Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

566 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Türklerin Tarihi, Mehmet Ceylan Kitabın kapağına bakınca şu yazıyı gördüm; "Ulu önder Atatürk'ün desteği ve yardımıyla, Türk Ocağı Türk Tarih Heyeti'nin yazdığı ve ilk kez 1930 yılında yayınlanan "Türk Tarihinin Ana Hatları" adlı yapıtın özüne bağlı kalınarak güncellenmiş halidir." ▪️ Ufak bir araştırma yaptım "Türk Tarihinin Ana Hatları" kitabı ile ilgili olarak. Bu eserin; Kemalist yönetimin resmi tarih görüşünü yansıttığı, Atatürk’ün, kendi eliyle düzeltmeler ve ekler yapmasından sonra, 1930 yılında yalnız yüz nüsha basıldığı, Cumhuriyet dönemi tarih çalışmalarında yol gösterici sayıldığı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bu kitabı hazırlamasının amacının, “millî bir tarih” yazmak olduğu, Kemalist devrimcilerin, dünya uygarlığını Roma-Atina ekseninde açıklayan Avrupa tarihçiliğinin karşısına, Asya-Afrika eksenli bir uygarlık teziyle çıktıkları, Türk Tarihinin Ana Hatları kitabının, tarih kitabı olmanın ötesinde, Kemalist Devrim’in ideolojisi üzerine yapılan çalışmalar için temel kaynaklardan biri ve çok önemli bir belge olduğunu öğrendim. ️ Malum hepimizin bildiği gibi; İstanbul alındıktan sonra, Osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları Türk’e kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamış, Geçmiş yüzyılda Jön Türkler’in kendilerine bilinçli olarak Türk demelerinden önce, Türk kelimesi ”geri kalmış köylü” anlamında kullanılmış, 1912 yılında Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda ”Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılmış, ”Türk hükümeti”, ”Türk Ordusu”, ”Türk ülkesi” deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı yazılmış, Üniversitede profesörlük yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı ”İslamda Davai Kavmiye” adlı kitabında, Türk’e karşı savaş açmış ve ”Türkün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok, gerekli olan şeriatı öğrenmektir” demiş, 1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise, Türk’e Türklük benliğini vermek isteyenlere ”soysuzlar” yakıştırmasında bulunmuş.. ️Atatürk de bir hatırasını şöyle anlatıyor: ”Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının ‘Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın’ diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla göz yaşında Türklük şuuruna erdim. Onda gördüm ve kuvvetle duydum. Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım, en derin övünç membaım oldu. Benim hayatta yegane fahrim, servetim, Türklükten başka bir şey değildir.” (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü, s.19). ️Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde şu bilgileri veriyor: ”Bu milletin yakın zaman kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: ‘Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına sebep olursun’ demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, ‘Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiç bir içtimai zümreye mensup değilim’ demeye mecbur edilmişti”(s.34). ”Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, yüzlerce milletleri siyasi idaresine aldıkça idare edenlerle idare olunanlar iki ayrı sınıf haline geliyorlardı. İdare eden bütün kozmopolitler Osmanlı sınıfını, idare olunan Türkler de Türk sınıfını teşkil ediyorlardı. Bu iki sınıf birbirini sevmezdi. Osmanlı sınıfı kendini millet-i hakime (egemen ulus) suretinde görür, idare ettiği Türklere millet-i mahkure (aşağı ulus) nazarı ile bakardı. Osmanlı Türk’e daima eşek Türk derdi…” (s.27). ️Falih Rıfkı Atay, Batış Yılları adlı eserinde şunları yazıyor: ”Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve ‘Osmanlı’ idik. İlmihallerde baş dersimiz ‘Din ile milliyetin bir olduğunu’ öğrenmekti. Vatan sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum. Padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık. … Okullarda da Arab’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.” ️ Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisi iken (1880) ilçeleri teftişe çıkıyor. Paşa, uğradığı bir ilçede, halkla sohbet ederken, etnik kökenlerini soruyor; aldığı cevaplar, konuştuklarının Çerkez, Arnavut, Boşnak, Gürcü vb. olduklarını gösteriyor. Sorduğu soruya utanarak, cevap vermek istemeyen bir ihtiyara, ”hangi milletten” olduğunu ısrarla söyletmek isteyince, o, bir kabahat ifşa ediyormuş gibi ürkek, titrek bir sesle, ”Ben Türküm Efendim” diyor. Bunun üzerine Paşa ”Niçin sıkılıyor, saklanıyorsun? Türk olmak kabahat mı? Bak ben de Türküm” diyor. O titrek ihtiyar birden canlanarak, ”Sahi sen de Türk müsün? Demek Türk’ten Paşa da olurmuş ha” diye sevinçle karışık hayret ifade edince, Vefik Paşa ”Paşa da kim oluyormuş, Padişah da Türk, Padişah da” diye haykırıyor. Sonra, imparatorluğun iki dertli ihtiyarı, sakallarını ıslatan yaşlar birbirine karışarak sarılıp, Türkün hazin kaderi için ağlaşıyorlar. (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü Yayını, s.238). ▪️ İş bu haldeyken Osmanlı’da devletin vergi ve savaş çarklarının dönmesini sağlayan yağ Türk kanıdır. Sultanın kulları sayılan atalarımız sürekli seferlere götürülmüş, gidenlerin çoğu bir daha geri gelmemiştir. Buna karşılık Ermeni, Rum, Yahudiler ise seferlere götürülmekten kelle vergisi vererek muaf tutulmuş ve nesiller boyunca hem istedikleri şekilde ve kesintisiz ticaret yaparak zenginleşmiş hem de kültürel açından kendileri geliştirmelerine izin verilmiştir. Türklerin çoğunluğu ise babalarını hiç görmeyen yetimler olarak dünyaya gelmekte, askere alınana kadar çift sürüp sonra da aynen babaları gibi sefere çıkarılmaktadır. Yani biri tokluktan ölmekte biri ise yokluktan ölmektedir. Çiftçi olan Türklerin çiftlerini bozup şehre gitmeleri ve ticaret yapmaları yasaklanmıştır, çiftini bozan Türk yakalanır ve çiftinin başına geri konurdu. Halk arasında ‘Osmanlı’ya güven olmaz’ deyimi bu durumların yansımasıdır. ️ Yukarıda belirttiğim gibi tarih boyunca hor görülmüş, ezilmiş bir milleti yoktan var eden Ulu Önderimizin bizzat ilgilenerek hazırlattığı bu eserin içerdiği düşünceler mevcut hükümet ve yandaşları başta olmak üzere, Türk olmaktan imtina edenler tarafından hep eleştirilmiştir. Ben bir Türk olarak bu çalışmada emeği geçen herkesi saygı ve minnetle anıyorum.. Bu kitabı okuyunca bir kez daha ATA'mla gurur duydum..
Türklerin Tarihi
Türklerin TarihiMehmet Ceylan · Gece Kitaplığı · 201615 okunma
·
68 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.