Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
Edebiyattan pek anlamam, hiç anlamam desem yeridir. Çağrışımlara göre yazacağım bu komik, yer yer tuhaf inceleme benzeri monologu. . "... karınlarını doldurmak için sözcükleri çiğnerler. Dilin nesnel ruhundan bekliyorlardır toplumun kendilerine vermediği güçlü besini; ağızları sözle dolu olanların dişlerinin arasında başka bir şey yoktur. Böylece dilden öç almaya yönelirler. Onu sevmeleri yasaklanmış olduğu için dilin gövdesini zedelemeye yönelir ve böylece kendi maruz kaldıkları sakatlanmayı iktidarsız bir kuvvetle tekrarlamış olurlar." konuşmak sesin örtüsünü düşüncelerine çekip arkadaki görüntüleri perdelemektir. konuşmak hep kovaladığın mutsuzluğun tepesine çökmek. iki basit kelimeyle kendini nitelemenin tadı. konuşmak anlatamamanın aciz ifadesidir. tutsak kalmaktır madde duvarının tinine. konuşmak yalnızlığını sudan sebeplerle göz önüne sermektir. konuşma denen eyleme kendini kaptırıp oyalanmak. kaçıştır ayak basılmadık düşüncelerinden. "bilirsin: atlayış seni aşar hep" hadi anlat. anlatmak atlatmaktır. en ufak darbelere razı olmak. hadi anlat. bir parça daha kes sessizliğinden. en büyük dilimi ayır kendinden. konuş. doğurma düşünceni. sustur kendini. bir kelime daha lütfen. söyle. unuttun mu kendini ... evet, yukarıdaki rezil kesite dayanabilenler bir sonraki cehennem azabına şöyle buyursunlar. Kaspar Hauser adlı eser bir dil işkencesi olarak tasarlanmış ancak kelimenin tam anlamıyla yılankavi bir hikaye. sürüngence bir uyanış. Hayır, sürünme eylemiyle iştigal eden Kaspar değil, dil, ifade kefesine kesip biçip attıklarımız. 'kuyruğunu koparan kertenkele gibi olsak keşke, öylece anılarımızı, duygularımızı,cemaziyelevvelimizi geride bırakabilsek' diye düşünmüştüm bir ara. ama yanılmışım. kuyruksuz bir kertenkele, deri değiştiren bir yılan, bir müddet öyle savunmasız, öyle konar göçer bir tehlike kervanına kapılır ki ona ve kendinize acımaktan kendinizi alıkoyamazsınız.belki acıdığınız sadece kendimiziz kim bilir. -Esasen bu acıma hali kurtarabilir bu soysuz yürekleri. kimlerden mi bahsediyorum elbette robotlaşmaya meraklı yalpalayanlardan, kelimeleri mısır koçanı gibi kemiren sömürenler. Konudan sapma eğiliminden kaçınarak, genel bilgi verecek olursam, Kaspar Hauser hakkında mit sayılabilecek bilgiler mevcut. yürüme sorunu çeken (eklemlerinde açıkça yer alan problemlerden ötürü) ve konuşmayı bilmeyen bir çocuk-genç. Kafesinden fırlamakta geç kalmış biri gibi, unutulmuş, sonradan fark edilmş veya fark edilmemiş demek daha mı doğru olur? Yazar Kaspar´ın içsel sürecine konuşma-sessizlik atağına odaklanmış, tabula rasa halinden konuşkan bir boşluğa, levhaya doğru sarsak adımlarla koşturur. Kaspar koş, zıpla, fırla, fırla, fırla... durrrrr diye bağırırırız ardından. Kaspar' ı okurken en sevdiğim kahraman geldi aklıma; Grendel. Nasıl olur o kötü karakter dediğinizi duyar gibiyim, hayır tüm baladları yaran baltadır Grendel ve Kaspar'ın dengidir. İkisi de toplumun dışlanan (outcast) kadrodandır. Birini dil dışlamıştır, diğerini dilini bilmediği insanlar. Grendel sahtekar, üçkağıtçı, göz boyayan ozanın sözlerine kanıp duvarın öte yakasına çekilirken, Kaspar dilin bilinmezliğiyle donup kaldığı dünyada tuğlaların yüzüne sırıtmasıyla duvar işçiliğine terfi etmiştir. Good fences make good neighbors ... Duvarı sevmeyen bir şeyler vardır, Ve güneş altında kazara döker yukarıdaki iri kayaları, Ve iki kişinin yan yana geçebileceği boşluklar oluşturur. Avcıların marifeti başka bir şeydir: Taş üstünde taş bırakmadıklarında Onarım yapmaya geldim onların ardı sıra, Fakat gizlendiği yerden çıkarırlardı tavşanı, Hoşnut etmek için havlayan köpekleri. Bahsettiğim boşlukların Yapımını ne kimse gördü ne de işitti, Fakat baharın onarım zamanında buluruz onları orada. Tepenin ardını bilsin istedim komşum; Ve bir gün buluştuk çizgide yürümek için Ve tekrar belirlemek için aramızdaki duvarı.Yürürken koruruz aramızdaki duvarı. Her birimizin payı tarafımıza düşen kayalardır. Ve bazıları somun gibidir ve bazıları handiyse gülle Dengede tutabilmek için onları nöbet tutmalı: “Sırtlarımızı dönene kadar sen orada kal! ” Dokunarak onlara kuşanırız parmaklarımızın pürtüklülüğünü. Ah, yalnızca başka bir oyundur dışarıda oynanan, Herkes bir tarafta. Dahası da var: Duvarın olduğu yerde duvarın gereği yoktur: Onun ağaçları hep çamdır ve benim bahçemde ise elmalar. Elma ağaçlarım asla karşıya geçerek Çam ağaçlarındaki kozalaklarını yemezler, diyorum O’na. “İyi çitler iyi komşular yaratır” diyor yalnızca. Robert Frost Grendel başarısız bir komşuydu ve gelelim Kaspar'a. Bilinmezin kıyısında cümleleriyle duvardan çok köprü kurmak ister. "Cümlenle başka bir cümle söylemeyi öğrenirsin, aynı başka cümleler olduğunu öğrendiğin gibi, aynı başka cümleleri öğrendiğin ve öğrenmeyi öğrendiğin gibi ve ortada bir düzen olduğunu öğrenirsin ve cümleyle düzeni öğrenmeyi öğrenirsin." Gerilen dikenli tel sözle beden arasında aslında, bir adım ötesi vahşice, gaddarca, savunmaya muhtaç, saldırıya açık. Sözün tehlikesi, yukarıda yılanın öyküsünden bahsederken, deri değiştirmenin, pul pul dökülmenin zorluğundan, insanın kendi kendini yutkunan bir yılan olabileceğinden bile söz etmiştik. Suflorler, çiğnenmiş, kaşık kaşık yutulmaya hazır dili enjekte ederler algılarına yavaş yavaş, "bunu çiğne, yut, iç, yala, kemir, son damlasına kadar tüket!" Dilin hükmedici yanı yaşamı yönlendirir ve hangi yaşamı Kaspar'ınkini mi yoksa ona biçileni mi? İşte bu noktada, güçsüz bacaklarıyla yüzünde maskesiyle Kaspar sayıklar, başka biri olmak istediğini, bir zamanlar bir başkasının doldurduğu boşluğu arar dolaplarda, dekorlarda kullanılan masada, sandalyede. Neden kendi değil de başka biri? Biri olmak için, bir birey olabilmek, damgalanabilmek için, follow your leader, liderine uy, kuralına ihtiyaç duymaktadır? Benden önce kimdi benim zihnimi işgal eden, beni ben olmaktan kurtabilecek sihirli değneği kim icat etmişti? Ve ben ben olmazsam güvende miyim? Benolmak teklikede olmak mı? Kelimelerimin toprağını deşen dirgen kimin? Nurdan Gürbilek'in Benden Önce Bir Başkası eseri aklıma geliyor. Dostoyevski'nin böceğiyle büyülenen Kafka örneğin. Zihnimimizde kozalanan başkalarına ait kelimelerle büyüyoruz bu doğru, kanat çırpıyoruz; velakin kastedilen bu değil. Toplumsal sürüngenliğimiz, yapış yapış mukozadan aktarılan dille aktarılan ebedi uysallığımız. Nasıl yani yabaniler gibi mi olalım, hadi oradan diyorsunuz değil mi, demelisiniz de :) hayır, sadece hayır diyebilmeli insan. Tabula tanımsızlığımızı muhafaza edebilmeli. Dolapları açtığımızda tanımadığımız insanlara ait cesetler gibi kıyafetler sarkmamalı, masada gülümseyen bir harfimiz belki, ağzımızın kenarından damlayan bir ben imgesi. Çok zor mu, evet, ama hayır diyebilmeli. Neye hayır? Dilin cezalandırıcı bir sopa gibi, bir mekanizma misali uzuvlarımızı kesip atmasına, üzerimize biçilen üniformalara.
Kaspar
KasparPeter Handke · De ki Yayınları · 200747 okunma
·
167 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.