Gönderi

479 syf.
·
Puan vermedi
Aslındahadiseoğuzataylavukubulmuştur
Yaşamının anlaşılamamışgillerinden olan Oğuz Atay, Türk Edebiyatı için bir devrimciydi. Gelenekselleşmiş Türk roman sanatı, onun özgün tarzı ve üslubuyla geri dönülmez bir değişime uğradı. Her durakta durup düşünsün diye ne başlangıcı ne de sonu belli olan bir yol üzerinde ilerleyen romanlar yazdı ‘sevgili okur’una. Bir çağın sorunlarını yazdı. O çağın insanını yazdı. O insanın, titizlikle harmanladığı yaşamını yazdı. Yazmak tamamen ontolojik bir işleve sahipti Oğuz Atay için. Yazmak yaşamak demekti. İnsanın nefesi içine çekmesi, yaşamla temasa geçmesi anlamına geliyordu. Belki de bu yüzden en çok, yola kendinden başlayarak yazdı. Bireyi anlattı bu romanlarında. “Kendini” anlattı. Kendi olduğunu düşündüğü kişiye, biraz da ironiyle Hikmet Benol dedi. Kurguladığı oyunlarda kendi benliğini aradı Hikmet. Böyle yaratıldı Türk Edebiyatı tarihinin en tehlikeli taht oyunu. Tek bilinçte hüküm sürmeye çalışan Hikmetler türlü kavgalarla çıktılar bilincin tahtına. Atay’ın sıkıntılı fenomenolojik anlatıları, canlı birer ontolojik tasvir halini aldı romanlarında. Bu bakımdan bir itiraf metni olarak bakılabilir Tehlikeli Oyunlar’a. Bir yandan da Atay’ın hayatındaki en mutsuz ve en yalnız dönemin ürünüdür Tehlikeli Oyunlar. Hem Sevin Seydi’den ayrıldığı, kendisine acı veren bir kopuş süreci hem de ekonomik problemler Atay’ı yalnızlığın ortasına itmiştir. İlk romanı Tutunamayanlar’da tüm insanları kucaklamak istediğinden bahseden Atay, Üç yıl sonra 26 Mart 1973’te yazımını tamamladığı Tehlikeli Oyunlar’da ise “Bütün insanlığı kucaklamak isterken, neredeyse bu dünyanın altında eziliyordum.” sözleriyle umutsuzluğunu anlatacaktır. Tutunamayanlar 1970 yılında TRT Roman Ödülü'nü almasına rağmen Oğuz Atay istediği edebi yakınlığı o dönemin kanonunda yakalayamamıştır. İkinci romanını daha bir ince eleyip sık dokuyacaktır. Bu roman farklı olmalıdır. Günlüğüne şöyle not düşer; "Tutunamayanlar gibi sayfa bir diye başlamak olmaz. Çok dağılıyorum. […]Bu sefer, formu daha esaslı düşünmeli." Böylece Tehlikeli Oyunlar, karakterleri, değindiği sorunlar, üslubu ve anlatım teknikleri açısından üzerinde uzunca düşünülmüş, son halini alıncaya dek iyice planlanmış, titiz bir çalışmanın ürünü olmuştur. Atay’ın zekası edebiyat oyunlarıyla harmanlanmış ve roman, okurunu bir yandan güldürürken diğer yandan hüzne boğacak halini almıştır. Atay romanın başından sonuna dek belirsizliği amaç edinmiş, böylece üstkurmacayı ve metinlerarasılığı yazacağı konunun önüne koyarak edebiyat şöleni yaratmıştır. Yazar, bu üstkurmaca evreninde, romanı yazma sürecine okurunu da dahil eder. Bu süreçte yaşanan her şeyi aşikar veya üstü kapalı şekilde anlatıya aktaran yazar, postmodernist tavırla edebiyatı oyun alanına dönüştürmeyi başarır. Üstkurmaca evreninde roman içerisine çerçeve anlatılar dahil edilir. Bir anlamda romanda başta Hikmet karakteri olmak üzere her karakterin ayrı ayrı yazdığı o büyük oyun, okurun elindeki Tehlikeli Oyunlar’a dönüşür. Karakterlerin oyunu yazıyor oluşu üst kurmaca evreni için yeterli bir temel oluştururken, Atay’ın karakterlerin varlığına dair yarattığı ontolojik problem oyunun postmodernist tavrını güçlendirmiştir. Nurhayat Hanım’ın, Albay Hüsamettin Tambay’ın ve Selim’in gerçekliği oyun boyunca sürekli olarak sorgulanır. Bu hayalle gerçek ikileminde gerçekliğe daha yakın olan Sevgi ve Bilge hikayesi ile hayata, aşka dair görüşlerini de esprili bir dille aktarır Oğuz Atay. Okura son darbesini ise Hikmet Benol’un gerçeklik algısı ile yapar. Bilinçdışının gölgesindeki tüm Hikmet’leri dahil eder oyuna. Gerçek ‘Ben’e ulaşma gayesiyle çıkılan bir yoldur bu. "Mış gibi yapmaktan usandım albayım," diyordur Hikmet. Kim olduğunu bilmediği, yaratma gayesinde olduğu bir öz varlıktan bahsediyordur. “Göründüğümüz kadar olmayalım. Hiç olmasa, göründüğümüzden az olmayalım” der. Nihayetinde Hikmet’in soyadına emrivaki bir nida katar: ‘Benol’. ‘Hakiki benlik’ algısı tüm metni içerisine almıştır. Oğuz Atay bu romanın gerçeklikle bağını kopartmak için öyle bir emek vermiştir ki kurgu içindeki kurgunun ne kadar gerçek olup olmadığıyla ilgili bir ikilem başlatır. Sonuç okura bırakılır. Roman okur ile birlikte yazılır fakat esasında olan şey yalnızca tahmin edilebilir. Romanda hiçbir şey net değildir. Net olan tek şey bu arada kalmışlıktır. “Oyun” kelimesi bütün kitaba yayılmış bazen mecaz bazen gerçek anlamıyla kullanılmıştır. Aslında romanı bir tiyatro sahnesine çeviren Oğuz Atay, -bir bakıma Hikmet- en çok kelimelerle oynar ve sık sık kelimelerin önemini vurgular. Belki biraz da bu yüzden, roman boyunca her türlü anlatımın sınırlarını zorlar yazar. Anlatı, monologlarla, mektuplarla, sıkça kullanılan alıntılarla, Mütercim Arif’in kullandığı eski dil ile temelleştirilmiş, bilinç akışı tekniği ve tüm romana yaydığı Atay’a özgü ironik dil ile zenginleştirilmiştir. Bir yandan da oluşturduğu bu geniş dil atmosferi yoluyla bile belirsizliğe vurgu yapar Oğuz Atay. Saussure'a göre, dil semboliktir. Yani bir kelimenin veya dil işaretinin anlamı, kendisini diğer kelimelerden veya işaretlerden ayıran dil sistemi içindeki yeridir. Bu nedenle, dildeki herhangi bir birimin örneğin bir kelimenin anlamı, dilin içindeki diğer birimlerle olan ilişkisi ve farklılıklarıyla belirlenir. “Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor.” diyen Hikmet, kendisine has ironisini dil alanına da yayarak, dilden ibaret olan kelimelerin yetersizliğine de böylece vurgu yapar. Bu kadar titizlikle çalışılmış bir romanda, seçilen mekanın da önemi büyüktür. Hikmet’in Sevgi’den ayrıldıktan sonra taşındığı mekan bir gecekondudur. Oğuz Atay’ın sosyolojik ve psikolojik bir ülke şeceresini sunduğu bu romanında burjuva Hikmet için seçtiği yerdir burası. Oğuz Atay ironik yönünü burada da yansıtmıştır. Gecekondu, Hikmet karakteri için aykırı bir yerdir fakat alayla örtülü bir ideolojik duruşun göstergesi değildir. Bir yaşam biçiminin mekanıdır. “Bizi kimse anlamadı, biz de kimseyi anlamıyoruz. Hikmet de iç dünyasıyla gecekondu felsefesine uygun.” der Oğuz Atay. Bu aykırı mekanın yarattığı yabancılaştırıcı etkiyi, soyut iç dünya atmosferi oluşturmak için kullanılır. Yani gecekondu varoluş düzleminde romana yerleştirilir. Hikmet oyunlarını burada tasarlayacak, yaşamın aksayan yanlarını, toplumun insanlara zehrini yavaşça nasıl akıttığını, kah mizahla kah hüzünlendirerek yine burada anlatacaktır. Bir yandan da üst katında o meşhur albay Hüsamettin Tambay, alt katında ise dul kadın Nurhayat Hanım ile tanıştığı yerdir burası. Albay roman boyunca bir yandan Atay’ın iç sesi olacak bir yandan da komşusu olarak ona akıl hocalığı yapacaktır. Dönemin Türkiye’sinde bir albay olarak tasvir edilen Hüsamettin Tambay karakteri, kuralcılığı ve disipliniyle öne çıkarken, Hikmet’in ele avuca sığmaz, haşarı imajı, yine metne eklenen ironilerden bir tanesidir. Albayın sürekli savunduğu geleneksel edebiyatın özelliklerine karşı, Atay’ın ona “Onlar eskidendi albayım.” diyerek yaptığı göndermeler, Atay’ın bilinçli bir şekilde edebiyatın rüzgarını bir farklı yönden estirdiğini gösterecektir. Kendi yarattığı bir roman karakteridir Oğuz Atay. Belki de bu yüzden erken göçmüştür bu dünyadan. Oyunların bir tanesinde meçhul bir oyuncudur belki, sahnedekileri ürküten, izleyenini düşündüren. İçine doğduğu edebiyat şeraiti onun varlığını açıklayamaz. Belki de bu yüzden naif bir nida koparır okuruna; “Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?” Türk postmodern edebiyatının temel taşı olmuştur, kalıcı bir miras bırakmıştır ama Oğuz Atay’dan ne öncesi vardır ne sonrası...
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli OyunlarOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202231,6bin okunma
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.