Ernesto’nun son gecesini geçirdiği okulda bazı değişiklikler olmuş.
İki sınıfı birbirinden ayıran iç duvar yıkılmış.
Che’nin son saatlerini anlatan afişler ve resimler duvarları kaplamış.
Mario Terán Salazar’ın onu öldürmek için girdiğinde üzerinde
oturduğu sandalye hâlâ orada. Abimi sandalyenin üzerinde,
ölümünü beklerken düşünmek çok zor.
Köy meydanında, Kübalı bir heykeltıraşın Alberto Korda’nın
meşhur Guerrillero Heroico’sundan esinlenerek yaptığı
bir büst duruyor. Arkasında beyaz bir haç görünen
bu büstün de hareketli bir tarihi var:
1987 yılında şu an bulunduğu yere yerleştiriliyor,
fakat Bolivya ordusundan bir komando tarafından
süratle kaldırılarak yerine gerillalarca öldürülen
askerlerin anısına bir plaket konuyor.
Büst köyün girişine yerleştirilen dört metrelik bir heykelle beraber,
yirmi yıl sonra tekrar yerine dönüyor.
La Higuera ve Vallegrande sakinleri, yıllar boyunca
dehşet içinde yaşamışlar. Kimse Che’nin adını ağzına almaya
cesaret edememiş: Bolivya rejimi bu “bozguncu”nun izlerini
silmek için isminin söylenmesini yasaklamış.
Zorla dayatılmış bu sessizlik, doğal olarak birçok efsanenin
doğmasına yol açmış. Yakalandığında, bölgenin sakinleri olan
Aymara yerlileri ele geçirilen tutsağın önemini anlamamışlar.
Zar zor İspanyolca konuşuyor ve yabancılarla
hiç karşılaşmıyorlarmış. Che’nin ölümüyle birlikte,
bir gazeteci ordusu köye akın etmiş. 9 Ekim 1967’ye kadar,
kimse La Higuera’nın varlığından haberdar değildi.
Ayın 10’unda, altmış kilometre ötedeki Vallegrande’de hazırlanan
derme çatma havalimanına otuz altı uçak sıralanmıştı.
Yerliler, o zaman ciddi bir olayın vuku bulduğunu anlamışlar,
bu tutsağın herhangi bir tutsak olmadığını idrak etmişlerdi.