Gönderi

Körlük (Saramago)
Öncelikle şunu belirteyim : Kitap incelemesi yapmayacağım. Yazının başlığı her ne kadar aksini iddia etse de boşverin onu. Meselenin odak noktası kitap ve hayal ürünü karakterler yerine dibine kadar gerçek bir insanın hikayesi olacak. (Böyle söyledim diye korkmayın. Realist değil sürrealistim.) Bundan epey zaman önce bir etkinliğe katılmıştım. Herkes Saramago kitabı okuyacak ve incelemelerini paylaşacaktı. Bir kitap seçtim. Körlük. Elbetteki körlük metafor olarak kullanılmıştı. Yazarın haklı olduğunu biliyordum ve bunu kanıtlamak istiyordum. Bu yüzden uzun soluklu bir hikayenin peşine düştüm gerçekleri ortaya çıkarabilmek için. Sonunda istediğim tepkiyi aldım ve haklı olmaktan hem utanıyor hem de gurur duyuyordum. (Sueda Reyyan' a not: Yazımın bu kadar gecikmesinin sebebi beklediğim "sıradan insan" ruhunu ortaya çıkaramamaktır. Nihayet o da tamam.) Sizleri gerçeğin ve doğrunun ne olup ne olmadığı kavgasıyla sıkmak istemiyorum ve açıkcası benim de pek bir fikrim yok doğrular hakkında. Belki gerçekler hakkında bir şeyler fısıldayabilirim kulağınıza. Sadece kalbimde, zihnimde ve akciğerlerimde biriktirdiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hissettiklerimi ve düşündüklerimi daha net bir şekilde açıklamak isterdim ama maalesef içimizde biriktirdiklerimizi kelimelerle kirletmeden anlatabilmenin başka yolu yok. Aslında bir şey var ama bu, insanoğlu olarak pek beceremediğimiz bir yöntem. Sarılmak... Evet, sarılmak. Öylece, kuru kuruya sarılmak, konuşmadan, sadece akciğerlerimizin şişerken çıkardığı o titreşimi hissederek! Şöyle bir iki saat hiç bırakmadan sımsıkı sarılarak, ağlayarak biraz da, biraz severek, sevdiğimizle birbirimize karışarak. Gözlerini kapattığında gördüğün siyah boşluğa bakarak sarılmaktan bahsediyorum. Böyle çok daha kolay anlatabilirdim ama biliyorsunuz bu mümkün değil. İnsan sarılmak dışındaki tüm durumlarda yalnızdır. Buradaki kalabalığa aldırmayın. Yalnızsınız. Henüz vakit varken hiç düşünmeyin gidin ve sarılın sevdiklerinize. Başarısız olmaktan nefret eden bir 'insan' olarak ben, hepinize sarılmayı o kadar çok isterdim ki! Ama biliyorum bu imkansız. Bu yüzden hiç denemeyeceğim bile. Ama içimizden bazılarını gerçekten kucaklayacak, bazılarımızı da yerden yere vuracağım. Tıpkı, o bazılarının bütün insanlığa yaptığı gibi! Kin ya da nefret değil bu dostlarım. Yapmak zorundayım. Mecburum buna. Çünkü insanlara kızgın ve dargınım. Tüm dünyanın her gün "aynı potansiyelle" uyandığı ancak içindeki bu cevheri hiç kullanmadan yeniden yatağına döndüğü bir gerçeğin hikayesini paylaşmak istiyorum. Bir Sandalye'nin rüyası bu. Ama sonuna kadar haklı olduğu bir rüya. Sandalyeler rüya mı görür? demeyin. Rüya görmek herkesin hakkıdır. Çünkü rüyalar Hakk'tan gelir. Hakk' tan gelen ise Hakk'ı temsil eder. Bu yüzden dünyadaki herkesin en az 1 rüya hakkı vardır. Haksızsam söyleyin. Hak hukuk bir kenarada; Sandalyeler rüya görür mü? Görürlerse, kime anlatırlar rüyalarını? Ben söyleyeyim cevabı: Asıl Sandalyeler rüya görür, hemde normal insanlardan daha çok. Sadece kimse onları dinlemiyorken konuşup tartışırlar rüyalarını. Böylece biz de onları rüya görmez zannederiz. Birkaç kez fısıldaştıklarına dahi şahit oldum. Rüyası ile dünyası iyiden iyiye birbirine karıştığı için ayıplanmaktan korkar ve bizlere hiçbir şeyden bahsetmez Sandalyeler. E madem rüya görür bu Sandalyeler, o zaman bunların bir de gerçekliği olmalı. Öyle değil mi? Dedim ya bilmez onlar; Gerçek ne, rüya ne? "Neyden bahsediyorsun sen! Hiçbir şey anlamadım. Saçma sapan, bir gerçek diyorsun bir rüya.." dediğini duyar gibiyim. Haklısın. Bir gerçek, bir rüya. Dünyamızın özeti bu değil mi zaten. Bir gerçek, bir rüya. Ama hangisi gerçek, hangisi rüya! Mesela ben uyuduğumda gördüğüm dünyanın gerçekliğine inanıyorum. Uyandığımda ise rüya görmeye devam ediyorum. Çünkü içinde yaşadığımız dünya, gerçek olamayacak kadar bayağı görünüyor gözüme. Bir türlü inanasım gelmiyor insanlara ve yaptıklarına. Bu yüzden kendi gerçekliğimi yarattım dostlarım. Gözlerimi kapattığım her an kendi gerçeklerimle iç içeyim. Orası benim Cumhuriyetim. Orada, gerçekte benim doğruda. Şimdi gelelim gerçeğin hikayesine. Yani Sandalyelere. Dünyanın en hüzünlü tablosunu yapmak isteseydim eğer kalabalık bir yemek masası çizerdim heralde. Muhtemelen bir kahvaltı masası olurdu bu. Şimdi sor kendine, "hüzün bunun neresinde?" diye. Hüzün, orada bomboş, tek başına duran Sandalyede. Söylemediğim için siz bunu tasavvur edemediniz tabiiki. Ama şimdi söylüyorum. Artık istediğiniz kadar boş Sandalye hayal edebilirsiniz. Bazı Sandalyeler sonsuza kadar boş kalırlar. Baba' lar o boş sandalyelere ceketlerini asarlar. Giyilmekten rengi bomboz olmuş, cepleri sarkmış ve sigara kokan eski püskü ceketlerini asarlar. Bazı Baba' lar öylesine asarlar ceketlerini o boş sandalyelere. Ama bazıları vardır ki, çocuklarına gün boyu sarılabilmek için asarlar ceketlerini boş Sandalyelere. Kahvaltıda, öğle ya da akşam yemeklerinde boşluğu ölesiye kucaklayan ceketlerini, şöyle bir geçiriverirler sırtlarına... Anneler ise daha bir dalgın yıkar bulaşıklarını. Günlük ev işlerini yaparken bile hep bir şeyleri eksik yapmıştır. Ya tuz atmayı unutmuştur yemeğe, ya pilavın suyunu tutturamamıştır... Bazı elbiseleri hiç yıkamaz anneler, bazı yatakları hiç toplamaz. Keşke dağınık olsaydı da şuraları şöyle bir toplayıverseydim derler. Benim. Affan bin Osman. Eski bir madde bağımlısıyım. Kurtuldum. Maddeden değil, ölmekten kurtuldum. Şimdilik... Şimdilik sadece hayattayım. Ötesi berisi yok bu işin. Hayattasın sadece. Madde bağımlıları olarak bizlerin kendini ifade edebileceği çok fazla platform yok. Çünkü bizleri anlayabilecek insan sayısı ve kaderleri kutup ayılarına denk. İnsanların bir şeyleri anlayabilmesi için, illaki kendi başlarına gelmiş olması gerekiyor. Buna mecbur değiliz. Bu bir zorunluluk değil. Bunun için kitaplar, hikayeler, romanlar okumuyor muyuz zaten? Yani anlamak için. Daha iyi anlamak için. İslamiyette ilk tebliğ nedir? İKRA. yani OKU. Bu salt bir okuma kavramı olmasa gerek. İKRA aynı zamanda ANLA demektir. Anlamadan okumak neye yarar. Öyle değil mi? Yazarların kıçlarından uydurdukları hikayelere inanıyor ve üzülüyoruz da, iş gerçeğe geldiğinde ne diye yüz çeviriyoruz. Ne diye çirkinleşiyoruz. "Yok öyle değil" diyenler olacak. Öyle olduğunu kanıtlayabilirim. Bundan önceki son iki gönderime bakınız. Şöyle yazıyor: "Madde bağımlısıyım. Yardım edin. Ankara' da ölüyorum" Aylar önce, 1 kez sabaha karşı, 1 kez öğlen ve 1 kez de akşam saatlerinde olmak üzere tam 3 kez paylaştım. Gönderileri paylaştığımda profilim 200 civarında ziyaret edilmiş görünmekteydi. Şuanda sayı 405. Biri bizlere ölümle burun buruna yaşadığını söylüyor ve benim nazarımda 200' den fazla kişi cesedimi çiğneyip geçiyor. Böyle okuyacaksanız okumayın. Sözün kime gittiği önemli değil. Sen üstüne alınmasanda olur. "Madde bağımlısıyım. Yardım edin." bu cümle ameliyat masasındaki doktorun, hemşireden neşteri istemesine denktir. Düşünsenize, ağzınızdan çıkması gereken kelime sayısı 4 ve siz bu cümleyi kuramadığınız için ölüyorsunuz. Kim böylesine boktan bir sebepten ölmek ister ki? Selim. Evet adı Selim. Anne ve babası yok Selim' in. Kendini astı. "Madde bağımlısıyım. Yardım edin." diyebileceği bir ailesi yoktu. Abisi ve yengesi ile yaşardı. Onlarda bağımlıydı. İki kardeşten küçük olanıydı Selim. İnanılmaz neşeliydi, girdiğimiz her ortama Selim' in enerjisi hakim olurdu. Büyük küçük demeden herkesle şakalaşır, espri yapar daima gülerdi. Bu yüzden herkes çok severdi onu. Kimse neden gittiğini anlamadı. Gitmeden bir not bırakmış Selim. "Beni affedin." (o günden beri Affan takma adıyla dolaşırım. Affan, affedilmiş) Çağlayanlar gibi akan neşesinin arkasında cehennem kadar hüzünler biriktirmiş Selim. Gözbebeklerinde asılı dururmuş yardım çığlıkları da biz farkedemezmişiz. Kim bilir kaç kez yardım istedi bizlerden. Bunu göremediğim için öylesine kızıyorum ki kendime. Sizler beni affedin. Affan olarak bilin. Ama ben kendimi asla affetmeyeceğim. Selim' in gittiği dönemde bir kaç arkadaşım maddeyi bırakmıştı. Onlar hayattalar. Tek yaptıkları ailelerine "Madde bağımlısıyım. Yardım edin." demekti. Böylece kimsenin onları affetmesine gerek kalmadı. Ama bazıları yine öldü. Aşırı dozdan, krizde trafikte dolaşırken, Tarlabaşında, Çinçin' de bıçaklanarak, kalbi dayanamayarak... Yol bu iken, ölüm bir şekilde kaçınılmaz oluyor dostlarım. İlla madde kullanarak ölemeye gerek yokk. Mustafa. Babası Özel Harekat Polisi. Annesi ev hanımı. 3 kardeşten en küçüğüydü. Artık değil. Selim. Annesi ve babasını hiç tanımadı. Abisiyle yaşardı. Özgür. Babası işçi emeklisi. Annesi ev hanımı. Tek çocuğuydu evin. O artık gerçekten Özgür. Aydın. Babasını trafik kazasında kaybetti. Cahil annesi söz geçiremedi bir türlü. Altın vuruş. Altın olan Aydın' ın kalbiydi, vuruş değil. Dayanamadı... Bunlar rüya gören Sandalyelerden bir kaçı. Onların ve geride bıraktıklarının tek gerçeği ise ölüm. Ve daha niceleri... Baba işe gitmek istemez ki. Niye gitsin? Artık para kazanmanın çokta bir anlamı kalmamıştır. Sandalye boştur. İdare etse yeter. Kira, çorba bi de cigara parası, tamamdır işte... Çünkü Sandalye soğuktur artık. Sandalyeler soğuduğunda her şey için çok demektir. Anne ilk defa evde olmaktan usanmıştır. Bıraksın her şey dağınık kalsın. Bir tek odayı toplayabilseydi eğer, bütün dünyanın hakkından gelebilirdiya neyse. Oda soğuktur artık. Odalar soğuduğunda her şey için çok geç demektir. Benim. Affan bin Osman. Babam annemi ben daha 2 yaşındayken terk etmiş. Başka bir kadın için. 29 yaşındayım ben. Bir de ablam var. Bizim evde boşta kalan sandalye yok. Odam sıcak. Ortalığı dilediğim gibi dağıtıyorum. Acıkıyor, yemek yiyor, kitap okuyor, işe gidiyorum. Eski bir bağımlıyım. Bunu anlatabilmenin çok fazla yolu yok. Biliyorsunuz. Bir sabah uyandığınızı ve karnınızda küçük, cart sesli bir kız çocuğu taşıdığınızı hayal edin. Bu sizin madde bağımlısı olabilme potansiyelinizdir. Çocuk karnınızda sessizce uyur. Nasıl her insan bir engelli adayıysa, sizlerde birer bağımlı adayısınız. Başıma gelmez demeyin. Hayatta her şey insanoğlu için. O potansiyeli farkedip fiziksel bir atalete dönüştürdüğünüzde, karnınızdaki o cart sesli kız çocuğunu da doğurmuş olursunuz. Bağımlılık geçici bir şey değildir. Sadece düzeltilebilir. Yani sadece onunla savaşmayı öğrenirsiniz. Ömrünüzün sonuna kadar savaşmaktan bahsediyorum. Ne kadar uzun yaşarsan o kadar uzun savaşmak zorundasın. Kim böyle bir hayatı yaşamak ister ki? Gözlerini sabah açtığın andan itibaren doğurduğunuz bu kız çocuğunun, o cart sesiyle, sürekli ağlayarak ve bağırarak sizden bir oyuncak istediğini düşünün. İnsan kendi çocuğuna bir tane oyuncak almaz mı? Almamalısın. Bunu yapmak zorundasın. O çığlıkların ve ağlamaların ömrünün sonuna kadar hiç bitmediğini düşün. Sigara içenlere söylüyorum. 1 gün hiç sigara içmeyin bakalım nasıl hissediyorsunuz. Bir de bunun 10 misli arttığını düşünün ki madde bağımlılığı nasılmış görün. Nasıl anlatayım bilmiyorum ki. Biz kendimizi şöyle tarif ediyoruz : "Bahçedeki hıyardan turşu yapabilirsiniz ama kavanozdaki turşuyu taze bir hıyara döndüremezsiniz." Bir de gelelim şu son gönderimize yorumda bulunanlara. Yani "Madde bağımlısıyım. Yardım edin. Ankara' da ölüyorum" yazarak paylaştığım iletiye yorum yapanlara. Kebelek Ruhu(Ben hakimim Masum bey)
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
Bonzai mi? Bu aralar moda. :) Hicran D. @HicranDursun Belli sahabe ismini bile yanlış yazmışsın .Osman bin Affan olacak! Mehmet Admış @nameisreji Madde? İşte aradığım, sıradan insan ruhu budur. Buralarda her zaman var olduğunu bildiğim, varlığını bir şekilde hissettiğim ruhları taşıyanlar, sizlersiniz. Öncelikle Hicran D. @HicranDursun a cevap vereyim. Sümme haşa Hz.Peygamber' in halifelerinden birinin ismi ile buralarda dolaşıp yorum yapmaktan hicab ederim. Benim adım Affan bin Osman. Halifenin isminden esinlendim ama öz yaşam öyküme benzerlikler gösterdiği için. Affan affedilmiş demektir. Selim bir not bırakmıştı. "Beni affedin." Onu affetmediler ama ben ona göre şanslıydım. Affedilmiştim. Hayattaydım. Kimsenin beni affetmesine gerek kalmamıştı. Onun ölümü benim affedilmemi sağlamıştı. Bilirsin Hz. Osman' ın elkabından biri Zinnureyn' dir. Hz.Peygamberin, ilki ölünce diğer kızı ile evlendirdiği için Hz. Osman' a verdiği bir nimetti bu. Anlaşılacağı üzere Zinnureyn, iki nur sahibi demektir. Hayatımı bağışlayan Allah, bana iki gözümün nuru Annemi ve Ablamı bağışlamıştı. Beni de onlara. Ben iki nur sahibi ve affedilmiş bir insan olarak halife Osman bin Affan' a öykünmüş ve bu takma adı kullanmış eski bir madde bağımlısıyım. Sen kimsin? Mehmet Admış @nameisreji madde ve bağımlılık kelimelerini yanyana okuyunca aklında canlandırdığın ilk şey nedir? Fizik dersinde olmadığımıza göre tek bir şey olsa gerek bu "Madde?" dediğin şey. Yorum yaptığın o iletide dikkatini çeken şey madde mi sadece? Ölmek ve yardım etmek kelimeleri hiç bir anlam ifade etmedi mi senin için? Kebelek Ruhu(Ben hakimim Masum bey)
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂
neyle dalga geçtiğinin farkında mısın sen güzel kardeşim. Ölüm dalga geçilebilir bir şeydir. Bunu anlarım. Ama yardım çağrısında bulunmuş biriyle dalga geçmen ne kadar da basit ve eğreti durmuş senin ağzında. Hiç yakışmamış güzel insan hem de hiç. Sen bonzai yeni moda oldu zannediyorsun ama ben 12 yıldır bu gerçeğin içinde yaşıyorum. Senin gözlerin yeni açılmış. O da yarım açılmış. Açıklamayacaktım ama çok merak ettiğin için söylüyorum. Bozai değil. Eroin. Sueda Reyyan
Zeyneb Öztürk
Zeyneb Öztürk
İletiyi ilk paylaştığımda direk mesaj atan halimi vaktimi soran, yardım çağrıma cevap veren tek kişisin. Çok sonraları bile yine mesajlar atmış yine halimi hatrımı sormuştun. Çok teşekkür ederim. Bununla gurur duymalısın. Cern' de Tanrı parçacığını arıyorlarmış. Deneyler yapıyorlarmış. Bıraksınlar o işi. Yanlış yerde arıyorlar. Aradıkları şey Sueda Reyyan' ın kalbinde gizli. Tanrı parçacığı o ve onun gibi güzel insanların kalplerinde gizli. Şöyle demiyor mu yaradan: "Yere göğe sığamadım da, mümin bir kulumun gönlüne sığdım." Gönül Çalab' ın tahtı Çalab gönle baktı İki cihan bedbahtı Kim gönül yıkar ise. Değer verip buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim. Vaktinizden çaldım. Hakkınızı helal edin. Çünkü ölüm bana sizlere olduğundan daha yakın. Kalın sağlıcakla...
··
67 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Sabriye Yabancı okurunun profil resmi
Hastanın yanında ecelli gider.Ölüm nerde, ne zaman kime önce gelir bilinmez.Allah niyetinizi hayır eylediği gibi akıbetinizi de hayreylesin. Sueda Reyyan hakkında kesinlikle haklısınız anlattıklarınızın eksiği var fazlası yok. Bu paylaşımınızdan sizin de bir o kadar insan olduğunuz kanaatine vardım. Allah'ın sevdiği özel bir kulsunuz kardeşim. Unutmayın ki her şerde bir hayır vardır. Bunca sıkıntıyı yaşamasanız acaba bugünkü siz olabilir miydiniz? Allah yolunuzu da bahtınızı da açık etsin.
Derya Samast okurunun profil resmi
Okuduktan sonra sözün bittiği yerdeyim. Ben az yazdım siz çok anlayın...
Katre-i Derya okurunun profil resmi
"Bi kalbiniz vardı ,onu hatırlayınız "demişti Cahit Zarifoğlu.Bize bi kalbimiz olduğunu hatırlattınız. Asıl siz affedin bizi ,hayatı kitaplar sanıp etrafımızı görememişiz. Allah yardımcınız olsun .Güzel insanlar çıksın karşınıza .Umutvar olunuz ,güzel günler de gelecektir her kötü zamandan sonra .
Cetmir okurunun profil resmi
İnsan bazı şeyleri yaşamadan anlıyamıyor tabi ama yaşadıklarınız çok zor. Allah yar ve yardımcınız olsun. Elimizden bir şey gelirse naçizane bizde yardımcı olmak isteriz.
Bu yorum görüntülenemiyor
Nur-AL okurunun profil resmi
:( İnsanın insana yaptığı kötülüğü galiba başka hiç bir canlı yapmıyordur. İletinizi faketmiş olmama sitedeki bir arkadaş vesile oldu, okudukçada o kadar çok karmaşık duygular hissetimki. Yazdıklarınıza ve yazdıklarınıza aldığınız ve alamadığınız karşılıklara üzüldüm, ama en çokta dünyanın diğer ucunda yaşıyor olmamdan kaynaklı olarak size yardım edemiyor olmama üzüldüm. Keşke çok daha önce farketmiş olsaydım iletilerinizi, belki o zaman durum farklı olurdu :( Kendi adıma özür dilerim sizden, "yardım" haykırışlarınızı bu kadar geç farkettiğim için :((( Eğer sizin için yapabileceğim bir şey var ise mesaj yazmanız yeterli. Elimden geleni yaparım.
Bu yorum görüntülenemiyor
Hatice okurunun profil resmi
öncelikle geçmiş olsun.. geçmiş de.. şükür.. inşallah bu sıkıntıyı yaşayan herkes bu cendereden kurtulur.. aslında bağımlılık dediğimiz şey sadece bunlar değil..çok yemek yemek de başka şeyler de bağımlılıklar arasında bence..insan çok karmaşık bir varlık.. daha kendimizi anlamaktan aciziz.. yoksunluk hissi ve sebebi ne olursa olsun başedemediğimiz duygular olaylar..yazıyı okuduktan sonra inanın ne diyeceğimi şaşırdım.. sandalyeler konusu çok derin ona hiç değinemeyeceğim fakat Affınıza sığınarak hıyar ve hıyar turşusu konusunda bi kaç şey söyleyeceğim.. müthiş bir benzetme.. dönüşüm adına.. lakin yanlış..kainatı oku diyorsunuz ya.. kainatta sonsuz bir dönüşüm var.. minik bir salatalık tohumunu atarsınız toprağa salatalık olur bi salatalığın ömrü kaç gündür?? bir hafta bilemedin hadi iki üç hafta olsun..yenilmediği sürece çöp..peki daha uzun dayansın diye turşusunu kurarsan ne olur?? daha uzun dayanır ve dönüştürdüğünüz bu şey aslında tekamül etmiştir yani olgunlaşmıştır.. demem o ki kainattaki her gidişat gittiği sürece önce en zirveye kadar olgunlaştırır sonra yavaş yavaş ölüme doğru düşüş başlar...gidişat bu..ham maddeyi olgunlaştırmak lazım velhasıl..olgunlaşmayan herşey çürümeye mahkum..o ham madde ise insanın ta kendisi.. neye dönüştürdüğüne bağlı.. bir de şunu belirteyim.. her gün o sonsuz dönüşüm içinde aynı kişiler olduğumuzu mu zannediyoruz.. aynı değiliz asla.. kalıbımız her an değişiyor.. yeter ki bir irade gücü ile o çocuğa o oyuncağı almamak hatta oyuncağın gelmeyeceğini bildiğinden ağlamasından vazgeçmesini sağlamak..bu da detoksvari uygulamalardan geçer güzel kardeşim..yediğine içtiğine dikkat etmeyle alakalı.. içinizde biriken şeyleri temizlemek için belki bir dizi uygulama ve yenilenme çalışmaları yapmalısınız..hacamattan sülükten akupunkturdan oruçtan tut açlık vs ne lazımsa.. çünkü bilin aynı değilsiniz asla.. hıyar turşusu asla hıyara geri dönmez ama mesele hıyar olmamak zaten..
T r o y okurunun profil resmi
Bu yazıyı gerçekten okuyan var mı ki
21 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.