri benimseyemeyen ailesine ve bu değerleri dayatan ve bu konudaki geri kalmışlığı konusunda onu rencide eden öğretmenlerine karşı bir denge kurmak zorunda. Öğretmen saçını kestir batılı gibi ol bu ne kezbanlık diyor; öte yandan babası saçını gavurlara benzetirsen kırarım kemiklerini diyor. Hayal ettiği gibi olamamanın ve bakım verenlerine karşı çıkamamanın dayanılmaz çaresizliği.
Annie Ernaux
Annie Ernaux
’un annesini anlattığı
Bir Kadın
Bir Kadın
romanında bahsettiği, 20. Yyın ilk yarısının kadınlarının “Parmakla gösterilen kız olmakla özgürlüklerini yaşamak arasında seçim yapma” handikapı tam olarak bu işte. Aysel’in tek bir korkusu var; ailesi tarafından okuldan alınmak veya eğitimciler tarafından okuldan atılmak, kısacası eğitim hakkından mahrum edilmek. Bu trajediyi yazar çok derin ve dokunaklı işliyor kitapta. Cumhuriyet devrimlerini toplumda oturtmaya çalışırken belli bir kesimin kraldan çok kralcı Atatürkten daha çok cumhuriyetçiliği kitabın verdiği en güzel detaylardan biri. Dünyanın belki de en makul mantıklı yönetim şekli bir kesimin hayatına bir anda keskin bir bıçak gibi giriyor, dini değerler tamamen dışlanıyor, gelenekçilik, köylülük hor görülüyor, ne aydın kesim taşralıyı anlıyor ne köylü aydın kesimin yaptıklarına anlam verebiliyor. Öte yandan sık sık yapılan bir savaş vurgusu var. Kötü giden bir şeyler konuşulurken neyse en azından savaşta değiliz deyip şükran duyma hali sık sık kitapta veriliyor. 20. Yy Avrupa edebiyatı okurken benim de hep içimden geçirdiğim şeydi bu, “iyi ki savaşa girmemişiz”. Çünkü edebiyatı bile bu kadar iç yakıyorsa gerçeği nasıldır acaba? Yazar bu farkındalığa sık sık yer vermiş kitapta. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığına da bir vurgu yapılıyor romanda. Hele ki cumhuriyetin ilk yıllarında tam bir hükümet adamı öğretmen. Köylünün görüp görebileceği tek okumuş tek aydın insan öğretmen. Çocuklar köylü kıyafeti ile öğretmene görünmeye çekinir. Tıpkı eşekten paldır küldür inip Önder öğretmenin karşısında eski püskü köylü urbalarından içten içe utanarak bir asker gibi selam duran Ali gibi. Ölmeye Yatmak Türk Edebiyatında okuduğum en iyi romanlardan biri. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki dönüşüm, devrimlerin halkta nasıl karşılık bulduğu, iki kutuplu bir dünya arasında köylü bir kız çocuğu olmak daha güzel anlatılamazdı diye düşünüyorum. Çok güzel bir 20. Yy portresi çizmiş Adalet Ağaoğlu bize. Oturup bir çay içme fırsatım olsa uzun uzun Aysel’i konuşmak isterdim onunla. Aysel benim, o ayrı da; onun kafasındaki Aysel kimdi neredeydi, kendisi miydi oturup uzun uzun dinlemek istedim. Köylü kızı Aysel’den aydın, cumhuriyet kadını doçent Aysel’e. Aysel’le yaşadım bir süre. İyi ki Cumhuriyet var dimi Aysel dedim, bak ne güzel okuduk akademisyen olduk. İçimdeki kitaplar ülkesinin bir yerlerinde capcanlı yaşıyor şimdi Aysel, ya da hep orda bir yerdeydi bilmiyorum.
Ölmeye Yatmak
Ölmeye YatmakAdalet Ağaoğlu · Everest Yayınları · 20194,287 okunma
·
71 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.