‘’Yalnız bir kütüphaneci olan June Jones, büyüdüğü sakin İngiliz kasabasından hiç ayrılmamıştır. Utangaç ve içine kapanık olan June, hayatını dünyaya açmaktansa kitaplara gömülerek geçirmeyi tercih eder. Ne var ki kütüphanesi kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, yaşadığı yerin kalbi olan ve annesinin en güzel anılarını içinde saklayan bu yeri kurtarmak için rafların arkasındaki yerinden çıkmak zorunda kalır.’’
Bu paragraf kitabın arka yüzündeki tanıtım yazısından küçük bir kesit. Bence hikayenin en sade özeti tam anlamıyla budur. Ama kitabı okuduğunuzda bu kadar basit olmadığını anlayacaksınız…
Kütüphane sizce nedir?
Belki de doğru soru sizce kütüphane nasıl olmalıdır?
Şimdilerde özellikle büyük şehirlerde harika konseptli kütüphaneler var; geniş, ferah, modern… Herkes gelip okumasını ya da araştırmasını yapıyor ve gidiyor… Benim hiç kütüphane arkadaşım olmadı mesela. Sizin oldu mu?
İşte June’un kütüphanesi sadece kitaplardan ibaret değil. Sekiz yaşındaki bir çocuğun gözlerini dünyanın harikalarına açabileceği ve seksen yaşında yalnız bir kadının onun için en önemli şey olan insanlarla bağ kurmak için geldiği yerdir. Bir gencin ödevini yapabilmek için değerli sessiz bir alan, yeni gelen bir göçmenin kendine yeni bir topluluk bulacağı bir yerdir…
İşte June’un sahip olduğu bu harika kütüphanenin kapatılması durumuyla beraber June da saklandığı kitaplarının arasından çıkar ve bu güzel kütüphanenin birbirinden farklı ve değerli insanlarıyla ilk defa gerçek bir bağ kurar. Kitapta buraya çok vurgu yapılmasa, daha çok arkadaşlık ve arkadaşlık ilişkileri ön planda tutulsa da bence June’un bu açılımında biraz da Alex’in etkisi var…
Alex kim mi? Onu da okuyarak kendiniz keşfedin:)
Çünkü bu içinizi ısıtacak çok tatlı bir hikaye!!!
İyi okumalar...