Gönderi

İpek Demirer
İpek Demirer
, değerli okur, bu yazı sana ithaftır bilesin. Ömer Lütfi Mete, çok oldu öleli. Ne yani 8 sene az mı? Değil elbet. En azından benim için. 2009 yılıydı. 59 yaşındaydı. Öldü. Yakında ben 57 olacağım. İki sene sonramda ölmüş. Tövbe hazzetmezdim. Hem de hiç. Öldüğü gün bir dostum yazmış onun hakkında. Dudak büktüm. Okumadım. Okumam da zaten, diye düşündüm. Onunla çok farklıyız biz, diye bir de. Yetmedi, sevmezdim rahmetliyi, diye yazdım. Cevap vermedi arkadaşım işgüzarlığımın altına. Mesaj attı. İyi, dedi, anladık, sevmezsin sen. Sevme. Kafamda tilkiler dolaşıyordu. Aslanımı tutsak etmişler. Ha, dedim. Hadi, dedim. Olmadı. Aslan adım atamadı. Tilkiler kurnazdı. Aslansa tutsak. Ta 1979 yılına gittim. Yazdı ya bana hani, anladık sen sevmezsin, diyen arkadaşım. Adında gül vardı. Ne çok gül olan isim var Türkçe’de. O da onlardan biri. Aşık olmuştum zamanında ona. Ne o bilir ne de bir başkası bilirdi. Hala da öyle. Tilkiler vardı ya, hani aslanı tutsak eden aklımda, aslında beni de tutsak etmişler. Çok sonra anladım. Küçücük ama şiddetli şakağıma çarpan çakıl taşıyla. Kayalara çarparak kırılan ve toz bulutlarının arasından sıçrayarak, vahşice uçuruma yuvarlanan taşların çıkardığı sağır gürültü duyuluyordu. Kenarlara çarparak yankılanan bir tür gök gürültüsü gibiydi. Bu tuhaf ses, yarların merkezinde bir süre daha devam etti sonra, aşağıya varmadan derin kanalların içinde yok oldu sanki. Arada vızıltılar duyuyordum. Aman Allahım, dedim, bu sözler benim değil. Konuşan bendim ama sözler Yüzbaşı Monti’nindi. Üstelik Tatar Çölü’ndeki Yüzbaşı Monti’nin sözü gibi yarım kalmıştı sözlerim. Çünkü kulaklarıma, tepelerinde yükselen gri bir surun doruk noktasından kopan bir tür heyelan sesi çarpmıştı. Tatar Çölü’nü biliyorsun değil mi, hani Dino Buzzati’nin şaheseri, işte onun, Yüzbaşı Monti'nin sözleriydi, dedi biri. Aklımdaydı ses. Yok, dedim, bilmem yüzbaşıyı. Yazarı da tanımam. Bir müddet durdu, konuşmadı sonra hiç. Vah zavallı, tanımıyor musun Dino Buzzati'yi der gibi düşünmüş olmalı önce, sonra, sanki bir şey olmamış gibi susmuş olmalıydı. Anladım ki heyelanın döktüğü taşlar törpülemiş aşkımı. Törpülediği dediğim, o çoktan evlenmiş. Susmak en güzeli ,diye düşünmüş bu fukara da. Susmuş. Herkes susmuş. Bazen susmak en güzel yoldur. He vallahi he billahi. Ama bir de link vardı yolladığı. Fuzuli saymış olmalıyım. Belki de sessiz kalmayı seçmiş olmaklığımdan, tıklamamışım bile. Ne oldu, nasıl oldu bir gün tıkladım. Bir şiir çıktı mı? Çıktı evet. En az on kez izledim sessiz. Peşine takıldım. Beni anlatmış, dedim. Eski beni. Yeni ben de çok farklı olmasa gerek. İnsan çok değişmez. Kırkında neyse, on dördünde de o. Ya da tersi. Kimdir bu, diye düşündüm sonra. Beni bana anlatan. Ömer Lütfi Mete’ymiş. Kötü bu önyargı, diye düşündüm. Lanet bir şey. Sevmediğiniz biri olsa bile, aşk herkesin. Bakarsınız bir gün, sizi en çok sevmediğiniz biri en iyi ifade edendir. youtube.com/watch?v=i-PT1bO... buydu işte link.
··
89 views
Hᥱsᥒᥲ Hypatia okurunun profil resmi
O değil de bu şiiri de çok severim Metin Bey, her ne kadar ben de Ömer Lütfü Mete'den hazzetmesem de...Sırf bu şiirden ötürü Gülce ismini de severim. Eline sağlık yazı için :)
İpek Demirer okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim hocam bir gün sıranın bana geleceğini düşünmemiştim hiç :) kaleminize sağlık ömrünüze bereket. Gülceyi ben çok önceden bilirdim. Güzel bir tesadüf oldu benim için.
İpek Demirer okurunun profil resmi
Tatar Çölü'nü okumakta farz oldu haliyle bana :))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.