Gönderi

575 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 15 days
Keşke daha önce okusaymışım. Mutlaka okunması gereken bir kitap. Konusundan başlayayım. Yakın tarihimizden uzunca bir dönemi, insanların gündelik hayatının içinden anlatıyor. II. Abdülhamit, Meşrutiyet ve işgal yıllarını konu edinmiş. Tarih bilmediğim ve ilgimi de çekmediği için olaylar tarihî gerçeklerle ne kadar örtüşüyor bilmiyorum. Kişilerin de tamamı gerçek mi, yazarın kurgusu mu emin değilim. Ancak roman olarak kesinlikle çok iyi bir eser. Bir kere çok uzun olmasına ve konu çok insana sıkıcı gelebilecek olmasına rağmen kesinlikle sıkıcı değil ve kendini ilgiyle okutuyor. Bir bu kadar daha olsa okurdum. Dönem tarihini yaşanan hayatlar ve olayların insanlarda yol açtığı trajik durumlar üzerinden anlatmış. Kitapta çok karakter var. Ancak olaylar çok iyi bir kurguyla örüldüğü için kafa karıştırmıyor ve takibi güç değil. Bu kitap hakkında yapılan olumsuz eleştirilerden biri tüm karakterlerin kötü olması. Evet öyle görünüyor. Ancak ben insanları kötü olarak almadım. Sadece kötü şeyler yapıyorlar. Evet herkes çok kötü şeyler yapıyor. Lakin bunları dönem şartlarının getirdiği zorunluluklarla, hayatta kalabilmek için, durum gerektirdiği için, başka türlüsü olamayacak hadiseler yaşandığı için yapıyorlar gibi verilmiş. Ve bence başarıyla yapılmış. Tüm yaşananlara kızamadım. Evet maddi ya da kişisel çıkarı için haince davrananlar da var ancak bir şekilde düzen yol açıyor. Ayrıca gayri meşru kadın-erkek ilişkileri bana bazı klasik Rus ve Fransız romanlarını hatırlattı. Bilirsiniz, kimin kiminle ne yaptığı belli değildir. Herkes birinden ayrılıp biriyle olur, karılar- kocalar değişik eşleşmelerle birbirlerini aldatırlar, ihanet ederler. Hikâyede bu durum da çok. Ama sanki bunlar da başka türlüsü olamazmış gibi. Tüm bu olumsuzluklar olayların ve yaşananların içine öyle yedirilmiş ki okurken neden bilmem yadırgamadım. Gelelim dil ve üsluba. Kesinlikle sanatsal bir üslupla ve çok güzel cümlelerle yazılmış. Kitabı beğenmeme asıl sebep dili. Türkçenin doruklarında dolaşıyor. Dilimizin ne kadar sanatsal olabileceğinin, ne kadar zengin ve güçlü olduğunun bir ispatı daha. Ne anlattığına bakmadan, nasıl yazıldığına bakarak bile okurum. Okuduğum basımı yazarın yazdığı orijinal hâline dokunulmadan hazırlanmış. İlk basım yılına bakılırsa 1930' larda yazılmış olmalı. Buna rağmen, her ne kadar arada sözlüğe bakmayı gerektirecek kelimeler çıksa da, hiçbir güçlük çıkarmıyor. Öyle güzel ve etkili cümleler var ki, ne dediğine bakmadan sırf söyleyiş şekliyle sanat eseri oluyor. Ayrıca içeriğiyle de çerçeveletilip duvara asılacak sözler var. Başta alıntılayacak cümleler seçmeye başladım. Sonra bunların sayısı o kadar arttı ki başa çıkılamaz hâle geldi. Eğer alıntı yapmaya başlasaydım kitabın epey bir kısmını buraya yazmam gerekecekti. Seçsem almadıklarıma yazık olacaktı. Ben de alıntı yapmaktan vazgeçtim. Çoğu ne söylediğiyle değil, nasıl söylediğiyle ilgimi çekti. Öyle benzetmeler var, öyle cümle kurguları kullanılmış ki daha önce hiçbir yazarda görmedim. Çok yaratıcı bir yazar olduğunu düşünüyorum Kuntay' ın. Durup tekrar okuduğum çok cümle oldu. Türkçenin inceliklerini görmek için olsun okuyabilirsiniz.
Üç İstanbul
Üç İstanbulMithat Cemal Kuntay · Oğlak Yayıncılık · 20172,425 okunma
··
60 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.