Gönderi

184 syf.
·
Puan vermedi
Yeni Havvalar, Eski Âdemler
Kitabı okurken inceleme yazacağımı anlamıştım. Kafamda bir taslak da oluştu fakat birkaç sayfa daha okuyunca her şey birbirine girdi. Ben de çok toparlamak istemedim. Okurken darmadağın olduğum bir kitabın içeriğini, gerçekte yaşayanların olduğunu bilip de toparlayamadım. Bir kadın olarak yazmak zorunda hissettim kendimi. Kaybettiğimiz her kadın adına sesimizi duyurmak istedim. Haykırabilsem haykırırdım. Bu yüzden uzun bir inceleme oldu. İnceleme bile değildir belki de. Uzunca bir isyan, bir serzeniş, yer yer ağıt... Kitabın özetini çıkarmışsın diyenler de olacaktır. Hayır. Bu özetimizin kitabı. Kurgu bir kitabın incelemesinde spoiler almak beni de rahatsız eder ama bu ülkede yaşayıp, kadına şiddetin spoilerını izlememiş, okumamış olan var mıdır ki? Yoktur. Sizi okumak zor gelirse, eğer şöyle düşünün; Okumaya, görmeye dayanamadıklarınızı kadınlar yaşıyor. s.16 ••• Kavramlar önemlidir, mücadeleye yön verir Kadın Cinayeti Nedir? Kadın cinayeti kavramını gerçekten biliyor muyuz yoksa bu kavramı da kanıksadık mı? 'Kadın' cinayetini nelerle sınırlandırıyoruz? Hangi durumlarda bir cinayeti kadın cinayeti olarak ifade edebiliriz? Ne çok kadın cinayeti yazdım... Henüz cinayete kurban gidenleri anlatmadan üstelik... Kadın cinayeti "Embriyodan cenine, bebekten çocuğa, erişkinden yaşlıya kadar tüm kadın cinsiyetteki bireylerin sadece cinsiyetlerinden dolayı ya da toplumsal cinsiyet kimliği algısına aykırı eylemleri bahane edilerek, bir erkek tarafından ya da erkeğin motivasyonu ile öldürülmesi veya intihara zorlanması kapsamı" ile tüm yaşları ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden doğan tüm durumları kapsıyor. s.60 #244524038 Ne dehşet verici bir tanım. Zihinlerimizde ne kadar dar bir alana hapsedilmiş kadın cinayeti kavramı. Çoğumuz, kadının kocası, sevgilisi ya da aile üyesinden biri tarafından öldürülmesi olarak ifade ederiz. İntihara zorlanması denilince aklıma ilk önce psikolojik şiddet sonrası kadının intihara sürüklenmesi geldi. Biraz daha düşününce korkunç bir şeyi de farketmiş oldum. Korku filmlerinden bir sahne gibi...Bir erkeğin kadının kendisini öldürmesi için tehdit etmesi, şantaj yapması bazen de kendine zarar vermesi için uyarıcı bir madde vermesi ile sonuçlanan cinayet. Ne çok cinayet var kim bilir böyle intihar sandığımız... Bu yüzden içi boşaltılmış, magazinsel bir içerikten çok daha önemlidir kadın cinayeti kavramı. Bir gazete köşesinde birkaç satırla ya da birkaç saniyelik haberde basite indirgenerek ele alınamaz. Öldürülüşümüz, yaşamımız kadar kısa anılamaz. Kaynaklar "kadın cinayeti" kavramının ilk kez 1801 gibi görece erken bir tarihte İngilizce bir yayında "bir kadının öldürülmesi" anlamında kullanılıp, 1848'de hukuken tanınmış olduğunu gösteriyor. s.64 Tarihi eskiyi dayanmasına rağmen dünyada 90'larda, Türkiye'de 2010 yılında adıyla bir platform kurulması ile kadın cinayeti kavramının yerleşiklik kazandığı söylenebilir. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun ilk yıllarında, literatür taramasında Türkçe eserlerde sadece "namus bahanesiyle işlenen cinayetler", "kadın intiharları" yer alıp kadın cinayeti üzerine çalışmalara rastlanmıyordu. s.64 Tüm kavramsal mücadele ve gelişim mücadele yönünü ve şeklini belirlemede çok önemli bir yere sahip. Tüm bu mücadele sonucunda "kadın cinayeti" yerine ne diyemeyiz? #244516484 #244517144 ••• Biz çağ boyu öldürüldük. Siz şimdi 'görmek' istediniz Kadın cinayetlerinde oran mı arttı görünürlük mü? Bu noktada şiddetin kökenini irdelemiş Gülsüm Kav. Cinayetlerin temelindeki şiddetin, kadın düşmanlığının tarihsel kökenini okuduğumuzda bu mücadelenin bir asırlık değil binlerce yıllık bir mücadele olduğunu görüyoruz ve dünya kim bilir kaç kez döndü etrafında, biz bir adım bile ilerleyememişiz diyorsunuz. Ortaçağ'da bir toplu katliama dönüşen "içine şeytan kaçmış" gerekçesiyle, bazı tarihçilere göre milyonlarca kadının odun ateşin yakılarak öldürülmesi gibi örneğin... Ne farkımız var Ortaçağ'dan? Biz kadınlarda bu toplumda, her gün, her an öldürülme korkusuyla diri diri yakılıyoruz. #244498465 ••• Türkiye'yi Değiştiren Kadınlar "Anıt ördüğünde ve kadınlar yaşadığında anıt amacına ulaşmış olacak" #244524758 #244526342 Bu sözler öldürülen kadınlara ithaf edilen en etkili eserlerden olan "Anıtsayaç"ın yaratıcısı sanatçı Zeren Göktan'a ait. 2013 yılında "Sayaç" adlı sergisinde, Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'ndaki erkek hükümlülerin işlediği boncuk işlerinin arasından sanal dünyaya uzanan, kadın cinayetlerine dikkate çeken bu "dijital anıt"ı tasarlamıştı. s.73 Anıt sayaç bize gösteriyor ki şiddet sürekli olarak devam ediyor. Hiç durmadan atıyor sayaç Sayaç attıkça, bir saatli bomba misali, bir an önce çözüm bulmamız gerektiğini hatırlatıyor. Bize mücadeleye devam etmemiz gerektiğini, umudumuzun tükendiği noktada direnmemiz gerektiğini hatırlatan bir gerisayım... Anıt öldüğünde ve kadınlar yaşadığında anıt amacına ulaşmış olacak diyordu Zeren Göktan. Gün gelecek kendini imha edecek. Gün gelecek sayaç atmayacak. Bir gün kadınlar yaşayacak, anıtsayaç ölecek. ••• Google 2019 verilerinde Türkiye'de en çok aranan ismin kadın cinayetiyle öldürülen Emine Bulut olmasına Türkiye'deki kadınlar da dünya çapında etki yaratan eylemlerde karşılık verdiler. s.27 Emine Bulut... Nasıl unuturum Emine Bulut'a dair son görüntüyü? "Ölmek istemiyorum"dan daha insani bir cümle olabilir mi? Gözleri önünde annesinin ölüm çığlıklarını dinleyen bir çocuğu nasıl unutabiliriz? Bu feryadı işitmedik mi hep birlikte? "Anne ölme..." Bu videoyu buraya koymak istemiyorum. Açıkçası videoyu açıp izleme cesaretine de sahip değilim. Biz bu ülkede bir kadının "yaşam mücadelesini" Emine Bulut'un "Ölmek istemiyorum" sözleriyle anlamayacaksak ne ile anlayacağız? Şimdi durdurmayacaksak, önüne geçmeyeceksek bu cinayetlerin ne zaman geçeceğiz? 18 Ağustos 2019 yılından bu yana geçememişiz. Gelecekteki kadınlara, şimdiki hayatımızı geçmişteki kadınların mücadelesinin eseri demeleri için direnmeye devam edeceğiz. Belki de 2029'da anıt sayacı gömeceğiz! ••• 2019 yılında iyi şeyler de oldu; kadın cinayetlerini durdurmak için yıllardır süren mücadelenin simgesi olmuş "Asla yalnız yürümeyeceksin" sözleriyle yapılan #Las Tesis eylemleri ülke gündemine oturdu, dünya çapında dalgadalga yayılan dans performansı Türkiye'de bambaşka bir karşılık buldu. s.27 1 dakika 55 saniye ile her şeyin özeti... youtu.be/k9hLiHiv64U?si=... Peki sonra ne oldu Las Tesis eylemlerine? sessizkalma.org/tr/savunucu/las... Las Tesis sesi ile yayılan bir dans değil özgürlük eğilimidir. Kadınların eşit ve özgür oldukları bir dünyaya duyduğu özlemdir. s.35 Kadınlar seslerini duyurmak için bağırdılar. Sustular ve pankartlarla konuştular. Yürüdüler, bu düzeni değiştirilebilecek her yere yürüdüler. Dans ettiler, şarkılar söylediler. Kadınlar ölmemek için her şekilde direndiler. Yine de öldüler. ••• Benden Önce Ölenler, Öldürülenler Her evin kapısında CEREN ÖZDEMİR, reddedilen her korunma başvurusunda AYŞE PAŞALI, her şarkıda DEĞER DENİZ, her kuaförde MUHTEREM EVCİL, her sınavda CEREN DAMAR, her kedi sevgisinde MERVE KOTAN, her plazada ŞULE ÇET vardır. Her şehirde ÖZGECAN adı verilmiş bir yer, dünyanın ummadığınız bir yerinde "Ölmek İstemiyorum" sözleriyle EMİNE BULUT ve en olmadık yerlerde karşınıza çıkan, adlarını tek tek sayamayacağınız kadar ÖLDÜRÜLEN KADIN vardır. #244361142 Münevver Karabulut (1991-2009) hizliresim.com/duawu5m Münevver Karabulut, Cem Garipoğlu tarafından öldürüldüğünde 17 yaşında bir lise öğrencisiydi. 2009 yılında İstanbul'da bir çöp konteynerında, başı vücudundan ayrılmış biçimde bulunan cansız bedeninin testereyle parçalandığı ortaya çıktı. Fail uzun süre saklanmayı başardı, tam 197 gün sonra yakalanmasına Münevver'in acılı babası Süreyya Karabulut'un başka çaresi kalmadığı için yaptığı testere eylemiyle mümkün olabildi. s.77 hizliresim.com/kefn4y2 Münevver cinayeti ve sonrasında yaşanan gelişmeler, tam teşekküllü bir skandallar zinciriydi. Cem Garipoğlu aylarca yakalanmadığı gibi failini yakalayıp yargılamakla sorumlu İstanbul Emniyet Müdürü sonradan sözlerinin çarpıtıldığını iddia etse de, evladını kaybeden Karabulut ailesine "kızlarına sahip çıksalarmış" diyebildi. s.77 Kızlarına sahip çıksalarmış... Evlatları vahşice katledilmiş bir aileyi bir de böyle katletmek... Bu cümleyi kuran ve destekleyen zihniyetin ne kadar tehlikeli olduğunu irdelemek zorundayız. Zorundayız çünkü bu insanlarla aynı toplumu paylaşıyoruz. Bu zihniyet bizden uzakta değil. Aksine hayatımızın her yerinde olabilir. Belki çalıştığımız yerde patronumuz, iş arkadaşımız olarak çıkıyor karşımıza, belki komşumuz, belki her gün uğradığımız esnaf...En kötü ve acısı belki de ailemizden biri. Bu yüzden bu cümlenin etkilerini ve arkasında yatan düşünce ile yüzleşmek mecburiyetindeyiz. Kızlarına sahip çıksalarmış demek, kadın cinsiyetine sahip kişilerin 'sahiplenilmediği' takdirde böyle şeyler yaşamasının normal olduğunu, 'sahipsiz' bırakılan kadınlara bu vahşeti yaşatan erkeklerin de gerekçesi olduğunu öne sürüyor. Bu şiddeti desteklemek ve normalleştirmektir. Sahip çıksaydın kızının başına bu gelmezdi demek, kızın bunları yaşamayı hak etmiş çünkü ailesi gereken korumayı sağlamamış bu yüzden sizin kızınız paramparça edilip çöp konteynırına atılmayı haketmiş demektir! Biz kadınlar öldürülmeyi hiçbir zaman normalleştirmeyeceğiz! Öldürülmeyen son kadın kalana kadar bile olsa kabul etmeyeceğiz! Bu hastalıklı düşüncenin temelinde kadının özgürleşmesine duyulan öfke yatıyor. Kadının mutlak olarak birilerinin kontrolünde olması gerektiğini, korunması için sahip çıkılması (!) gerektiğini savunan gerici düşünce. Peki bu düşüncedekiler, sizler kadınları kimlerden korumaya çalışıyorsunuz? Bir başka erkek de 'korumak' istediği kadını senden mi koruyor? Bu konuya dair yerinde bir sözü paylaşmak istiyorum. "Tanıştığım her erkek beni korumak istiyor, neyden korumak istediklerini anlamıyorum." - Mae West Ayşe Paşalı (1968-2010) Ayşe Paşalı 2010 yılında öldürülmeden önce, şiddetten kurtulmak için boşanmış ancak boşandığı erkekten şiddet görmeye devam etmiş, korunmak istemiş, dönemin 4320 Sayılı Koruma Kanunu ise resmi evlilik şartı aradığından koruma talebini reddetmişti. Toplumun hafızına kazanan Ayşe Paşa'lının darp edilmiş yüzüyle bize baktığı o fotoğraf, ona ağır şiddet uygulayıp sonra da adliyede şikayetçi olmaması için tehdit eden erkek çok net gösterir. İşte fotoğraftaki bu netliğe rağmen yasa o adamı tehlike olarak görmemiş ve o adam gidip Ayşe Paşalı'yı öldürmüştü. s.82 İşte o fotoğraf... hizliresim.com/4d8qydk Bu fotoğraftaki kadın, Canım Ayşe, her şeyi anlatmış gözleriyle. Yalnızca görünce insanın içini parçalayan yüzündeki morluklarla değil, koskoca dünyada yapayalnız bırakılmışlığın bakışıyla anlatmış. Anlamışlar mı? Kimse anlayabilmiş mi? Anlaşılsaydı şu anda aramızda, belki bir kaldırımda yanımızdan yürüyüp geçecekti. Aynı manavda yan yana durup meyve seçecektik belki. Hiç tanımayacaktık o an. Sıradan bir insan gibi geçip gidecektik yanından. Şimdi ise anlıyoruz Ayşe'yi fakat Ayşe için bu anlayışın hiçbir önemi yok. Cinayet sonrası delil taramada ise failin bilgisayarında Türk Ceza Kanunu'nda yaralama ve cinayet suçlarıyla ilgili indirimleri araştırdığı ortaya çıkmıştı. Bu suç işlemeyi kafasından geçiren, tasarlayan fail, demek ki indirimleri görünce rahatlayıp cinayeti işlemişti. s.82 Ayşe Paşalı'nın katilinin cinayet planının ortaya çıkmasıyla birlikte, cezalara dair kanundaki açıklıklar gözler önüne serildi. Caydırıcı cezaların olmaması suça teşvik ediyor ve bu suçlara yönelik oranların hızla artmasına neden oluyor. Bunun aksini söylemek mümkün değil. 'En fazla 3 yıl yatarım' cümlesine hepimiz bir yerde denk gelmişizdir... Ayşe Paşalı cinayetinde de görüldüğü üzere katil zanlısı ömründen kaç yılı bir cinayetle takas edebileceğini hesaplamış. Ceza indirimi alabileceği durumları değerlendirmiş ve Ayşe'yi öldürmüş. Burada sorgulamamız gereken şey suçun mu cezaya, cezanın mı suça yönelik olduğudur. Bir ceza, suça dair davranışları önleme ve azaltmaya yaramıyorsa neden vardır? Ayşe şiddetten kurtulmak için boşandı. Boşanmasına rağmen yine de kurtulamadı. Haklı olarak yaşadığı devlet tarafında korunmak istedi. Bu sefer de boşandığı için haktan mahrum bırakıldı. Ayşe'ye kurtulma şansı bırakılmadı. Ayşe yaşamanın hangi suçunu ve cezasını çekmeye mecbur bırakıldı?! Esin Işık(1984-2010) Esin Işık, 25 yaşındaydı, Siirt'te öğretmendi, evli olduğu Güven Güneş'ten boşanmak istiyordu. 2010 yılında bir gün Tillo kayalıklarının dibinde cansız bedeni bulundu. Güven Güneş, oraya birlikte pikniğe gittiklerini, Esin'in kayalıklardan atlayarak intihar ettiğin öne sürmüş, dosya intihar diye kapanmıştı. Bizim bütün bunlardan, Esin'in ailesinin sonraki zamanlarda "Kızımızın intihar ettiğine inanmıyoruz, bize yardım edin" başvurusuyla haberimiz oldu ve Siirt yollarına düştük. ... Siirt'te yeniden başvuruya, hakimin keşif gezisinde "Burası piknik yeri değil" cevabı vermesi üzerine dosya yeniden açıldı. Ardından Esin'in tırnakları arasında Güven Güneş'in DNA örneğinin bulunmasıyla bu dava ilerledi. ... Çağdaş Hukukçular Derneği'nin işkence ile mücadele deneyimi, yüksekten düşmeler konusunda başka hiçbir yerde bulunmayacak bir tecrübeyi kazandırmış, bu fikir akla ancak böyle gelebilmişti. Nitekim üç yılın sonunda ODTÜ Fizik Bölümü'nün inceleme raporunun gelmesiyle mücadele tarihimizde unutamayacağımız bir anı yaşadık. Rapor "Esin'in herhangi bir dış etki olmadan düşme ihtimali yüzde 0" diyordu. s.85 İşte böyle bir mücadele sonucu öldürüldüğü ortaya çıktı Esin'in. Bizim toplumumuz gibi toplumlarda, başkalarının hayatında söz sahibi olduğunu sanan toplumda, intihar eden kişiye dair neler konuşulduğunu hepimiz istemesek bile duyuyoruz. İntihar sonucu ölüme sebepler aramak, bulmak bazen sebepler uydurmak... Tüm bu acı ve baskıya rağmen Esin'in ailesi, Esin'in intiharına inanmadı. İnansalardı belki de bu fail aramızda yaşayacak ve ortaya çıkmayan cinayetinde güç alarak başka canlara daha kıyacaktı. Bilimin ışığına değinmesek olmaz sanırım. Bilim olmasaydı ne faili meçhuller olacaktı düşünmek bile istemiyorum. Hele ki bilim çağında bile çözülememiş sayısız cinayet varken... Bir yerden düşme sonucu şüpheli ölümlerin sıklığını haberleri takip eden herkes farketmiştir. Bir dönem neredeyse her gün bir balkondan, pencereden düşen kadınlara dair haberler vardı. Hepsinde de insanın içini kemiren bir kuşku... Şule Çet cinayeti de Esin gibi bir emsal oldu. Şule Çet'in, bir plazanın 20.katından atlayarak intihar edildiği ileri sürülmüştü. Soruşturma savcısının yeterli çalışmayı yapmadığı, mahkeme tarafından atanan bilirkişi heyetinin tecavüz ve cinayet delillerini görmezden geldiği iddia edilince Şule Çet'in davasını kadın örgütleri sahiplenmişti. Kadını sahiplenmek değildir bu. Cinayete kurban giden bir kadının davasını sahiplenmektir. Ayrıca örgütlü hareketin gücünün kanıtıdır bu dava. Kadın dayanışmasının önemli bir örneğidir. Kadınlar birlikte asla yalnız yürümeyecek! Kadın örgütlerinin itirazı sonucunda otopsi raporları incelendi ve intihar değil cinayet olduğu ortaya çıktı. Böylece tıpkı Esin gibi Şule'nin şüpheli ölümü 'intihar süsü' verilmiş bir cinayet olarak zihinlerimize kazındı. İntihar süsü...Ne trajik ne yaban bir tamlama... Emine Yayla(1995-2012) Çocuktan "gelin" tecavüz suçlusundan "koca" olmaz. #244582647 Emine yani 15 yaşında cinsel saldırıya uğradı suçlu ile evlendirildi evliliği boyunca gördüğü şiddete iki yıl dayanabildi boşanmaya karar verip Bir buçuk yaşındaki çocuğuyla babasının evine sığındı ama şiddetten kurtulamadı ailesinin evinde aynı erkek tarafından bıçaklanarak öldürüldüğünde 17 yaşındaydı. Tecavüze uğradığında çocuktu, tecavüz eden erkeğin yargılanması gerekirken evlendirilirken çocuktu, öldürüldüğünde de çocuktu. s.86 #244596063 Çocuk gelin... Biz 9 yaşındaki çocukların evlenebileceğine dair fetva veren Diyanet İşleri Başkanı'na sahip bir ülkeyiz. Bizler adı çıkmasın da bir an önce yuvası olsun diye okul çağındaki çocukların kocaman adamlarla evlendirildiği bir ülkeyiz. Bizler "Küçüğün de rızası var" diyen bir adalet Adalet Bakanı'na sahip ülkeyiz. Bizler dini eğitim çatısı altında tarikatlarda çocukların tecavüze uğradığı ve suskun bir ülkeyiz. Bu konuda diyecek bir şeyimiz kaldı mı bilmiyorum. Oyun oynaması gerektiği yaşta çocuk doğuran "çocukların", küçücük bedenine dokunan pis eller yüzünden evlendirilen "çocukların", ufacık bedeniyle uğradığı şiddet ve tecavüz yüzünden yaşayamayan "çocukların" mücadelesini vermek zorundayız. Şiddeti normalleştirmeyeceğiz. Keşke ülkenin utançları birkaç kişiyle sınırlı olsa fakat bu bireysel bir utanç kaynağından ziyade zihniyetsel bir utanç. Başka örnekleri mi? Elbette var. 1.Erdoğan, Belediye Başkanlığı döneminde “Bana bir keresinde bir gazeteci geldi, karşıma geçti. Bacak bacak üstüne attı. Makyaj çantasını çıkardı, sanki benimle alay ediyor. O zaman da il başkanıyım. Kaşlarını, sağını solunu pudralamaya başladı. ‘Sayın başkan siz makyaja da karşısınız’ dedi. ‘Ben kullanmam, sizin herhalde ihtiyacınız var’ dedim. Şaşırdı. ‘Hani var ya, kaportası dökük araçlar olur. Makyaj yaparlar. Boyarlar. Bizim kaporta sağlam, makyaja ihtiyacımız yok’ dedim. ( 1996 ) 2. Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in Yüksek Danışmanı, Çankaya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Doğan Soyaslan, TBMM Adalet Komisyonu Alt Komisyonu’nda gerçekleşen TCK toplantısında tecavüzde evlenme koşuluyla ceza indiriminin tasarıda kalması gerektiğini savunarak “Kimse, bakire olmayan biriyle evlenmek istemez. Türk toplumunda tecavüze uğrayan kıza, ‘Madem başına bu iş geldi, evlen’ derler. Bu toplumda, kız kardeşini kaçırıp tecavüz edeni, onunla evlenmezse takır takır vuruyorlar. Bunun aksini söyleyen de sahtekardır. Kaçıran kişi ırzına geçtiği kızla evlenince daha iyi olmuyor mu? Bekareti bozulduysa onunla evlenilmeli. Evlenince de cezadan kurtulmalı.” dedi. ( 22 Ocak 2003 ) 3. TCK yasa tasarısı hazırlama komitesi başkanlığını yürüten Ord. Prof. Sulhi Dönmezer tasarıda eleştirilen “Namus indirimi”, “Bekaretin ağırlaştırıcı neden sayılması” ve “Evlilikte tecavüz” gibi konulara 19 Kasım 2003 tarihinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde verdiği konferans sırasında değindi ve evlilik içi tecavüz hakkında “Bu sorunlar aile içinde halledilmeli. Özgürlükçüyüz diye evlilik içinde zorla ırza geçmeyi suç sayarsanız iftiraların önü alınamaz. Bu suç sayılırsa karısı uyurken, cinsel şehvetini karısının üzerinde gideren bir erkek de tecavüzcü sayılır. Kadın kalktığında ‘benim rızamı almamıştı’ diye mahkemeye koşabilir.” Dedi. ( 19 Kasım 2003 ) 4. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, AKP Kocaeli İl Kadın Kolları Teşkilatı'nca düzenlenen Dünya Kadınlar Günü Dayanışma Çayı'nda “Türk hanımları evinin süsüdür” dedi. ( 27 Mart 2005 ) 5. AKP Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ‘’Cehennemlik olanlar da bana gösterildi, çoğunun kadın olduğunu gördüm.’’ yazılı kitapçık dağıttı. "Kırk Hadis-i Şerif" adlı kitapçıkta kadınların "cehennemlik" olduğu, ancak beş vakit namaz kılıp kocasına itaat ederse cennete gidebileceği ifadeleri yer alıyor. ( 23 Temmuz 2006 ) 6. Akp’li Tuzla Belediyesi'nin yeni evlenen çiftlere verdiği, Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren'in yazdığı "Delilleriyle Aile İlmihali” isimli kitapta nikah, boşanma, mahremiyetler, kadın ve çocuk haklarına ilişkin kadını toplumsal ve ekonomik hayattan dışlayan görüşler yer alırken “Kadına iz bırakmadan dayak atmak mübah” denildi. ( 2 Mayıs 2006 ) 7. Akp Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, “Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kadınları, feminist ideolojinin kölesi olmadılar, olmayacaklardır.” dedi. ( 4 Mayıs 2008) 8. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu kendisinden iş isteyen kadınlara "Evdeki işler yetmiyor mu?" dedi. ( 13 Mart 2009 ) 9. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek “Kadınlar iş aradığı için işsizlik artıyor” dedi. ( 20 Mart 2009 ) 10. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Münevver Karabulut cinayeti hakkında “Kızlarına sahip çıksalarmış” dedi. ( 28 Nisan 2009 ) 11. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin Ankara İl Kongresinde Münevver Karabulut cinayeti ile ilgili “Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya” dedi. ( 20 Temmuz 2009 ) 12. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kapatılan DTP’li Mardin Milletvekili Emine Ayna'yı kastederek, "Çok garip bir yaratık. Allah akıl fikir versin" dedi. (22 Aralık 2009) 13. Recep Tayyip Erdoğan kadın örgütleriyle yaptığı toplantıda “Kadın-Erkek eşitliğine inanmıyorum, Kadından anneliği çıkarırsanız geriye kutsal bir şey kalmaz” dedi. ( 18 Temmuz 2010 ) 14. Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Hasan Albayrak devlet yurtlarında kız öğrencilerin saat 21.00'dan sonra kilit altında tutulmasını savunarak, "Ben o saatte kız çocuğunun başı boş sokakta dolaşmasını doğru bulmuyorum. Kız çocuğunun barda ne işi var" dedi.( 25 Kasım 2010 ) 15. Akp’li Milletvekilleri tarafından TBMM'ye sunulan ve "hadım yasası" olarak nitelendirilen "cinsel saldırı suçu ile çocuklara ve reşit olmayana tecavüzden yargılananların hadım edilmesini" öngören tasarıya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker “Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir” dedi. ( 16 Şubat 2011 ) 16. Tayyip Erdoğan, Büyük Anadolu Otelinde düzenlenen Türk Metal Sendikası 16.Kadın Kurultayı’nda “Kadına şiddet abartılıyor” dedi. ( 7 Mart 2011 ) 17. Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Genel Başkanı Nurettin Özgenç, 8 Mart vesilesiyle yaptığı açıklamada “Fiş prize eşit değildir. Kadın erkek eşitliği safsatadan ibarettir” dedi. ( 8 Mart 2011 ) 18. Ordu'nun Ünye ilçesinde, AKP Ünye İlçe Tanıtım ve Medya Başkanı Süleyman Demirci sosyal paylaşım sitesi Facebook'taki sayfasına, başı açık kadınlar için "Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır" dedi. ( 10 Mart 2011 ) 19. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün danışmanı Yusuf Müftüoğlu “Ne yalan söyleyeyim, yılbaşının hemen ertesi günlerinde gazetelerde kutlamalar sırasındaki taciz haberlerini okumak hoşuma gidiyor” dedi. (13 Mayıs 2011 ) 20. Akp’li Fatih ve Eyüp Belediyesinin aile danışmanı Sibel Üresin “Çok eşlilik yasal olsun” dedi. ( 24 Mayıs 2011 ) 21. Tayyip Erdoğan, Hopa'daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş hakkında "O kadın, kız mıdır kadın mıdır?" dedi. ( 4 Haziran 2011 ) 22. Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası (DİN-BİR-SEN) Genel Başkanı Lütfi Şenocak, şiddet gören kadının tek tuşla polisi çağırmasının evlilik kurumuna zarar vereceğini söyledi. ( 3 Ağustos 2011 ) 23. Çorum Kargı’daki kız çocuklarının okula gönderilme oranları ile ilgili yorum yapan AKP’li Meclisi Üyesi Erhan Ekmekçi, ‘’Kızlarımız okuyor ama bu seferde erkeklerimizi evlendirecek kız bulamıyoruz’’ dedi. ( 5 Şubat 2012 ) 24. Tayyip Erdoğan, sezeryanla doğuma karşı olan bir başbakan olduğunu, kürtajı bir cinayet olarak gördüğünü söyledi. ( 25 Mayıs 2012 ) 25. Sağlık Bakanı Recep Akdağ: "Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar" dedi.( 31 Mayıs 2012 ) 26. TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve AK Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, tecavüze uğrayan kadınların doğurması gerektiğini savunarak, “Bosna’da tecavüze uğrayan kadınlar doğurdu. Anne karnında o bebekler öldürülseydi, tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı” dedi. ( 31 Mayıs 2012 ) Bitti mi? Hayır. Devamını okumak ve öfkeden kafayı yemek isteyenler için listenin devamını bırakıyorum. google.com/url?sa=t&source... ••• 6284: Yasayı Uygula, Kadını Yaşat "İstanbul Sözleşmesi" Gerçek adı: "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi." 11 Mayıs 2011'de imzaya açıldığı yer İstanbul olduğu için güzel şehrimizin adıyla anılıyor. Ayrıca Türkiye sözleşmeyi onaylayan ilk ülke oldu, daha sonra Avrupa Konseyi üyesi olan 45 ülke ve Avrupa Birliği imzaladı, imzacı ülke sayısı tamamlanarak bir ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. s.123 İstanbul Sözleşmesi Neden Önemli? #244374739 İmzalandığı dönemde kadın cinayetlerini önleme, kadın cinayetleri oranını azaltma, şiddete meyilli erkekler üzerinde caydırıcı etki yaratmakta bu denli etkili olan İstanbul Sözleşmesi yine belli bir kesimin düşünce yapısına uymadığı için uygulanmadı. Bu süreçte İstanbul Sözleşmesi'nin kabul edilmemesi gerektiğini savunan kadınlar gördük. Kadını yaşatmak için gereken önlemlerin alınmamasını savunan kadınları gördük. Bu sözleşme aile yaşantısını bozuyor denildi. Kadınların öldürüldüğü bir toplumda hangi aile kavramından söz ediliyor? İstanbul Sözleşmesi bünyesinde LGBT+ bireyleri hakkında yer alan ifadelerden duydukları rahatsızlıkları toplumdaki tüm kadınlara mâl ettiler. Kendi ahlâk ve inanç kavramlarını tüm topluma da dayattılar.İstanbul Sözleşmesi imzalandığında bu kadar ilerleme kaydetmişsek, tam olarak uygulansaydı düşünün neler olurdu. Sözleşmenin iptalinden beri öldürülen kadınlar belki hayatta olurdu, aramızda olurdu. Olmadı. Şu an da aramızda olmayan tüm kadınların sorumlusu katilleri kadar İstanbul Sözleşmesi'ni reddedenler, uygulamayanlar, uygulatmayanlardır. ••• Aslında kitapta yer alan her kadını yazmak istedim incelemeye fakat son kısmı ekleyince devam edemedim. O kadar eksik geliyor ki incelemem yitirdiğimiz kadınların acısını sözcüklerle ifade edemedim. Onlar hepsini yaşamışken... Bir son yazmak istedim. Bizler öldürülüyoruz. Bizler ölmemek için çığlıklar atıyoruz. Bizler kurtulmak istediğimiz caniden öldürülmemek için korunmak istiyoruz, korunmuyoruz. Yine de direniyoruz ve direnmeye devam edeceğiz. Gelecekteki kadınlara korkusuz günler bırakacağız. Gelecekteki kadınlara özgürce yaşamlar bırakacağız. Gelecekteki kadınlara güvenli sokaklar bırakacağız. Bu incelemeyi tüm kadınlara ithaf ediyorum. Dili, dini, rengi, ne olursa olsun yaşam mücadelesi veren tüm kadınlara... Yaşasın Kadınlar Playlisti open.spotify.com/playlist/2zFTDm...
Yaşasın Kadınlar
Yaşasın KadınlarGülsüm Kav · Doğan Kitap · 2020192 okunma
··
1.575 görüntüleme
Grekov Kafkayevski okurunun profil resmi
yazdıklarınıza ek olarak şunu da şuraya bırakayım; #243367747
Cahilliğime kitap•ülkeme Atatürk okurunun profil resmi
Okurken öfkeden havayı yumruklamış olabilirim ama yine de teşekkür ederim :') Çiçeksiniz benim için 💐🤭
3 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.