Gönderi

Gerçeği yansıtmayan bazı yanlış kabuller:
1. Zeki olan insan, zekiyim demez. 2. Bilge insan mütevazi olur. 3. Akıl bizi A dinine veya B siyasi ideolojisine zorunlu olarak götürür. 4. Falanca doktrin veya filanca inanç fıtratın değişmez kabulüdür. 5. Gerçek diye bir şey yoktur, kişiden kişiye göre değişir. Peki, doğrusu nedir? 1. Zeki olan birisi, zekiyim diyebilir de; demeyebilir de. Zekiyim demeyeceğine dair elimizde hiçbir veri yoktur- aksine çoğu zeki insan narsist veya obsesif ya da buna benzer rahatsızlıklarla donanmıştır. Ben buna ''zekanın yalnızlığı''nın sonucu diyorum. 2. Bilge insanın mütevazi olduğunun hiçbir ispatı yoktur. Belki de bilge insan halkı o kadar çok umursamıyor ki, bu umursamama durumu, onun onlarla uğraşmaması gerektiğini söylüyor ona. Bu durum mütevazilik değil aksine kibrin doruk halidir. Bilge insan benim deyişimle ''Tanrı kompleksinde'' ve en yükseklerde yüzer. Bilgelik arayışı zaten başlı başlına Tanrılık arayışı değil mi? 3. Akıl bizi felsefi bir ilkeye zorunlu olarak ulaştırabilir, akılda bu ilkenin bilgisi zorunlu olarak bulunur. Fakat akılda hiçbir şekilde hiçbir dinin veya (siyasi) ideolojinin zorunlu olarak bulunduğunu söyleyemeyiz; çünkü akılda böyle zorunlu bir bilgi yoktur. 4. Fıtrat diye bir kavramın varlığı tartışılmaz fakat modern verilerle birlikte bu kavramın içeriği hakkında tartışmalar büyüdü. Bir şeye fıtrat demeden önce oturup bin kere düşünmek gerek. Fıtrat yani insan doğası, insanın değişmez tarafı vardır mesela ''insan düşünür'', ''insan sever'' ama ''İnsan, (dinsel) bir Tanrı'ya inanır'' veya ''İnsan, A dinine inanır'' diye bir şey söyleyemeyiz. İnsan kavramının içinde dinsel bir Tanrıya inanmak veya herhangi bir dine inanmak gibi bir içerik yoktur. Elbette bir şeye inanabilir ama insan doğası gereği buna inanır, fıtrat böyle söyler denemez. Çünkü fıtrat kavramı sosyolojinin içinde eriyor, insanların kabullerinin büyük kısmı sosyo-kültürel ve ekonomik sürece dayanır: bu yadsınamaz bir durumdur. 5. Öncelikle burada gerçek yoktur diyen, gerçek kavramının tanımını bile bilmiyor; Gerçek, insanı aşkın ve insandan bağımsız olarak bulunan dışsal nesneler ve bu nesnelerin genel olmasını ve bunların birbiriyle bütünlüğünü ifade eder. Gerçek yoktur diyen adam, güneş yoktur- evren yoktur- insan yoktur demiş olur- bu da oldukça saçmadır. Onun yoktur dediği şeyin doğru ifadesi ''doğru yoktur'' olacaktır. Peki, doğru nedir? Bir önerme veya fikrin, gerçeğe uygun olması. Mesela, güneş vardır önermesi doğru, güneş yoktur önermesi yanlıştır. Peki, doğru yok mudur? veya bulunamaz mı? Hayır, doğru da vardır ve bulunabilir. Her kişinin kendine ait fikirlerinin bulunması onları doğru yapmaz veya doğruyu göreceli ve bulunamaz da yapmaz. Bu meseleye cevap olarak, sayfanın grubunda detaylı olarak yazmıştım, kendimden alıntılayacak olursam; İnsanların farklı farklı fikirlerinin bulunması, aklın gerçeği ele vermediğini ispatlamaz. Eğer sırf herkesin aklı var diye akıllarını kullandıklarını düşüneceksek, herkesin ayak ölçüsü var diye ayakkabı tamircisi olması gerektiğini varsayardık. Akıl, gerçeği ele verir ama kullanıldığında ve kendisini gerçekleştirdiğinde ele verir. Fikretmek ile akletmeyi karıştırmamak gerek. Soru: Akıl, tarih içerisinde gelişti; insan sınırlı varlık ve bu sınırlı akılla nasıl gerçekleri bilebilir? Bu bana çok garip geliyor, sence de öyle değil mi? Cevap: Aklın, tarih içerisinde geliştiğini ve hatta oluştuğunu, -bu gezegende- sadece insanda bulunduğunu reddetmiyorum. Aklın sınırsız olduğunu da söyleyemem. Zaten her kim ki böyle bir şey söylüyorsa akıl sağlığından veya en azından doğru düşünebildiğinden şüphe etmek gerek. Ama deneyimle sabittir ki, ben bu akılla şeyleri anlıyorum- insanlar bu akılla bilim yapıyor, araç ve gereçler tasarlıyor ve atomaltı parçacıklara kadar öğrenebiliyor. Ve ben yine bu akılla, var ve yok kavramlarını tahayyül edebiliyor ve her seferinde aklımın doğayla uyuştuğunu gözlemliyorum. Eğer aklım bunlara yetmeseydi, zaten bende bu kavramlar bulunmazdı. Eksik olan aklım değil, bilgimdir. İnsanlar bilgide ilerledikçe, bir zamanlar anlaşılmaz denilen-mistik görülen ve zamanında akıl yetmez denilen şeyleri anlamadılar mı? Bende doğuştan şeyleri anlama ve yargılama yetisi var, bunca deneyim tekrarlanırken nasıl bir şizofren gibi düşünür de bunu görmezden gelirim? Aslında şunu şöyle de açıklayabilirim: Evrimsel süreç içerisinde oluşan her şey doğaya uygunluk içerir- benim etrafımdaki yiyecekleri tüketebilmem buna bir örnektir. Aynı evrimsel mekanizma ile aklın neden doğayla uyuştuğu da açıklanabilir. Aklım burada oluştu çünkü- buraya uygun olmak zorunda.
·
11 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.