Gönderi

Dicle'yim ben, Dicle'nin sesi, Çok uzaklarda, sürgün ülkesinde bir inilti Bir inilti yabancı bir güneş altında, Şavkının altında yabancı yıldızların, yabancı bir ayın Seni düşünüyor. Sen, çoktandır unuttuğum bir çobanın kavalı, Bir atın koşusu, uzaklarda kalmış bir Mağrip rüzgârı misali , Dallarını, yapraklarını, tanelerini unuttuğum bir dut ağacı, Kokularına doyamadığım bir reyhan dalı, zambak çiçeği, Artık haber alamadığım bir turna sürüsü. Sen, unutulmuş kaderim, Sen, yitirilmiş aklım, hafızam. Seni düşünüyorum kayboluş ülkesinde. Seni düşünüp, hawar diye bağırıyorum Hawar, ben, sen, bizler ne çok yorgun Savaşlardan, kavgalardan, matem ve taziyelerden, Yolculuklardan, göçlerden, darbe ve yaralardan. Boynumuzdaki boyunduruk, el ve ayaklarımızdaki zincir, Dilimizdeki kilit, ölümü ruhumuzun. Kalubeladan biri süren esaretten yorgun. Kaybolmuş, artık çok uzaklarda. Dicle'yim ben, Dicle'nin sesi. Seni anlatan ses, yalnız ülke, sessiz toprak. Ben yorgun, sen yorgun, biz yorgun. Dörtnala kalkan atlar, Kınından çekilmiş kılıçlar, Patlayan toplar, gelip geçen ordular, Gökyüzüne ulaşan fermanlar, Etrafı esir alan naralar, Yanan kasır ve kaleler, Kaldırılan talanlar, Şimdi hepsi, yorgun yüreğinde incecik bir çığlık. Sen Nuh Nebi'nin toprağı, dayan, Nuh Peygamber'in sabrıyla, Şefkatli yaratıcının kandilinin ışığıyla. Nuh karaduman'ın ardında, aydınlık gecenin karanlığından sonra. Sen, insanlığın şefkatli kadim toprağı, Neler gördün, neler duydun sen! Gelip geçen kaç padişah, kaç kral, kaç imparator, kaç komutan, kaç paşa, Kaç yangın, kaç tufan, kaç yıldırım. Kaç felakete şahitlik yaptın sen. Gelip geçtiler tümü, Bir sen kaldın! Gideceğim ben, gideceğiz biz. Kalacaksın sen ey Adem ile Havva'nın uzak toprağı Matemin toprağı, timsali sabır ve metanetin. ...
·
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.