Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

680 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Spoiler İçerir !! Doktor Freire. Başlangıçta nöbetçi psikiyatr olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ben bu sefer olaylardan ziyade çeviri ekibine bi teşekkür borçluyum. Şuana kadar seride gösterdikleri azime bakıyorum da. Yazarı bence oldukça iyi yansıtıyorlar. Kötü bir çeviri olsa büyük ihtimalle ne olduğunu anlamamız, o duyguyu hissetmemiz çok zor olacaktı. Yazara teşekkür ettiğim kadar, çeviri ekibine de teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Yeniden kitaba dönecek olursak ilk bölümle birlikte bizim doktora ve hastanesine büyük bir bölüm ayırıldığını görüyoruz. Ve bir de Mischell. Hani şu kitabın adını aldığı Sisle Gelen Yolcu. Kim olduğu bilinmeyen. Peki bu adam ne olacaktı ? Gizem de henüz başlamamıştı. Yani en azından bilindik bir cinayet senaryosu yerine yaşayan birinin kim olduğunu bulma çabası biraz alışılagelmiş yazıların dışında kalıyordu tabi. Tabi bu nereye kadar mı sürecekti ? Hemen geliyoruz efendim. Anais Chateled. Paramparça olmuş hatta Grange'nin deyimiyle 'Sanatsal' bir cinayetin olduğu gecenin, Cumartesi gecesinin şanssız ismi. Tam da cinayet ona mı denk gelecekti yani ?  Başkomiser olarak ilk cinayet vakası buydu çünkü. Anais ise ilk cesedi incelerken bir boğa başının insan başı yerine kesilerek konulduğunu görmüştü. Acaba direkt insan kafası kesilmeden mi boğa başı üstüne geçirilmişti ? Cinayete de oldukça sert bir giriş yapmıştık diyebiliriz. İlerleyen bölümlerde ve sıkça araştırmalarda ulaşılan cesetler ve ipuçlarında özellikle Patrick ve Sylvie’nin ölümü ve suikast girişimi sonrasında gene hikayenin kahramanının çizik bile almadan susturucu ve dürbünlü tüfeklerden koşarak uzaklaşabiliyor olması geçmiş dönem Cüneyt Arkın filmlerini gözümde canlandırdı diyebilirim. Kaçıncı kitabı bilmiyorum ama gene de huyundan vazgeçmedi, neyse canı sağ olsun. Freire’den başta da bahsetmiştik. Biraz kafası karışık bir eleman. Bu psikiyatr da geçmişini hatırlamıyor ve kendini araştırmaya çalışıyor. Freire, bir olay sonrası iyice kendinin kim olduğunu merak ediyor ve polis merkezine kadar giriyor. Victor Janusz olduğunu zannediyor ve Ben katil değilim diye not bırakarak kayıplara karışıyordu. Katil olsun veya olmasın bu adam çok kısa bir zamanda o durumdan bu duruma nasıl gelmişti büyük merak konusuydu tabi. Ancak burada dikkatimi çeken noktalardan biride adam sanık değil de tanık konumundayken kaçıyordu. Patrick Bonfils ölüyor, psikiyatrın arabası da cineyet yerinin orada bulunuyordu. Ancak Freire’nin hiçbir şey hatırlamaması da elimizdeki bilgilerin çelişmesine neden oluyor ; katili tanımlayamadığımız gibi, katil olup olmadığını da anlamıyorduk. Ağır bir kaçış sahnesi ve polis aldatmacası sonrası Freire artık Victor Janusz kimliği ile sokaklara dönüyordu. Janusz, evsizlerle birlikte takılmaya başlamış ve kendini tanıyan birini bulmak için neredeyse tüm evsizleri gezmişti. En sonunda bir kurumda toplandıklarında Şampuan adında bir bağlantı bulduğunu ve Emmaus gönüllüsü olduğunu öğreniyor. İkaros, Minotauros ve Uranos. Cinayetler bir Mitolojiye göre mi işleniyordu. Geçmişte ölen bir kişi ve ilk başta başına boğa kafası geçirilerek öldürülen başka biri. Peki bunları kim yapmıştı ? Janusz’un bunlarla bağı neydi ve o bir doktor muydu ? Janusz eskilerden kurtulmuş ve düzgün bir kıyafetle ele geçirdiği dava dosyasına ulaşmaya çalışmıştı. Dosyayı her zaman ki Grange’nin kahramanları usulüyle ele geçirdi. Oldukça rahat. Janusc kendi kimliğini araştırmaya devam ederken Nice kentinde -zombi diyebileceğimiz- biriyle görüşüyor. Ve kendisinin katil olduğunu öğreniyordu. Peki ama daha kitabın yarısı bile olmadığı zamanda katilin ortaya çıktığına kim inanırdı ki okurken. 2010 Nice Karnavalı ve Deliler. Janusc bir kimlik daha kazanıyor, Narcisse oluyor ve yeni bölüm de bu isimle başlıyordu. Narcisse ya da Janusz veya Freire yahut Arnaud mu demeliyim ki ressam olduğunu öğreniyor. Tabi son olarak da Nono Resimlerde bir gerçeklik fark ediyor ve resimlerini toplamaya başlıyor. Resimlerde ikinci bir gerçeklik ve X-RAY bağlantısı oldukça dikkat çekici noktalardandı. Yazar gene çözüm sürecinde bizleri şaşırtan bir teknik bulmuştu. Bir değişik tarz da yazarın bu karakteri her yeni bulgu ile birlikte yeni bir kimliğe kavuşturması diyebiliriz. Bu da karakterle birlikte bizim de merakımızı cezbeden bir durum tabi. Nereden nereye geldik. Tüm bu karakterler sanki Doktor Who dizisindeki Psişik Kağıt mevzusunu aklıma getiriyor. Sürekli saldırı ve kaçışlar, yine bir katilden beynini parçalayacak silahın patlamadan kurtulması ve en garibi de yaptığı onca araştırma ile bir profesör adını duyması. Bunun kendine yardım edeceğini zannetmesi. Peki ya gerçekten böyle oldu mu ? Beklendiği gibi yardım gördü mü yoksa büyük bir sürpriz bizi mi bekliyordu ? Ah gene bir As Bayrakları As muhabbeti dönüyor. Fayans süslemeleri ile ilgili gene bir İstanbul benzetmesi ve vapur iskelelerinin sevimli havasının yansıması gösterilmiş. Şöyle bir genel değerlendirme yaparsak özellikle final kısmında olan karşılaşma ve mücadele beni çok gerdi. Hatta bayağı bi sinirlendim desem yeridir. Bunun yanında gene katil ve kurban taraflarında yazarın taraflı bir yorum yaptığını –yani taraflı derken kurbanı savunduğunu ve işin sonunda kurbanın kazandığını söylemek gibi- söyleyebiliriz. Anlatım tarzı olarak da gene araya sıkıştırılan bir İstanbul hatta buradaki vapur benzetmelerine kadar gene oldukça sağlam araştırmalara dayanan ve bunların kullanıldığı, dile kolay 68 sayfa ve 2.5 gün gibi okul ve iş dönemini de kapsayan ve kısıtlı bir zamanda okunan, akıcılığı ve yer yer tam sıkacakken yeni bir bulgu ile bizleri heyecanlandıran –bazen de sinirlendiren- gerçek ve kurgunun Mitoloji ile birleştiği çok da güzel bir eserdi diyebilirim. Her zaman kitaplarla kalmanız dileğimle..
Sisle Gelen Yolcu
Sisle Gelen YolcuJean-Christophe Grangé · Doğan Kitap · 20185,1bin okunma
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.