Gönderi

Parasız Yatılılık
Yatılı okul bahçelerinde sarı yorgunluklardı sonbahar. Nedense serin hüzünlerle gelirdi, eylül başlangıçlarında. Bir yokuşu çıktığımızı hatırlıyorum annem ve babamla. Otomobille iki yanı ağaçlı o yokuşu çıkarken birdenbire büyümüştüm. Parasız yatılı öğrenciliğe başlayacak olmayı yetimhaneye bırakılmak gibi büyütüyordum kafamda. Kızıyordum annemle babama. Her şeyin birdenbire olması beni ürkütüyordu. Çocukluğun ne zaman bitti diye sorsalar, parasız yatılı okula basladığım gün derdim. Ranzada bir yatağımın ve kilitlenen demir dolabımın olduğu o ilk gün çocukluk denilen hülyanın çok geride kaldığını anlamıştım. İlk gün nasıl uyudum hatırlamıyorum; ama devam eden günler boyunca duvara dönüp uyuduğum gecelerin hatıraları natürmort bir kartpostal gibi zihnimi hala işgal eder. Yıllar sonra Füruzan'ın Parasız Yatılı öyküsünü okuduğumda, geç kalmamak için yatakhaneden koşarak çıkan, yemekhanede yemeğini hızlıca yiyen, soluk soluğa yaşayan o çocuğun kalp atışlarını bir taşikardi atağı gibi yeniden hissetmiştim. Hüzün parasız yatılı okulların bahçelerine sığmıyordu. Otobüslerle, otomobillerle yollar boyu taşınıyordu. Otogarlara sığınıyor, oradan servislerle mahalle mahalle taşınıyordu. Hatırası kendinden büyük anahtarlıklarda sallanan anahtarlarla evlere sokuluyor, oğlanların kızların yataklarına sığınıp Kafkaesk düşler ve düşüncelere dönüşüyordu. Hüzün yatılı okul bahçelerinde kronik bulaşıcı hastalıktı ki en haylaz çocuğun bile gözlerinde bir semptomuna rast gelinirdi. Sonra okul koridorlarında ve adına yurt denilen ve koğuş koğuş paylaşılan ortak yaşam alanında, bu da tuhaftır ama yalnızlıklarla çoğalırdı. Cep telefonum da yoktu. İstediğimle istediğim zaman haberleşemeyecek, akşam olunca bir eve sığınamayacak, ailecek izlenilen televizyon programlarına bakamayacak, kimseye şımaramayacaktım. Demir dolabımın üst gözüne koyduğum annemin pazardan aldığı renkli kuş lokumlarını ve soslu fıstığı ise bu karmaşada ilkgençlik günlerimin renkli anıları arasında hatırlarım. İki yanı ağaçlı yol bitiyor ve annem ile babam beni içinde giysilerimin olduğu poşetlerle parasız yatılı okula teslim ediyordu. Sonbahar artık bütün ömrüme sarı bir fırça darbesi atıyordu. İkinci Yeni'yi doğuran parasız yatılılık değil miydi ki, artık beni de şiirlerle delicesine hemhal edecekti. Galip Galiba
·
41 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.