“Henüz hiçbir zaman talihin güzel elinden başımı döndürecek bir zevk yaşamadım. Devlet benim için bir soyutlamadır; gerçek olan bireydir ve onun kişiliği soylu ve yüce şeylerin yaratıcısıdır. Toplum bütünüyle düşüncesiz aptallığa, duygu körelmesine düşebilir; çoğunluk kendini aptalca feda edebilir. Düşünen ve hisseden bireydir. Bu konu beni insan topluluklarının en rezili olan orduya getiriyor. Ordudan nefret ediyorum. Bir adam, müzik eşliğinde sıraya girip yürümekten zevk alıyorsa, benim gözümde saygınlığını kaybeder; ona büyük bir beyin yanlışlıkla verilmiş, omurilik fazlasıyla yeterli olurdu. Bu medeniyet ayıbı derhal ortadan kaldırılmalıdır. Emre itaat eden kahramanlık, anlamsız vahşet ve vatanseverlik adı altında geçen bütün bu bulaşıcı saçmalıklar—onlardan nasıl da nefret ediyorum! Savaş bana aşağılık, değersiz bir şey gibi görünüyor: Parçalanarak ölmek, böyle iğrenç bir işte yer almaktan daha iyidir.”
“Never yet have I experienced from the fair hand of fortune any delight that would go to my head. State, to me, is an abstraction; the individual is the reality, and his personality is the creator of noble and sublime things. Society as a whole may sink into thoughtless stupidity, into dullness of feeling; the majority may sacrifice itself foolishly. It is the individual who thinks and feels. This subject brings me to the most wretched of all human aggregations: the army. I loathe the army. A man who takes pleasure in marching in line to the strains of music falls below my respect; he has been given his big brain by mistake, the spinal cord would amply suffice. This disgrace to civilization should be done away with at once. Heroism at command, senseless brutality, and all the pestilent nonsense that goes by the name of patriotism—how passionately I hate them! War seems to me a mean, contemptible thing: I would rather be hacked in pieces than take part in such an abominable business.”